Ayrılık ve Kavuşma

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Türkiye’de uzun bir tatil geçiren emekliler Almanya’dan yola çıkınca sahip oldukları bazı şeylerden ayrılıyorlar. Evlerinden ayrılırken eşyalarından ancak yolda kullanacakları kadar bir bavul dolusu yanlarına alabiliyorlar. Aslında bütün seyahate çıkanlar için bu geçerli.

Bir de ait olduğumuz şeyler var, onlardan ayrılmak zorundayız. Arkadaşlarımızı, şehrimizi, mahallemizi, sokağımızı ve komşularımızı orada bırakmak zorundayız.
Ayrıldıklarımızı geride bırakarak yola çıktık ve aynı geçen seneki mekânlarda konaklıyarak yola devam ettik [*].
Almanya’da henüz tam ısınmayan Mayıs ayında güneye yaklaştıkça doğa güzelleşiyordu. İlkyazın etkileri mavi ve yeşilin binbir çeşidi ile büyüsünü gösteriyordu. İlkyazın güneşi ile avunup, doğa ile konuşabiliyordum.
Zira hep aynı güzargâh olduğundan şoförümüz yolu iyi tanıyor. Harita ile birtek Bükreş’den geçmemek için köy yollarını seçtiğimizde yardıma gerek oldu.
Ağaçlar dimdik ayakta, bu ay başka türlü duruyorlar adeta. Bir ağacın insan hayatındaki önemini düşünüyorum. Nazi Almanya’dan kaçıp saklanmak zorunda olan ondört yaşındaki kız çocuğu Anna Frank’ın kestane ağacını, ona yazdığı günlükleri, yazdığı ilk aşkını düşünüyorum. Nazım Hikmet’in Gülhane Park’ında olmak istediği kestane ağacı aklıma geliyor. Kestane ağacının fidanını Almanya’ya ilk olarak getiren Osmanlı İmparatorluğu zamanında türk askerlerini unutmamak gerekiyor.
Ölmeden önce zeytinağacı dikmemizi ögütleyen Nazım Hikmet’in etkisinde kaldım herhalde. Didim’de yirmibeş senedir korumaya aldığım bir zeytinağacım var. Çevreseverleri herkesin bir ağacı olması gerekir, diyerek çağrı yaptım. Sevgili zeytinağacıma yazdığım aşk mektuplarına cevap olarak site dernek başkanı traktörünü ve işçilerini veriyor. Böylece her yıl benim zeytinağacımın etrafında iki traktör dolusu çöp topluyoruz.
Karşılaştığımız her zorlukta ve mutsuz olduğumuz anlarda zeytinağaçlarının direncinden ders alabiliriz.
Türkiye’den fidan getirerek Moskova’da Nazım Hikmet’in mezarına çınar ağacını dikenin Zülfü Livaneli olduğunu öğrenince, sevgili okurlarım, inanın gözyaşlarımı tutamadım.
İyi ki düşüncelerimiz hür, kilometrelerce uzağa çok çabuk ulaşıyorlar. Macaristan’da kaldığımız otelin bahçesinde iki tane kiraz ağacından gözümü ayıramadım. Her ikiside şahaneydi. Ben ordaydım ama düşüncelerim Berlin’deki salkımsöğüde gitti. Mustafa Balbay bir gezi raporunda bu ağacın güzelliğine dikkatimi çekmişti. Mustafa Balbay’ın tutuklu olduğundan beri o ağaca üzüldüğümü anlatıyordum.
Dilbilimci Emin Özdemir ve değerli yazarımız, öğretmenlerin öğretmeni Adnan Binyazar’ın dediği gibi anadilimizi tutukladılar. Ben yola çıktığımda seksen gündür tutukluydu, seksen günde insanoğlu dünyanın etrafını dolaşmıştı.
Elbette altı gün yolculuk boyunca dört teker üstünde yaşam ve ölümü sık sık düşündüm. O zaman Prof. Dr. Türkân Saylan’ın artık çevresindeki insanları çağdaşlaştırmaktan, sahipsiz kızlarımızın eğitiminde gönüllü olmaktan vazgeçtiğini, bize veda ettiğini bilmiyordum.
Tam 2200 km pasaport göstermeden Bulgaristan-Türkiye sınırına geldik. Hiç bekletilmeden domuzgribi kontrolü de dahil giriş yaptık.
Eceabat-Çanakkale feribotu dakikasında kalktı. Geçen sene çok beğendiğim GESTAŞ Rota dergisini aradım. Kaptan bizzat ilgilendi ve bana Mayıs ayı dergisini verdi.
Çanakkale kenti aynı adla anılan boğazın kıyısında yer alıyor. Bu ad yörede gelişen çanak-çömlek zanaatinden gelir.
Kuzeybatı Anadolu’da olan bu ilin adı hemen 1915 yılında yapılan Çanakkale savaşlarına sahne oluşu akla getiriyor.
İtilaf Devletleri birleşmiş ordularının taarruzu Yarbay Mustafa Kemal’ın başarıları sayesinde ilerleyişleri durduruldu. Karadan hücumları başarısızlıkla sonuçlandı.
iltergh-15-06-a.jpg
1927 yılında 9ooo olan nüfusu, 2008 yılında merkez kentte yaklaşık olarak 600.000’e ulaştı.
Çanakkale mimarisinden ve yaşamından anlaşıldığı gibi binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış. Birçok mekanları SİT alanı ilân edildiği için yerleşime kapalıdır.
Çanakkale Türkiye’nin en modern şehirlerinden biridir.
Geniş kaldırımları, temiz caddeleri ve bakımlı binalarıyla diğer şehirlere örnektir. Çok çeşitli halk grupları kendi gelenek, göreneklerini koruyarak ve modernleşerek barış içinde yaşamaktadır. Başta Bulgaristan olmak üzere eskilere dayanan göçmenler vardır. Genelde Yörük ve Boşnak kökenli göçmenler tarımla uğraşırlar.
Bozcaada ve Gökçeada seferleri Conkbayırı deniz otobüsü sayesinde 65 dakikaya inmiştir.
Tanrı, insanların uzun ömürlü olmaları için Bozcaada’yı yarattı. [Herodot 485?-424 MÖ]
GESTAŞ Deniz Ulaşım konuklarını memnun etmeyi amaç edinmiş. Çanakkale Boğazı’nın eşsiz sularında çevreye zarar veren maddeleri sualtı dalış ekipleriyle temizletmektedir.
Bu eşsiz denizi anlatmak için sözler yetmiyor, görmek yaşamak gerekiyor. İçimdeki bir ses: “Dur yolcu, basacağın toprağın önce tarihini, destanını tekrar oku,” diyor.
Bir günlük güzel bir Türkiye yolculuğundan sonra eve geldik. Terkedilmiş gibi gözüken yazlık evlerin kapıları birer birer açılıyor.
Finanz uzmanı olmak gerekmiyor, şu andaki malî krizi Türkiye diğer ülkelerden daha kolay geçirirdi, herkes birikimini yapıya, binaya yatırmasaydı. Hiçbir ülkede bu kadar vatandaşın iki evi yoktur herhalde.
Kavuştuk sahip olduklarımıza, evimize ve bahçemize. Bizi ilk karşılayan su saatinin yanına düşüp, kurtulmayı bekliyen kirpi oldu. Kurtuluşun şaşkınlığından sonra hemen komşu bahçesine kaçtı, herhalde yavruları oradaydı.
iltergh-15-06-b.jpg
Toz olur, çim yapın diyen komşular durup bakmadan geçemiyor. Evimizin tamirini yapan ustaların ustası Abuzer Bağcı ve hanımı Yeter Bağcı öyle bir bahçe yapmışlar ki, anlatılması güç. Bu satırları yazarken bu güzel toprak kokusunda limon da dahil herşey bahçemizden ilk salatamızı çoktan yedik. Bahçe rengarenk çiçeklerle donanmış.
Sevgili okurlarım, ilk kavun, karpuz, üzüm, karaerik ve kayısı yerken sizleri de düşüneceğim. Aşık Veysel’in dediği gibi, benim sadık yârim karatoprağa kavuştum. İlk işim kuşların su çanağını doldurmak oldu. Ama sincap, fare ve kediler de aynı kaptan su içiyorlar. Kuş cıvıltılarıyla uyanıyoruz.
Burada ait olduğumuz daha başka şeylere de kavuştuk. Site Dernek Başkanı’na yalnız olduğu, diğer yönetim kurulu üyeleri henüz gelmediğinden yardım ediyoruz.
Çevrede bazı sorunlarda bir gazeteci gözü ile bakmam için çağırıyorlar. Yazmanın sorumluluğunu hissederken, Berlin Ha-ber penceremizin sınırları aşarak Didim’e kadar geldiğine seviniyorum. Anadilimize nazar değmesin, onu iyi koruyalım.
Ait olduğumuz değerlerimizi korumak, sahip olduklarımızı korumaktan daha zordur. Varlıklarımızın kıymetini kaybetmeden bilmeliyiz.
Hoşça kalın!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen
 
 
 
Kaynak:
GESTAŞ Rota dergisi, aylık dergi, Sayı 9, Mayıs 2009
Not [*]:
Eski yazılarıma bakınız arşiv, Yola Çıkanlar I ve II, Eve Geliş
http://www.ha-ber.com
 
 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.