BADELEME İLLETİ YENİ DEĞİL

ABONE OL
11:51 - 23/10/2020 11:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BADELEME İLLETİ YENİ DEĞİL

Badeleme sözcüğü aslında Farsça içki anlamına gelen “bade” kökünden geliyor ki bade sözcüğü birçok şiirde, şarkıda da geçer. Ancak tarikat ortamlarında “badelemek” sözcüğünün anlamı, “bade” kökünden çok farklı olarak, , oral seks yapmak anlamında kullanılmaktadır.
Badeleme denen iğrenç olay ne yazık ki sadece bizim ülkemizde ve şimdilerde olan bir şey de değil, çok eski tarihlere kadar uzanıyor. Pek çok millette, kavimde görülmüş ve halen de görülmekte olan bir illet.

Bizde olduğu gibi, dünyada da bu tür olayların örnekleri var. Karanlık çağlardan bu yana olan bir şey bu nevi ve daha farklı sapkınlıklar… Avrupa’nın Rönesans döneminden önce de bunlar oluyordu. Hiç yeni değil yani, tarih boyu olan şeyler ve hâlâ din kullanılarak bu tür kandırmalar yapılıyor.

Bu tür tarikatlar Amerika’da da insanları kandırıyor. “Göktaşı gelecek, uzaydan bir araç gelip sizi alarak cennete götürecek” diye müritlerini toplu intihara sürükleyenleri dahi var. Yine Amerika’da toplu seks yapılan cemaatler var. Bazı cinsel duyguları istismar etmek ve bu arada dini motifleri kullanmak suretiyle yapılan tamamen iğrenç, insanlık dışı, ahlak dışı, İslam diniyle hiç ilgisi olmayan ama bazı kültürlerden kalan, her şeyi mubah sayan tarikatlar da var. Selçuklu zamanında Nizamülmülk döneminde, “Hasan Sabbah’ın (Haşhaşilik) davranışlarıdır, örneğini de ondan almıştır” iddiasında olanlar da var. Bu iddiaların asılsız olduğunu, Selçuklular tarafından, karalamak amaçlı iftira olduğunu iddia edenler de!..

İşin acı yanı ise, çoğunluğu Türk ve Müslüman olan Türkiye’nin hâlâ o eski karanlık çağı yaşıyor oluşu!..

Liderlik fenomeni de, din fenomeni de çok güçlüdür, O nedenle, güçlü bir lider dini fenomenini kullanarak çok rahatlıkla insanları kandırabilmektedir!..

Bir yanda, iğrenç duygular taşıyan ruh hastaları, diğer yanda her insanda olan aidiyet duygusu, inanma ihtiyacı ve cennet arzusu olup da muhakeme ve düşünme kabiliyeti olmayan cahil kişiler olunca, ne yazık ki bu nevi olaylar, marazi seks ilişkileri çıkıyor ortaya.

Badeleme sözcüğü ve ne anlama geldiğinden, 2011 yılında, Bursa’daki sahte şeyh Uğur Korunmaz olayıyla haberdar olmuş, akıllara durgunluk veren bu iğrençliğin vardığı boyuttan dehşete düşmüştük.

Bu sahte şeyh,  kadın-erkek demeden müritleriyle Kırklar Dergâhı dediği evinde cinsel ilişkiye girmiş, onları kendi tabiriyle badelemiş, kendi cinsel organına da, “nur çeşmesi” adını vermişti.  Müritlerini “cennet vaadiyle” badeleyen sahte şeyh kendisini “İlişkiye girmesem delirirlerdi.”, “Pirim de beni badeledi, terfi ettim.” ‘Müridimin bu talebini reddetme gibi bir durumum olamaz. Bir tarikatın mürşidi olarak, müritlerimle kendi istekleriyle ‘Badelenme ‘ adını verdiğimiz oral seks dahi yaptım. Bunların tamamı tarikatın gerektirdiği bir usul ve çabadır. Tarikata girerken bunların hiç birinden bahsedilmez. Uzun süreli sohbetler sonunda cinsel içerikli konular kendiliğinden oluşur. Müride ibadet için verilen ve adına “Vird” denilen zikir içeren sözler belirli süre tekrar edilir. Bunu yapan kişi kendiliğinden cezbedilerek gelir. Benden ‘badelenme ‘ ya da cinsel ilişki talep eder. Bunları kabul etmeme gibi bir tercihim olamaz. Çünkü ben de, bağlı olduğum tarikatın ölen lideri H.B. tarafından 2005 yılında badelendim. Ölümünden sonra da ‘Pir ‘ oldum” diye savunmuş… Polisin tutukladığı ve 5’i kadın 17 kişinin şikâyetçi olduğu sahte şeyhe, müritleri “nişanlı, eş, yenge, anne, kardeş” gibi bilumum “dost ve akrabalarını” sunmuştu. 20 Eylül günü görülen davada, badeci şeyhten şikâyetçi olan 17 müritten 14’ü “şeyhin badelemesi sonrası dertlerine derman bulduklarını” söyleyerek şikâyetlerinden vazgeçmişti.

Namusuna çok düşkün olup bu uğurda cinayet bile işleyen kişilerin çokça olduğu bir Türkiye’de, nasıl oluyor da erkekler eşlerini, kız kardeşlerini, anne ve kızlarını götürüp şeyhle seks yapmasına razı oluyor diye hayret etmiştik. İnsan nasıl olur da, her denileni hiç düşünmeksizin, yerine getirir, nasıl bu denli kandırılabilir sorularına uzmanlar da, bizler de yanıt aramıştık.

Kimi uzmanlar cehalet ve dini motiflerin kullanılması nedeniyle insanların kolayca kandırılabileceğini söylerken, kimileri de, yaşananları bastırılmış cinsel sapıklığın açığa çıkması olarak değerlendiriyordu.

Her ikisi de mümkün, zannımca da, tatminsizliklerinin, bastırılmış cinsel sapkınlıklarının, kendilerince geçerli ve olağan hale getirecek, kabul görülmesini, meşrulaştırılmasını temin edecek bu tür ortamlarda hayat bulması sorgulamalarını, üzerinde düşünmelerini engelliyor. İşin içine din, hele de cennete gitmek girince de, yaptıkları kendi görüşlerine göre ahlaksızlık olmuyor.

Çünkü böyle bir inanç ve itaat her şeyi ihtiva edebiliyor. İnandığı için kendini tamamen şeyhe bırakabiliyor. Aşırı inanma sorgulamayı da ortadan kaldırabiliyor…

Eğitimsiz, cahil kişi doğruyu yanlışı ayırt edemez. Sorgulama yetisini geliştiremez. Kandırılması doğruyu bilememesi, öğrenme gereği duymaması, sağlıklı düşünememesi nedeniyle kolay olmaktadır. Cehalete hazırcılık, kolaycılık ve tembellik gibi illetler, bir de kolay yoldan cennete gitme arzusu eklenince, ister ki birisi olsun da, onun yerine karar versin, onun hayatını yönlendirsin. O nedenle, bu tür insanlar da, hiç düşünmeksizin, bu tür tarikatlara giriyorlar.

Biraz etkileyici, karizmatik adam yalanla dolanla insanları etrafına toplayabiliyor. Oysa normal, sağlıklı, kendi bireyselliği olan insanlar böyle şeylere inanmaz da, katılmaz da.

Bizde çok yaygın bu durum… Kendi kendinize karar verirseniz onun sonuçlarından kendiniz sorumlu olursunuz. Bir büyüğünüzü, bir başkasını dinleyip yaparsanız sorumluluk ona ait olur. Bu tür olayların olmaması için, öncelikle, anne babayı eğitmek gerekiyor. Anneler maalesef çocuklarını çok bağımlı yetiştiriyor. Yemeğini yediriyor, “onu öyle yapma, böyle yap” vs gibi talimatlarla, tamamen kendi güdümüne sokuyor. Çocuğa kendi fikrini, düşüncesini sormuyor. Çocuğa düşünme, sorgulama,  karar verebilme, sorumluluk alma fırsatı vermiyor. Dolayısıyla çocuk kendini geliştiremiyor. Daha doğru deyişle, annenin güdümü doğrultusunda gelişiyor. Bu da çocukta, kendi aklına olan güvensizliği doğuruyor. Bu tür çocuklar, kendilerini ifade edebildikleri, kabul gördükleri, değer buldukları topluluklara itibar ve itaat ediyor.  Bunların yalan yanlış dini bilgilerle donanmış olanları da, gidip şeyhe teslim oluyor.

Kuşkusuz insanları ikna etme sanatına dair bir şeyler okuyorlardır. Toplu seks türü şeyler de bunların teknikleri konusunda da bilgileri olmalı diye düşünüyorum. Bir şeye ilahi ve kutsiyet atfederseniz veya dini terimlerle, gizemli, mistik terimlerle kitabına uydurursanız cinayet bile işletebilirsiniz. Türkiye’nin muhafazakârlaşmış ortamında insanlar inanmaya çok müsait. Daha çok hurafe ve rivayetlere inanmaya çok alıştırılmış. Dini bilgilerini de kaynağı olan Kuran yerine, bu tür şeyhlerden, hurafelerden, kıssalardan alanları da ikna etmek, inandırmak kolay oluyor haliyle.

Küreselleşmenin altında ezilenlerin bir çıkış yolu arayışlarının tezahürü de olabilir bu seçki. Çıkış yolu bulamadıkça da, gaipten bir şeyler ummaları karşılığında bu tür istismarcı kişilerin tuzağına düşebiliyorlar.

Dikkat ederseniz ilişkiye giren kişiler kendi istekleri doğrultusunda olduğu için şikâyetçi olmamışlar. Namus kavramından daha farklı olarak, burada inanç sistemi önemli bir rol oynuyor. İnanç sistemi söz konusu olduğu zaman, ussallaştırma mekanizması devreye girer. Sonuçta müritler şeyhi idealize ettikleri ve ruhani bir yere koydukları için, söylediklerini sorgulamadan kabul eder.

Hiçbir dinin onaylamayacağı bu tür sapkın davranışların İslam dininde yeri olması asla düşünülemez. Fakat badeleme adı verilen cinsel ilişkiler yüzyıllardır İslam istismarcıları tarafından, inanç sömürüsünü bir üst seviyeye taşıyarak, cinsel sömürüye vardırma iğrençliği olarak uygulanagelmiştir.
Badeleme olarak anılan ilişkiler, sadece cinsel istismarla da sınırlı değildir. Şeyhe, İslam istismarcılığı yoluyla itibar, mevki, otorite, iktidar ve maddiyat elde etme olanağı da sağlar.

Örneğini kendisini Mürşit addeden, Adnan Hoca lakaplı kişinin tarikatında da görmüştük. Tarikatın ne ve nasıl olduğunu, kimlerin mürit olduğunu bilmeyen yok. Zengin müritleri tercih ederek, büyük şirketler kurduğu ve büyük paralar kazandığını da bilmeyen yok. O nedenle, detayıyla anlatmayacağım. Sadece, tarikat içindeki ilişkiler sonucu, birkaç doğum olunca, Adnan Hocanın, normal cinsel ilişkiyi yasakladığını, sadece badelemeye izin verdiğini hatırlatmak istiyorum.

Dünya Kardeşlik Birliği Mevlana yüce Vakfı hakkında da bilgi sahibisinizdir. Adı Bülent olan bir kadındı başkanları, hatta peygamber olduğunu, uzaydan vahiyler aldığını iddia ediliyordu. Kuran dâhil, tüm kutsal kitapların hükmünün bittiğini, yeni bir kitap geldiği ve yeni kıblenin de ikamet ettiği evi olduğu iddia ediliyordu. Yine çok yakışıklı genç erkekler ve güzel kadınlar yem olarak kullanılıyordu, yine büyük paralar dönüyor, kadın gün geçtikçe milyarlarına milyarlar ekliyordu!..

Muz tarikatı vardı bir aralar, yaşlı bir şeyhin, cinsel organını sırasıyla öpüyordu müritleri. Kıdemliler en önde, yeniler en sonda ki şeyh boşalacak olursa, kıdemlilerin değil, yenilerin suratına boşalsın. Bu öpmenin de, şifa sağladığına inanıyorlardı. Ayrıca bunlar, namazda, birbirinin poposuna elliyor, parmaklıyor, deli saçması garip hareketlerle, kendilerini oradan oraya atıyordu… Hâlâ var mıdır bilmem, o yoksa bile, benzerleri vardır mutlaka, çünkü her gün yeni birileri türüyor…

Çocuğu olmayan müritlerini çocuk sahibi yapan(!) Tükürüğünü yalatan, ayaklarını yıkatıp suyunu içeren ve daha niceleri!.. Üstelik, bu hizmetler karşılığında da, büyük paralar talep ediyorlar!..

Badeleme, daha ziyade, Şeyh adı verilen istismarcı liderlerin kız ve erkek çocuklarla oral seks yaptığı sapkınlığa verilen genel bir isim olarak karşımıza çıkıyor. Bu sapkınlık bütün tarikatlar ve şeyhleri tarafından yapılıyor gibi bir genelleme hatasına düşmemek de gerekir fakat uygulayan sapkın örgüt ve oluşumlarla, hem devlet, hem de toplum olarak muhakkak surette mücadele edilmesi şarttır ama ne yazık ki dinci kesim karşı çıkmaz, aksine bunlara sessiz kalır, savunur, sahip çıkar, hatta bir kısmı destekler bile. Ne de olsa aynı yoldalar, yok birbirlerinden farkları. Hepsi de yıllardır bir şekilde toplumu badeliyor, toplum ise uyutulmuş ve uyuşturulmuş biçimde bundan, bu tecavüzden zevk alıyor, sesini çıkartmıyor, müritler gibi “deva buldum” deyip daha da göklere çıkartıyor. Ancak buna karşılık “ne oluyor” dendiğinde, tepki gösterildiğinde, ses çıkartıldığında ise, önce bu badelenen toplum, hayret uyandıracak derecede ya susuyor, ya sahip çıkıyor veya sesini yükselterek savunuya geçiyor!..
Kınadığınızda, karşı çıktığınızda, sorduğunuzda, Hiçbir dinin, hele de İslam’ın, bu gibi sapkınlıklara izin vermediğini hatırlattığınızda, doğruları söylediğinizde, sizi dinsizlikle suçlayan, soru sormaya/sorgulamaya günah, şeyhe koşulsuz itaate sevap diyen bir güruhtan, kendisini ve şeyhini sorgulamasını beklemek de boşunalık oluyor.  Kendileri badelemekten ve badelenmekten zevk alıyorsa bize ne ama topluma kötü örnek oluyorlar, üstelik bu iğrençliklerini masum çocuklara da uyguladıklarında, onları tehditle susturduklarında, hiç kusura bakmasınlar, tepkimizi veririz, kınarız, karşı çıkar, ayıplar ve cezalandırılmalarını isteriz. İnsanız çünkü biz, ne bana ne diyebiliriz, ne susabilir, ne de hoş görebiliriz!..

Hoş görmüyor, ayıplıyor, kızıyoruz, cezalansınlar istiyoruz da ne oluyor diyeceksiniz, haklısınız, kendilerininki sanki dinmiş gibi, bu durumu eleştiren, buna karşı çıkan ve uyaranlar “dinsiz, Allahsız, kitapsız” ve hatta “katli vacip” oluyor, onlar ise pir-ü pak ve cennetlik!

“Yıl 2016 olmuş, bu tür şeyler hâlâ nasıl olabilir?” diye soranlar çıkabilir. Korkarım, yıl 2016 değil, 2116 da olsa değişen bir şey olmayacak. Bu toplum değil mi ki dinin ve dindarlığın tek koşulu olarak türbanı gösteren, sanki Arapçasını okuyormuş ve anlıyormuş gibi Türkçe Kuran’a karşı çıkan ve önünde Kuran durduğu hâlde okumayan, onu duvarlara, raflara hapseden, sonra da, “Hocam bizim dinimizde bu nasıldır, Kuran’da var mı?” diye soran, üstüne üstlük dalga geçercesine “İslam’ın ilk emri ‘Oku’dur” diyen bu toplum değil mi?! Sanki bütün sorunlarını halletmiş ve sanki kendileri dinlerini uyguluyormuş gibi “Hocam, kendilerine kitap gelmeyen toplumların durumu ne olacak?” diyen veya aldıkları 3 kuruşluk asgarî ücretle ayın ortasını bile göremediği hâlde ve oralara gitme ihtimali hiç olmadığı halde, “kutuplarda namaz ve oruç vakitlerinin nasıl olacağını” merak eden?! Hâlâ sakız çiğnemenin, denize girmenin, orucu bozup bozmayacağını, bankadan faizle kredi alıp Hacca gidilip gidilemeyeceğini soran!..

Yıllarca sinema ve Tv filmlerinde bu sahte hocalara dikkat çekilmeye, toplum uyarılmaya çalışıldı. Bazıları gerçekten maksatlı ve art niyetli de olsa, bu muskacı, üfürükçü, şifacı vb. sahtekâr yobazlar dinle ilgisi olmayan ve dini kullanarak insanları kullanan, kandıran ve cebini dolduran insanlar(!) konusunda toplum uyarılmaya çalışıldı ama toplum, uyanmak şöyle dursun, “Bunlar hocaları, imamları kötü gösteriyor, dini kötülüyor.” dedi.

Şimdi, bu durumda, badeci şeyh olayında veya benzer durumdaki başka olaylarda, vakıflarda, okullarda, dernekler ve kurslarda suçlu olan “halkın dinî duygularını kullanan ve onları kandıran” şeyhler-hocalar mı, onları sahiplenerek, bir kez olmuş, mazeretine sığınanlar mı, yoksa “aklını kullanmayarak başkasına ipotek ettiren, kendisini kullandırtan ve buna ses çıkartmayan, üstelik de zevk alan” güruh mu?

Yazımı, “Böyle akılsız müritleri, böyle şeyhler ne kadar badelese az!” diye mi, kullanmayacaklarını bile bile “Allah akıl-fikir versin!” diyerek mi yoksa “Allah Şeyhinizin de, müridinizin de, sizi sahiplenenlerin de belasını versin!” diyerek mi bitirsem karar veremedim!

Perihan Reyhan Alkan

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.