APALLIK VE ALDATILMIŞLIK

ABONE OL
18:13 - 01/10/2020 18:13
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best
APTALLIK VE ALDATILMIŞLIK

Türkiye, Kurtuluştan sonra işgal günlerinde yaşadığı zor ve acılı dönemlerinden belki daha ağır ve daha kaygılı bir dönemi yaşamaktadır.
Kurtuluş Savaşı sadece Misakı Milli sınırlarını binlerce şehit kanıyla çizmekle kalmamış, çıkarları için ülkeyi saray karşılığı teslim eden hainleri de bu toprakların dışına, ait oldukları yerlere kovalamıştı.
Kimileri de ihanetlerinin bedelini ödememek için inlerine çekilip kendileri için oluşacak ortamı beklemişlerdi.
Kimileri de bilimi, demokrasiyi, yurttaşlığı, eşitliği dinsizlik sayarak halkı Laik Cumhuriyete karşı cihada çağırmış, isyanlar çıkarmış, cinayetler işlemiş ama toplumun aydınlıktan yana tavır almasıyla amaçlarına ulaşamamışlardı.
2002 Yılından beri iktidarda olan AKP, yılların birikiminden oluşturulmuş bir karşı devrim projesi olarak demokrasiyi aymaz siyasilerin yanlışlarının katkısıyla araç olarak kullanmış, demokrasiye ”paydos” deme cüretini gösterecek bir konuma ulaşmıştır.
Bir bakkal dükkanını bile yönetemeyecek yeteneği olmayanlar,  köklü bir devleti yönetme fırsatını yakaladıklarında olacakları bugün Türkiye yaşamaktadır.
Önce ortaklık kurduğu ve devlet kadrolarında dal-budak sarmış cemaatle TSK’yi, Yargıyı, Yürütmeyi, Yasamayı yozlaştırdı.
Proje cemaatsiz yürütmek için cemaati saf dışı etmeye kalktı.
Ama cemaat aptal değildi.
Ortağını iyi tanıyordu, aynı kumaşın parçalarıydı.
Cemaat, elindeki belgeleri piyasaya sürdü.
17-25 Aralık yolsuzlukları belgeli, görüntülü, kanıtlı AKP’nin özellikle RTE’nin sonunu hazırladı.
Önce; ”Ne istediler de vermedim?” İtirafıyla mağduriyet açmazına sığındı.
Artık mağduriyet bahanesi bayatlamıştı.
Battıkça batıyordu; sonra;
”Kandırıldım!” Diye acizliğini itiraf etti.
Komşularla sıfır sorun dedi; Esad’la flört, Şam’da ortak kabine toplantısı, Bodrum’da balayı derken; Esad’ı, Esed yaparak kanlı bıçaklı oldular.
Dört yıldır Şam’da, Emevi Camiinde namaz kılma hayalinden Rusya’da tekrar ”Esed’le yola devam noktasına geldi.
Sonra Apo’yu kanka hanesine kaydedip; kah açılım, kah çözüm besteleriyle yeni arayışlara girdi.
Oslo’da RTE’nin temsilcisi Hakan Fidan ve PKK yöneticileri İngiltere yetkililerin kontrolünde bir araya gelip, PKK’nın istemleri kabul edildi.
RTE, bu buluşmayı şiddetle reddetti; ”Böyle şerefsizliği kanıtlamayan şerefsizdir!” Diye tepki göstermişti.
Ses kayıtları yayınlanınca; ”Biz değil devlet görüştü.” Diye olayı savuşturmayı denedi.
Sonra Habur sınır kapısından giriş yapan PKK militanları için çadır mahkemeleri kurularak devlet kavramı ayaklar altına alındı.
Gezi direnişinde, 17-25 Aralık yolsuzluklarında PKK ve MHP desteği ile paçayı kurtaran RTE, PKK’ya sağladığı dokunulmazlığın acı faturası 7 Hazirandan sonra ortaya çıktı.
RTE’nin başkanlık hayalinin HDP’nin barajı aşmasıyla sona erdi.
Ama, RTE’nin her zorda kaldığında imdadına gönüllü koşan MHP’nin ve Bahçeli’nin uzlaşmaz tutumu sayesinde parlamento işlemez duruma getirildi.
RTE-PKK ortak oyunu ile çatışma ortamı yaratılarak, erken seçimi gerekli kılma oldu bittisi yaratıldı.
Askerler, polisler öldürülmeye, bir iç savaş ortamı yaratılmaya çalışıldı.

PKK’nın Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bir ordu birliğinde bulunacak silah, mühimmat, uçaksavarlara varıncaya kadar yığınak yapıyor ama devlet ve RTE’nin özel koruma ve kollama görevindeki MİT görmüyor, AKP özel parti kimlikli valileri PKK’ya sağladıkları dokunulmazlıkla meydanı PKK’ya bıraktı.

Tüm bu olanlardan sonra RTE; ”PKK bizi kandırdı.” Bahanesiyle yine halkı kandırmaya yöneldi.
Ama gerek şehit aileleri, gerek halk RTE ve AKP’ye tepki göstermeye başladılar.
AKP’li bakanlar, yöneticiler şehit cenazelerinden kovalandılar.
MHP ise şehit cenazelerinden oy devşirme gayretine düştüler.
AKP’nin ve RTE’nin bu sayısız kandırılma itirafı bana küçük yaşlarda dinlediğim bir öyküyü hatırlattı:
Kayseri’de çocuğun biri elindeki bir taşla oynarken iki yabancı o taşa ilgi duyarlar.
Çocuğun elindeki taş değerli bir pırlanta olduğu için, çocuğun elindeki pırlantayı az bir para karşılığı almak  isterler.
Ama, çocuğu da uyandırmamak için ağırdan alırlar.
”Elindeki taşı bize verirsen sana dondurma alırız.”
Çocuk;
”Beni sırtınızda Kayseri’yi gezdirirseniz veririm.’ Der.
Adamlar, sırayla çocuğu sırtlarında kan-ter içinde kalıncaya kadar taşırlar.
Taşıma işi bitince çocuk;
”Son olarak sırayla eşek gibi anırın, size taşı vereyim.”
Adamlar derin birer nefes alarak sırayla eşek gibi anırırlar.
Sonra taşı isterler. Ama çocuk evin kapısından içeri kaçar, pencereden seslenir:
”Siz birer eşek olarak bu taşın değerini biliyorsunuz da ben Kayserili olarak bimez miyim?
Kendini kurnaz, halkı aptal yerine koyanlara cuk oturur.
Her önüne gelenin kandırdığı kişi devlet mi yönetiyor, bakkal dükkanı mı?
Biz mi aptalız?
Yoksa….

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.