BALYOZ!

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Özel yetkili mahkeme, 20 Eylül Perşembe günü Balyoz Davasının kararı açıklanacak, dedi. Oysa daha önceden Cuma günü açıklanacağı söylenmişti. Bu haberi işittiğimde bir akraba evinde konuktuk. ”Yok, bugün açıklanmaz!” dedim. Bana nedeni sorulduğunda Cuma günü Silivri’de olası bir mitingi engelleme amacına yönelik bir taktik olduğunu söyledim. Gecenin ilerleyen saatlerinde kararın ertesi güne kaldığını açıkladı mahkeme.
Mahkeme, Cuma günü saat 14.00’te kararın açıklanacağını söyledi. Televizyonlar, gazeteler ve sosyal medya tetikteydi. Herkes sonuçla ilgili tahminlerde bulunmaktaydı. Özellikle televizyonlara çıkan yorumcular evlere şenlikti.

Sosyal medya da hareketliydi. Herkes nefesini tutmuş, kararı beklemekteydi. Tam bu sırada sosyal medyada borsa kapanmadan karar açıklanmaz, dedim. Çünkü cezalar en üst seviyeden ağır olacaktı tahminime göre. Eğer hafif cezalar söz konusu olsaydı, mahkemenin beklemesine gerek yoktu. Ağır cezalar verdiler ki borsa bekleniyor. Ağır ceza demek, demokrasinin ve hukukun rafa kaldırılması demek. Bu da borsayı dalgalandıracak bir etmen. Borsanın ani düşüşü, pamuk ipliğine bağlı ekonomiyi krize sokar. Bu da AKP iktidarının sarsılması demek. Başından siyasi başlayan Balyoz yargılaması, kararın açıklanma biçimiyle daha da siyasallaşıyor, sonucu ile de politik bir linç operasyonu olduğu tescilleniyordu.
Öyle bir bağımsız(!) mahkeme düşünün ki borsayı, ekonomik krizi, bunun sonucunda da siyasal gelişmeleri hesaplasın… Ülkemizde yargıya, siyasetin müdahale etmediğini söylemek ne kadar gülünç değil mi?
Mahkeme kararı açıklandığında şaşırmadım. Çünkü ilk tutuklamalar başlandığında cezalar belliydi. Belli olan cezalar dün kamuoyuna bildirildi, tüm dünyadaki siyasal davalarda olduğu gibi.
Mahkeme kararının duyulmasından sonra haber kanallarının yandaş gazetelerin köşe yazıcılarının önünde yorum almak için kuyruk olması acınacak bir durum. Bu da özgür medyamızın görünümü.
Kahramanları zindanlarda rehin tutulan ülkemin dağları da teröristlere terk edildi. Dağdaki eşkıya, kahramanların yokluğunda kentleri abluka altına almakta.
Okyanus ötesinden alınan buyruklarla TSK’nin eli kolu bağlanmakta. Türk Ulusunun ordusu kendi topraklarında tutsak. Hem de tek kurşun atmadan… Ordusu tutsaklaşan bir ulus ne kadar yaşayabilir? Uydurma suçlamalara ve iftiraya sessiz kalan yurttaşlar bağımsızlıktan, özgürlükten nasıl söz edecekler? Diktatörlük, tutsaklık zehri demokrasi şekerine sarılarak toplumu uyutmak için kullanılmakta.
Mahkemede son söz olarak ”Vatan sağ olsun!” diyen kahramanlara saygı duymaktan başka ne yapabiliriz?

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.