AVRUPA BİRLİĞİ NEREYE?

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Avrupa, tarih boyunca savaşların, katliamların merkezi olarak bilinir.
Asırlar boyu birbirlerini düşman görmüş, topraklarını kendi sınırları içine katmak için hep savaş içinde yaşamışlardı.
14. yüzyıl başlarında başlayan Osmanlının Avrupa’ya hızla yayılması, Avrupa’ya yeni bir düşman yaratmasına değin 18.yüzyıla kadar bu yeni düşmana boyun eğmek durumunda kalmışlardır.

Öyle ki, bugün Türkiye’ye en hasmane tutum içindeki Fransa, Osmanlının bu ülkeyi korumaya almasıyla yok olmaktan kurtulmuştu.
Bu ise; ”ülkelerin dostluğu yoktur, çıkarları vardır.” sözünü doğrulamaktadır.
Avrupa’nın sanayi ülkeleri Pazar sıkıntısını savaşarak aşmaya çalışmasıyla ilk Dünya Savaşı başlatıldı.
Osmanlı Devleti ise, Almanya’nın peşinde yitirdiği topraklarını ve itibarını yeniden kazanma düşüyle girdiği savaşı yok olma süreciyle noktaladı.
Avrupa, kendine yeniden şekil verirken, savaş baltalarını toprağa gömmek yerine yenide bilemeye başlayarak, savaşa bahane oluşmasını beklemeye koyuldular.
Yine Almanya, Hitler gibi faşist bir caninin ırkçılık bayrağıyla, peşine taktığı İtalyan Mussolini ile dünyayı yeniden ölümlerin yıkımların ortasına attığı o korkunç 2. Dünya Savaşını başlattı.
Savaşın asıl nedeni Pazar Rekabeti idi.
Türkiye, bu çıkar savaşına katılmadı.
Doğrusunu yaparak bu çıkar savaşında ülkesinin ve ulusunun yararına en doğru tavrı koydu.
Faşizm yenilmiş, Doğu Avrupa Sovyetler Birliği yörüngesine girmiş, sosyalizm Avrupa ya uzanmıştı.
Almanya bölünmüş, biri sosyalizm, diğeri kapitalizmin vitrini olmuştu.
Batılı ülkeler, özellikle ABD, Almanya’nın tekrar ayağa kalkması için her türlü ekonomik katkıyı verdiler.
Kapitalizm, sosyalizmin savaştan çıkmış, yorgun, yılgın Avrupa’ya oradan dünyaya yayılmasından kaygılıydı.
ABD, Amerika kıtasında peş peşe darbeler yaptırarak emeğin örgütlenmesini, iktidar olmasını engelleyebiliyordu.
Batının ve kapitalizmin lideri ABD, 2. Dünya savaşındaki en önemli müttefiki Sovyetler Birliğinin ideolojine karşı önlemler almaya başladı.
NATO’yu oluşturdu. Sovyet Topluluğu ise Varşova Paktını kurdu.
Soğuk savaş başlamıştı. Kapitalizm ile Sosyalizm her alanda birbirlerini geçmek için yarışıyorlardı.
Sosyal Demokratların öncülüğünde, Avrupa’da Sosyal Devlet olgusu yerleşmeye başladı.
Doğu Avrupa’nın sosyalizm çizgisini genişletmesinden endişelenen kapitalizm sosyal devletin gelişmesine kerhen de olsa destek vermeyi yeğledi.
Gelişmekte olan, gelişmemiş ülkelerin alın terinden edindiği gelirlerden Avrupa’daki işçiye, memura, esnafa verdiği pay ile herkesi hoşnut ediyordu.
Avrupa Kıtası, otuz yıllık bir süre içinde milyonlarca insanın ölümü, yerleşim yerlerinin harabeye dönmesi, savaşsız bir Avrupa düşüncesini doğurdu.
Bu düşünce doğrultusunda Avrupa’da ”Bir Barış Köprüsü ve bir Dayanışma Felsefesi” temel alınarak ilk adım atıldı.
1957 yılında Roma Anlaşmasıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Batı Almanya, Fransa, Hollanda, İtalya, Belçika ve Lüksemburg ülkelerinden oluştu.
Türkiye 1959 yılında AET’ye katılma başvurusunu yaptı. 1963 tarihinde anlaşma imzalanmış, 1964 yılında yürürlüğe girdi.
1969 yılında İngiltere, Norveç, Danimarka ve İrlanda topluluğa katılma başvurusunda bulundular. 1972 yılında Norveç’in referandumda katılım anlaşmasını reddetmesiyle topluluğa girmedi.
1981 yılında Yunanistan, 1985 yılında da Portekiz ve İspanya topluluğa katıldı. Bu tarihten başlayarak Avrupa Tek Pazarı sürecine girildi. Bununla mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı kabul edildi.
1987’de AET, adını Avrupa Topluluğu (AT) olarak değiştirdi.
1992 yılında AT’nu oluşturan 12 Ülkenin imzaladığı Maastricht Anlaşması ile ortaklık önemli değişikliklerle Avrupa Birliği (AB) adını aldı.
1995 yılında İsveç, Finlandiya, Avusturya topluluğa alındı.
Destek amaçlı parasal yardımlar yanında verilen kredilerle turizm, yeni yollar, işletmeler açıldı.
Ülkeler bir borçlanma furyasıyla tüketim yarışına girdiler.
Sovyet Bloğu’nun dağılması ile AB yeni arayışlara girdi.
Sosyal Devlet, kapitalizmin siyasete dayatmasıyla Liberalizm yutturmacısıyla törpülenmeye başlandı. Artık çalışanları, emeğiyle geçinenleri zor günler bekliyordu.
AB’ye özellikle; Almanya, Fransa, İngiltere gibi zengin ülkelere yeni pazarlar doğmuştu. Tüketim ekonomisi Doğu Avrupa ülkelerini kolları arasına aldı.
Bu ülkelere yönelik Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası kuruldu.
Bu ülkelerde yine tüketime yönelik yatırımlar götürüldü.
Krediler verilmeye başlandı.
2004’te Euro Avrupa Birliği Para birimi olarak kullanılmaya başlandı.
Kredi olarak verilen paraların büyük bölümü araba ve teknolojik eşyaların satışıyla kazanç olarak bu zengin ülkelerin ve uluslararası bankaların kasalarına geri döndü.
Kıbrıs, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Slovenya, Bulgaristan ve Romanya birliğe alındı.
Ama Türkiye, 1963 yılında AB’ye girişi konusunda atılan imzalara rağmen, bugüne kadar kapı önünde bekletilmekte.
Aslında gerek AB Ülkeleri, gerekse on yıldır iktidarda bulunan AKP Hükümeti ortaklık konusunda dürüst davranmamaktadırlar.
Ne AB Türkiye’yi AB üyesi olarak görmeye, ne de AKP Hükümeti bu birlik içerisinde yer alarak asıl amacı olan rejim değişikliğini gerçekleştiremeyeceği bilinciyle AB Üyesi olmaya kesinlikle karşıdırlar.
Takiyyeyi yalnız AKP değil Avrupa Birliği’de yapmaktadır.
Methiyeler dizdikleri Türkiye’yi aralarına almamaları, Avrupa’nın ikiyüzlülüğünün bir başka çeşididir.
Yunanistan’da baş gösteren ekonomik kriz, aslında İspanya, Portekiz ve diğer ülkeler içinde kaçınılmaz olabilir.
Bugün AB’de asıl sorun turizme ve tarıma dayalı Güney Avrupa ülkeleri ile ağır sanayinin devleri olan Almanya, Fransa ve İngiltere’nin arasındaki dengesizlikten kaynaklanmaktadır.
Aslında Yunanistan’ın başına gelen hükümetlerin çalışanlara çok fazla taviz vermelerinden kaynaklandığı gerçekleri yansıtmamaktadır.
Bu düşüncenin altında yatan, kapitalizmin rakipsiz kaldığı bu dönemlerde sömürü düzenine kılıf aramaktır.
Ülkelerin bağımsızlığı ortadan kaldırılarak AB patronlarının atadığı komiserlerle yönetme dayatması yapılmaktadır. Bu ileride diğer ülkeler için de geçerli olacaktır.
Yunanistan’dan kaçırılan paraların hangi Avrupa Birliği ülkesi bankalarında olduğu bilinmiyor mu?
Merkel ve Sarkozy ortaklığı ile sömürü ağını örerken, Avrupa’da ve Dünya’da Sosyal Devletin öncüsü olan Alman Sosyal Demokratlarının bu oyuna ortak olması gerçekten ibret alınacak bir tavır.
Avrupa Parlamentosunun sosyalist grup başkanı Martin Schulz’un Engela Merkel’e Yunanistan konusundaki siyasetini göklere çıkarması Uğur Mumcu’nun şu özlü sözünü hatırlatıyor:

”Avrupa Sosyal Demokratlarının Emperyalizm sorunu yoktur!”

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.