ATAŞE = MÜŞAVİR O DA EŞİTTİR DANIŞMAN

ABONE OL
18:57 - 01/10/2020 18:57
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Yazının başlığını 17 Nisan 2011 tarihli Hürriyet’te yer alan “Türkçe derse ataşe engeli” başlıklı haber çağrıştırdı.
Habere göre, Türkiye’nin Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’ndeki Münster Başkonsolosu Sayın Nafi Cemal Tosyalı, “Ataşe yokluğu, anadil derslerini olumsuz etkiliyor.” demiş.
Anadil sözcüğünü yatık (italik) ve altını çizerek ben yazdım. Nedeni de “anadil” ve “anadili” sözcüklerinin arasındaki anlam ayrılığının bir türlü anlaşılmamış olmasıdır.
Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne bakanlar bu sözcükler için şu açıklamaları okuyacaklar:
Anadil: Başka diller türetmiş olan dil

Anadili: İnsanın çocukken anasından ya da evindekilerden öğrendiği dil
Bizim çocuklarımıza verilmesini istediğimiz dersin adı da bu nedenle “Anadil Dersi” değil, “Anadili Dersi”dir.
Gelenlim “ataşe”ye:
“Ataşe” Fransızca bir sözcüktür. “Attaché” yazılır, “ataşe” okunur ya da söylenir.
Elçilik uzmanı anlamındadır.
“Müşavir”se dilimize Arapçadan girmiş bir sözcüktür ve tam karşılığı olan sözcüğümüz “danışman”dır.
Biz; bu elçilik danışmanlarına her nedense hep ataşeyi ekleriz. Askeri ataşe, Kültür ve Turizm ataşesi, Eğitim ataşesi ve bunun gibi…
Hele şu “eğitim ataşesi” tam bir kendinden olana önem ve değer vermemenin en dayanılmaz hafifliğidir.
Hani deriz ya: “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?”
Bu tamlamada “eğitim”i tamlayan olarak kullanacaksak burada tamlanan olarak “ataşe”nin ne işi var?
“Talim ve terbiye ataşesi” daha yakışıklı olmaz mı?
Ne dersiniz?
İsterseniz, “Talim ve terbiye müşaviri daha yakışıklı olurdu!” da diyebilirsiniz.
Ben, 1977 yılının Ekim ayından 1985 yılının Eylül ayına değin sayısız eğitim danışmanıyla çalıştım. Onlar benim yöneticilerimdiler o tarihe kadar. 1985 Eylülünden bu yana onlarla bir bağım kalmadı.
İyi ki kalmadı.
Çünkü; ben, o sekiz yıl içinde işe yarar tek danışman tanımadım.
Birlikte çalıştığım ilk Eğitim Danışmanı dışında hiçbiri Almanca bilmiyorlardı. Almanca bilen de “Beni seven arkamdan gelsin!” mantığı ve başkomutan tavrıyla yapıyordu işini. İlk hedefi 1977 yılı Ekim ayında kurulan HDF ve onun yöneticileriydiler bu danışmanın. Onu görevden alanlar yerine Türkçeden başka bir dil bileyen birini gönderdiler. Bu arkadaşın ilk işlerinden biri, salt solcu olduğum için, beni sigaya çekmek olmuştu. Ortaokulların hiçbirinde derslik bulamadılar da bana, çocuk hapishanesinde görevlendirdiler bunlar beni.
O zaman Almanya’nın başkenti Bonn’du. Burada görev yapan Eğitim Başdanışmanı görev süresi dolup da geri çağrıldığında görevi bırakarak anadili dersi öğretmeni olarak kaldı Almanya’da. Berlin’deki eğitim danışmanı da öyle yapmıştı.
Bunları suçlamak amaçlı yazmıyorum, yanlış anlaşılmasın lütfen!
Bu yazdıklarım görevli danışmanların çocuklarımızın anadillerini öğrenmelerinden çok kendi geleceklerini düşündüklerini göstermesi bakımından önem taşıyabilirler.
Kim bilir?
Durum, bugün daha da acıklıdır.
Almanya, anadili dersinin geleceğini karartmıştır. Bu derslerin verilememeleri için her türlü önlemi almıştır.
Yerel atamalara son verilmiştir.
Yabancıların ülkelerinden gönderilen öğretmenlerin işlerini güçleştirecek ya da yapmalarını olanaksızlaştıracak her yola başvurmak sıradan bir iştir artık bu ülkede.
Neredeyse ilköğretimde bile; öğrencilere, öğleden sonra programlarıyla hiç boş saat bırakılmamasının ardında hangi eğitim anlayışı var sizce?
Efendim? Duymadım.
“Asimilasyon!” mu dediniz?
Hadi canım sen de…
İpin ucunu kaçırdım. Tamam! Asıl amacım Türkçe olmayanı kullanma özentisine karşı yazmaktı.
Ben olsam ne “ataşe” derim, ne de “müşavir.”
Caaanım “danışman” dururken…
“Eğitim danışmanı”
Ne kadar güzel, ne kadar bizden…

Hasan Arslan
Türkçe Öğretmeni

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.