“AVRUPA`NIN TÜRKİYE ALGISI“

ABONE OL
18:18 - 01/10/2020 18:18
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

“AVRUPA`NIN TÜRKİYE ALGISI“

İstanbul Aydın Üniversitesi, UNESCO Kültürel Diplomasi Kürsüsü ve Humboldt Üniversitesi iş birliği ile gerçekleşen “Avrupa’nın Türkiye Algısı“ konulu konferansa katıldım. Konuşmacılar, Almanya’daki Türklerin uyum sorununu konuşmaktan bir türlü Türkiye algısına gelemediler. Soru cevap bölümünde sorulan; “2002 yılı öncesi Türkiye ile 2002 yılı sonrası Türkiye Almanya’dan nasıl algılanıyor?” şeklindeki soru üzerine verilen cevaplar salonun gerilmesine yetti. 


Anlaşılan o ki, konu siyasallaşmış. Düşünen beyinlerle, sakin sakin konuşma zamanı gelmemiş daha. Kafalar karışık. İnsan haklarına, demokrasi denilen aygıtla yaklaşmak mümkün değil. Demokrasi güçlüler için. Güçsüz ama haklı olanlar için demokrasi daha işlemiyor. Bu tartışmada bir kez daha buna şahit oldum. Almanya’da yaşayan 3 milyon Türkiyeli için demokrasi ne kadar gerekiyorsa resmi otorite tarafından belirlenmiş. Türkiyeliler/Müslümanlar neye inanacaklar, nasıl inanacaklar, nasıl giyinecekler, hangi dili konuşacaklar hepsi belirlenmiş. O çizgiyi aşmamak gerekiyor. Konuşmacılar çizginin aşılmaması için aba altından sopa gösteriyorlar. Konuşmaların satır aralarında sopayı görebiliyorsunuz. 

Organizasyon 
Organizasyon hakkında iyi şeyler söylemem mümkün değil. İki dilde tercüme için önlem alınmamış. İstanbul Türkçesi diye bir tabir vardır Türkçe’de. Türkçe’yi zarif konuşanlar için kullanılır bu tabir.  İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Mustafa Aydın için bu tabiri kullanmak oldukça zor. 
Humboldt Üniversitesi’nin Jacob-und-Wilhelm-. Grimm-Zentrum adlı merkezinde düzenlenen bu konferansın açılış konuşmasını Berlin Başkonsolosu Ahmet Başar Şen, İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Mustafa Aydın yaptı.

Açış konuşmaları
Berlin Başkonsolosu Ahmet Başar Şen, Almanya’da uyum konusunda büyük başarılara imza atan, Türk toplumu hakkındaki ön yargılarla daha etkin mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizdi.


İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Mustafa Aydın ise,  Türklerin tarihte Avrupa’da Viyana kapılarına kadar dayandıklarını ve uzun yıllar hâkimiyet kurduklarından söz etti. Ve ‘‘ Hiçbir milleti asimile etmeye kalkmadık, biz Haçlı Seferleri’ni unuttuk, Avrupa Viyana’yı unutmadı‘‘ dedi.

Türkiye algısı
Bu konferansta “Türkiye algısı”nı sadece Başkonsolos Ahmet Başar Şen dile getirdi desem diğer konuşmacılara haksızlık etmiş olmam. Konuşmanın metni şöyle:
“Toplumsal ve siyasal gelişmeler şekillenirken hem karar vericiler, hem de kamuoyları düşünce, karar ve davranışlarını sadece reel ve gerçek verilerden yola çıkarak şekillendirmemektedir. Aksine, bu verilerin karar vericiler ve kamuoyları tarafından nasıl algılandıkları da, özellikle kitlesel karar ve davranış kalıplarının yorumlanmasında büyük önem taşımaktadır. Tarihsel bakış açısıyla değerlendirdiğimizde, olumsuz algılar toplumsal kaynaşmalara hatta devrimlere yol açabilmekte, olumlu algı ise, halkların sabır sürelerini uzatabilmekte, başarısız yöneticilere dahi daha uzun süreler görevde kalma imkânı sağlayabilmektedir. Hepimiz biliyoruz ki, örneğin olumlu bir marka algısı, aynı marka vasat bir ürün çıkarmışsa bile onu en iyi satan düzeyine ulaştırabilmekte, olumsuz imaja sahip bir üreticiden gelen çok iyi kaliteli ürünler dahi bazen alıcı bulamayabilmektedir. 

Aynı şekilde, bir ülkenin başka ülkelerde nasıl algılandığı da o ülkenin diğer ülkelerle ilişkileri bakımından günümüzde önemli roller oynayabilmektedir. Siyasetin, özellikle dış politika ve uluslararası ilişkilerin çoğulcu nitelik taşımaya başladığı, bilişim sistemlerinin gelişmeleri kamuoyuna anlık olarak aktardığı 21. Yüzyılın içinde yaşadığımız kesitinde algı ve özellikle yeni bir uzmanlık bilim dalı haline gelmeye başlayan “algı yönetimi”  toplumsal ve siyasal hayat bakımından büyük önem taşır hale gelmiştir. Çünkü çoğulcu ve çok yönlü hale gelen haberleşme ve iletişim araçları hem sosyal mutluluğa, hem de sosyal çalkantılara kolaylıkla yol açabilmeye imkan sağlar durumdadır. Günümüzde kamu diplomasisi modern devletler ve onların dışişleri kadroları için algı yönetiminin yumuşak ve açık, yani gizli yapılmayan bir yöntemi olarak vazgeçilmez bir faaliyet alanı olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. 

Algı ve Algı Yönetimi konularını değerli konuşmacılarımız birazdan daha detaylı bir şekilde ele alacaklar. Ben buradan Türkiye’nin Avrupa’da nasıl algılandığına dair bir-iki düşüncemi dile getirmek istiyorum. Yani Avrupa’nın Türkiye Algısını bizim nasıl algıladığımıza dair düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım. 

Bence, birçok ülkede görev yapmış bir gözlemci olarak değerlendirmeme müsaade ederseniz, Avrupa’nın Türkiye ve Avrupa’daki Türklerle ilgili algısı birçok bakımdan sorunludur. Bu sorunluluk halinin doğal bir biçimde yanlış ya da yetersiz algıya mı yoksa güdümlü bir algı yönetimine mi dayandığını ise bizlere ancak bu işin uzmanları söyleyebilecektir. 

Sizlere bir-iki örnek vermek isterim. Dünyanın GSMH bakımından 16. Büyük ekonomisine sahip, 1 Aralık’tan itibaren G-20’nin başkanlığını bir yıllığına üstlenecek olan Türkiye, Batı kamuoylarında hala gelişmekte olan bir üçüncü dünya ülkesiymiş gibi değerlendirilmektedir. Sürekli olarak kırılganlığına vurgu yapılmak istenen Türk ekonomisi, bugün Avro bölgesinde çalkantılara neden olan banka sorunlarını 2001 yılında ve izleyen yıllarda alınan ıslah önlemleriyle çözmüş, bugün Avrupa’nın en sağlam bankacılık sistemlerinden birine sahip hale gelmiştir. 

Uluslararası platformlarda ortalama şablonlarla yapılan insani gelişme endekslerinde geri kalmış gibi gösterilen Türkiye’de bugün irili ufaklı 180’den fazla üniversite faaliyet göstermektedir. Kadınların durumunun da aşırı sorunlu gösterildiği ülkemizdeki bu üniversitelerde kayıtlı olan 5 milyona yakın lisans ve lisansüstü öğrencimizin % 45’i, yani 2.2 milyondan fazlası kız öğrencidir. Üniversitelerdeki toplam öğretim elemanı sayısı 120.000’i aşmıştır ve bunların da 49.000’i, yani % 40’tan fazlası kadındır. Türkiye’deki 8.000 civarındaki hakimlerin üçte birinden fazlasının kadın olduğunu, barolarda kayıtlı 78 bin avukatın 31 bininin, yani % 40’a yakınının kadın olduğunu da vurgulamak isterim. Sanırım ve maalesef, bu oranlar “Türk Kadını” dediğinizde aklınıza gelen tabloyla örtüşmeyecektir. 

Türkiye, artık, henüz tamamlanmamış da olsa, sanayileşmiş bir ülkedir. Avrupa’nın en büyük ikinci çelik üreticisidir. Yıllık toplam otomotiv üretimi 1.1 milyondan fazladır. Beyaz eşya sektörü yıllık yaklaşık 25 milyon adet üretim kapasitesi ile Avrupa’nın en büyük üretim üssüdür. Beyaz eşya sektörünün başlıca ihracat pazarı ise Avrupa’dır. THY boyutları ve kalitesiyle dünyanın sayılı havayolu şirketleri arasındadır. 

Bunları söylerken elbette Türkiye’nin ekonomik, sosyal, kadın hakları vb. bakımlardan en gelişmiş ülke olduğu algısı yaratmaya çalışmıyorum. Elbette tüm bu alanlarda dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de hala çözülmesi gereken sorunlar, alınması gereken mesafeler vardır. Ama Türkiye hakkında yaratılan algının düzeltilmesi gereken yanlarının olduğuna işaret etmek istiyorum. 

Aynı şekilde, detaylarına girmek istememekle birlikte, Almanya’da artık Alman toplumunun bir parçası haline gelen, buradaki hayata her alanda uyum sağlama bakımından çok büyük yol katetmiş bulunan, Almanya’da siyasal, ekonomik, kültürel, sosyal her alanda önemli başarılara imza atan Almanya Türkleri hakkındaki olumsuz algılarla hep birlikte mücadele etmemiz gerektiğine de bir kez daha dikkat çekmek istiyorum.”


Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.