AVRUPA BİRLİĞİ’NİN GELECEĞİ!

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Almanya, AB siyasi entegrasyonunu kilitledi.
Türkiye’de demokratik açılım adıyla fırtınalar koparken Avrupa’daki gelişmeler ikinci plana itildi. Oysa Avrupa Ülkelerinde dünya ekonomik krizinin getirdiği sarsıntılar atlatılırken diğer yandan Avrupa Birliği konusunda ciddi kararlar alınıyor..

Türkiye Avrupa Birliği üyeliği, müzakerelere göre tüm bakanlıkları kilitlerken olmayan bir macera yolunda olunduğunun hala farkına varmayan Ankara, iç sorunlarla uğraşıyor.

Üyelikten ziyade ne içerde, ne dışarıda stratejisini uygulayan AB; Türkiye’nin hareket alanını Gümrük Birliği anlaşmasıyla daha baştan kilitlemişti. Öylesine ki, Türkiye; Avrupa için ortak pazardır. Sıfır gümrükle istediği gibi yatırım yapma olanağı ile denetim kontrol altına almıştı. Üyelik gibi ciddi sorunlar yaratacak Türkiye yerine asker gücünü AB adına kullanabileceği bir ülke daha mantıklı ve gerçekçiydi.

Bakın bu yaklaşım devam ederken; Almanya Anayasa Mahkemesi AB Anayasası diye nitelenen Lizbon Anlaşması ile ilgili olarak 1 Temmuz 2009’da karar verdi.

Yüksek Mahkeme bu kararında Lizbon Anlaşması’nın Alman Anayasası’na aykırı hükümler içermediği sonucuna varınca AB Konseyi, yani devlet ve hükümet başkanları ile AB Komisyonu derin bir nefes almıştı. Ancak kararın 147 sayfalık gerekçesi AB’nin temellerine dinamit koyan uyarılarla ve kısıtlamalarla doludur.

Mahkemenin karar gerekçesine göre;
– Lizbon Anlaşması’nın yetkilerini artırdığı Avrupa Parlamentosu bir yasama organı olarak kabul edilemez. Olsa olsa Üye ülkelerin temsil birimi sayılabilir. Çünkü Avrupa Parlamentosu, gerçek bir parlamento değil. Parlamentolarda bir iktidar grubu olur, bir de muhalefet grupları. Oysa Avrupa Parlamentosu’nda böyle bir yapı yok. Üstelik AB’nin yürütme organını (Konsey ve Komisyon) denetleme gücü ve yetkisi de pek yok.

– Egemenlik hakkı AB’ye devredilemez. Egemenlik, üye ülkelerin tekelinde kalmalıdır. Bir üye ülke egemenliğinden vazgeçmeye kalkacaksa, ulusal anayasasını lağvedip yeni bir Avrupai anayasa yapması gerekir. Üye ülkeler iktidar yetkilerini AB organlarıyla paylaşabilirler ama egemenlik haklarından ne vazgeçebilir, ne de devredebilirler.

– AB organları ceza hukuku, iç güvenlik, vergi, askeri operasyonlar, sosyal politikalar, eğitim, kültür, medya ve dini gruplarla ilişkiler gibi alanlarda karar alamaz, politika geliştiremez. Sayılan bu alanlarda üye ülkeler egemenlik haklarını korumak zorundadırlar.

Entegrasyona veda
AB uzmanları, hukukçular, Brüksel’deki bürokratlar ve de siyasiler Alman Anayasa Mahkemesi’nin bu kararının veya yorumunun yol açacağı sonuçları görmeye başlamışlardır. Kararın tek anlamı var. O da Avrupa’nın siyasi entegrasyonuna Almanya’nın geçit vermeyeceğidir.

Siyasal bütünleşme süreci kesilen, hatta duran AB’den geriye ne kalacak? Sadece bir Ortak Pazar. Yani, AB’nin 1960’lardaki Avrupa Ekonomik Topluluğu adına dönmesi gerekecektir.

Böyle bir gelişmenin, Türkiye’nin AB sürecine yansıması veya etkisi büyük olacaktır. Bu yansıma ve etki; Avrupa Birliği medeniyet projesidir, üye olunmalıdır diyen kesime hayal kırıklığı yaratan gelişmelerdir.

Siyasal entegrasyon hedefleri ve hayalleri suya düşmüş Avrupa’da, Türkiye’nin üyeliğine itirazlarda gerekçe bulmuş olacaktır.

Ortak Pazar boyutlarına indirgenmiş bir AB’nin kıtanın en büyük pazarlarından biri olan Türkiye’ye ihtiyacı şiddetle artacaktır. Türk sanayisini, tarımını kontrol altına almış, siyasi karar mercilerini kilitlemiş bir Avrupa Birliği, kontrol atında Türkiye özlemini de gerçekleştirmiş olacaktır.

Türkiye’nin Avrupa sevdalılarının hayal kırıklığı ise devam edecektir. Türkiye’nin; Avrupa, Ortadoğu, Asya ve Afrika dörtgeninde küresel güç olma iradesi ise etkinlik kazanacaktır.

Günün Sözü: Hayaller güzeldir de gerçekleşmediğinde meydana getirdiği sarsıntı daha acıdır.

Prof. Dr. Nurullah Aydın
Gazi Ü. İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğr. Gör.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.