AVRUPA BİRLİĞİ’NİN YENİ TÜRKİYE POLİTİKASI!

ABONE OL
19:01 - 01/10/2020 19:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Referandum öncesi Avrupa sözcüleri evet verilmesini istemişlerdi. Sonuç istedikleri gibi oldu.

1856 yılında Osmanlıya dayattıkları Islahat ve Tanzimat fermanları gibi cumhuriyet döneminde de benzeri değişim ve dönüşümleri projeler halinde veriyorlar ve iktidarlara uygulatıyorlar. Bu kez de öyle oldu.

Erol Manisalı’nın dediği gibi AB yeni arayışlar içinde!
Manisalı’ya göre;
– AB bugüne kadar, Türkiye’yi öteki olarak gördü ve sürekli oyaladı.
– Türkiye’yi üye yapmadan, “sadece denetimi altında tutarak işi idare etti”.
– Önceki hükümetler de Brüksel gibi “işi idare ederek, AB’nin oyununa katıldılar”.
– Ankara’ya İslam ve Ortadoğu referansına özünde bağlı bir hükümet gelince işin rengi değişti. Brüksel ve Ankara arasındaki “evcilik oyunu” oynanamaz hale geldi.
– AKP, İslam ülkeleri ile özlü ve köklü iktisadi, siyasi ve kültürel ilişkiler kurmaya başladı.
– Brüksel de bu durum karşısında “yeni bir Türkiye politikası arayışı içine girdi”. Aksi halde, eski oyun Ankara tarafından sürdürülmediği için Türkiye uzun vadede elden kayıp gidiverecekti. Hem de tam AB içinde sorunlar giderek derinleşirken.

Ama şimdi Ankara’da oyunun kuralları değişmeye başladı. Ilımlı ve uyumlu İslam modelini ABD’nin arkasından giderek Türkiye’de desteklemeye başlayan Brüksel, “uyum ve ılımlılık konusunda” korkuya kapıldı. Keklik sanılan Ankara dişlerini gösteriyordu. Hem de İran ve Hamas üzerinden İsrail ile kavgaya başlayarak.

Şimdi AB için eskisinden farklı bir Türkiye politikası gerekiyor. Türkiye elden kaçırılmamalı. Avrupa’nın Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’daki bütün hesapları ve planları altüst olabilir.

AB’nin eski planı neydi?
İşler aslında bir dantela gibi işlenmeye başlamıştı, her şey yolundaydı.
-6 Mart 1995’te, AB’ye hiçbir zaman üye yapılmayacak olan Türkiye’nin AB dışı ülkelerle ilişkilerini ipotek altına alan ve Brüksel’e tek yanlı bağlayan Gümrük Birliği anlaşması imzalattırılmış, AB dışında olduğu halde “iktisadi egemenlik haklarını tek yanlı olarak Brüksel’e devretmişti”. 1994’teki Devlet Planlama Teşkilatı raporu bile bu tespiti yapıyordu.
– Aralık 1999’da Türkiye, ” farklı olduğu ifade edilerek, ayrı bir statüye sokuluyordu”.
– 2004 ve 2005 anlaşmaları, Türkiye’nin nasıl AB’ye üye olacağını değil, “üyeliğinin nasıl engelleneceğini” sıralayan maddelerle özenerek donatılmıştı.

AKP; İslam ülkeleri ile yoğun ve derin ilişkiler öngören uygulamalara girdiği gibi Ankara Rusya ile tarihinin en kapsamlı ilişkilerinin altyapısını geliştirmeye başladı. Ayrıca Hindistan’a da yeni yollar açan girişimler yapıldı. Çin ise zaten pazarın içindeydi.
Bu süreç aksamadan yürürse orta ve uzun vadede şu sonuçlar ortaya çıkacaktı;
1) Türkiye’nin dış ticaretinde ve Avrupa dışı yatırımlarda AB’nin payı azalacaktı.
2) AB’nin Türkiye ekonomisinde etki ve denetimi gerileyecekti.
3) Siyasi ve kültürel bağlar Avrupa’dan Ortadoğu ve Asya’ya kayacaktı.
4) Türkiye yavaş yavaş kimlik değiştirecek, Avrupalı değerler ve yaşam tarzı yerine İslami ve Asyalı değerler zamanla etkili olacaktı. Türkiye ile bölgedeki ülkeler arasında doğal bir entegrasyon meydana gelecekti. AB’nin tek yanlı anlaşmalarla ve Türkiye pazarına yerleşerek elde ettiği avantajlar giderek küçülecekti. Rusya, Çin, Hindistan, Arap ülkeleri ve İran arasında “yeni bir etkileşim ve bütünleşme ortamı” yaratacaklardı.

Oysa Türkiye, Avrupa ülkelerinin bölgedeki çıkarları açısından çok önemli bir konumda bulunuyor. AB, Türkiye’nin denetimini kaybettiği zaman Balkanları, Karadeniz’i, Kafkasya’yı, Ortadoğu’yu da kısmen kaybeder.

Avrupa’nın önder devletleri bu gerçeği çok iyi bildikleri için “alternatif Türkiye politikaları arayışları içine giriyorlar”. Bunu da kendi çıkarları açısından çok doğal karşılamak gerekir.

Avrupa Ne Yapabilir?
– Ankara’ya, “medyada hoş görünecek bazı ödünler verme” yolunu seçebilir.
– Partiler üzerindeki markajını arttırabilir, özde de sıcak bakanlara desteğini genişletebilir.
– Avrupa’daki Türkler üzerinde uyguladığı “olumsuz ve dışlayıcı öğeleri” hafifleterek Türk kamuoyundan destek sağlamaya çalışabilir.

Üyelik konusunda AB’nin tutum değiştirmeyecektir. PKK’den Kıbrıs sorununa kadar pek çok konuda Türkiye’yi fazlaca rahatsız eden noktalarda yumuşatmalar söz konusu olabilir.

İlişkilerin kısmen de olsa “normalleşmesine” yol açabilecek sonuçlar doğurabilir.

Hükümetle birlikte tüm sivil toplum örgütleri, AB’nin hazırlamayı düşündüğü yeni Türkiye politikası konusunda, birlikte hareket etmek zorundadırlar.

Günün Sözü: Güçlü olmazsan, biat eder, emireri olursun.

Prof. Dr. Nurullah Aydın
Gazi Ü. İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğr. Gör.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.