ANLAYAMADIĞINIZ GEÇMİŞLER SİZE YÜK OLUR

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

”Günümüz Müslümanlarının, İslâm ortak paydasına acilen ihtiyaçları vardır. Ortak payda olmazsa sinerji yaratamazsınız, sinerjinin olmadığı yerde bilimden bahsedilemez. Din birleştiricidir, oysa bugün din ayrıştırıyor. Mezhep olarak ayrıştırıyor, siyaset olarak ayrıştırıyor, meşrep olarak ayrıştırıyor, cemaat olarak ayrıştırıyor. Din araçtır, amaç değildir. Cemaatlerin menfaati dinin menfaati değildir. Geleneğin dinleşmesi Kur’an’ın atalar-babalar dini dediği şeydir. Kur’an’ın eleştirdiği işte tam budur. Hz. Muhammed’in beşeri yönü ihmal edilmiştir ve dolayısıyla gelenek dinleşmiştir.”

”Aklınızı çalıştırmazsanız sizleri pislik içinde bırakırım”

Berlin Türk Eğitim Derneği ve Berlin İlahiyatçılar Derneği, ortaklaşa düzenledikleri II. Eğitim Kampı’nda, Ankara Üniversitesi Mezhepler Tarihi Anabilimdalı Başkanı Prof. Dr. Hasan Onat’ı konuk ettiler.

Mezhepler niçin doğmuştur? Mezheplerin tarih içindeki yolculukları, bu yolculuktaki paralellikler, kesiştikleri noktalar üç günlük kamp süresince masaya yatırıldı. Zaman hızla akıp geçti.

Hasan Hoca dolu bir insan. Konusuna hakim, kendine güveni tam, kesin olarak bilmediği konularda ”Ben bu konuda kesin bilgiye sahip değilim” diyecek kadar da açık yürekli bir ilim adamı. Hasan Hoca’yı dinleyince bid’at ve hurafelerden uzak bir din anlayışının inşa edilebileceği ümidi canlandı bizde.

Bu yazımda Hasan Hoca’nın konuşmasını özetlemekten ziyade tespitlerini paylaşmak istiyorum. Bu tespitlerden yola çıkarak, her okuyucunun Hasan Hoca’yı anlaması mümkün. Üzerinde yorum yapması da mümkün.

Hasan Hoca ”Aklınızı çalıştırmazsanız sizleri pislik içinde bırakırım” ayetini merkeze alarak başladı sohbetine. Önce Arap Baharı’nın çiçeklerini koklamaya çalıştık. Burnumuzun direği sızladı. Hızla uzaklaştık bahçe sandığımız o koruluktan. Sonra zaman tünelinde yolculuk yapmaya başladık. Saadet Asrı’na(!) uğradık, orada hep acı ve gözyaşı gördük, hayal kırıklığına uğradık.

Sonra, Sevgilimiz, Canımız, Mihmandarımız, Efendimiz’in vefat ettiğini duyduk. Cenazesinde bulunalım dedik, bir de ne görelim, daha cenaze ortada dururken başlamış koltuk kavgası. ”Halife bizim kabileden olacak…, hayır efendim bizim bizim kabileden olacak… Biz Kureyş’liyiz…, biz de Ensar’ız…” Seçim propagandaları Tevhid gerçeği üzerinden değil, aşiretlerin üstünlüğü üzerinden yapılıyordu duyduklarımıza inanamadık, içimiz cız etti.

”Üstünlük takva iledir” mi dediniz, yoksa”Emaneti ehline verin” mi dediniz?… O da ne demek? Kimsenin umurunda bile değildi. Daha ilk günden başlamıştı çıkar kavgaları.

Ayrıldık oradan, istikamet tayin etmeden başladık çölde yol almaya. Aman Allah’ım başımızı nereye çevirsek, kan ve gözyaşı gördük. Bir tarafta Kayınvalide ile Damat, öbür tarafta Kayınbirader ile Yeğen, biraz ilerde torunlar girmişler birbirlerine, ne Kitap’a aldıran var ne Elçi’nin Emanet’ine…

Kur’an sayfalarını mızraklarının ucuna takanları mı ararsın, işi hakeme bırakalım diye Halifelerine başkaldıran Bedevileri mi ararsın, Vak’at’ül- Harra’da namusu kirletilenlerin feryatlarına kulak tıkayan müslüman kimlikli hayasızları mı ararsın, Elçi’nin torunu Hz. Hüseyin’i koltuk uğruna şehit edecek kadar gözü dönmüş canileri mi ararsın, ortalık toz duman…Yorulduk, bitkin düştük, hayallerimiz altüst oldu. Hani bu insanlar birer yıldızdı, hani bu insanlar Cennet’le müjdelenmişti…?

Burada sözü Hasan Hoca’ya bırakalım ve hangi tespitleri yapmış birlikte okuyalım:

”Arap Baharı denilen şey balondan ibarettir”

”…Arapların Müslümanlığı, ırkçılıklarını yok edememiştir. Arap baharı Sünnilikle alakalıdır, Şiilikle alakalıdır, mezhep çatışmasıyla alakalıdır. Amerika Irak’tayken körüklenen mezhep çatışması Amerika çekilirken yasaklanmaktadır. Irak’ta Türkmen varlığının sesi kesildi, niçin?

Türkiye’nin ayakta durabilmesi için bir ayağının Ortadoğu’da, bir ayağının Balkanlar’da bir ayağının Asya’da olması gerekir. Türkiye’nin kaderi 1,5 milyar Müslümanın kaderidir. Türkiye’deki kavgalar sona erdirilmelidir. Türkiye, siyasetinde mezhepler üstü çizgiyi tutturmak zorundadır.

Türkiye’de Alevi ve Sünni çatışması kışkırtılmaktadır. Türkiye’de Şafii-Alevi çatışması da bu anlamda kışkırtılmaktadır. Alevilik mezhep değildir, meşreptir.

Arap ülkelerinin Türkiye’den farkı, onların sömürge olmasıdır. ”Kölelere özgürlük verirseniz bir torbaya koyarlar size geriye iade ederler” demiştir Tolstoy.

Arap ülkelerinin politikalarını Türkiye değil, Amerika ve Avrupa ülkeleri belirliyor. Arap Baharı denilen şey balondan ibarettir. Müslümanlar Endülüs’te, İslâm’ı Avrupalılarla buluşturmasaydı Avrupa’da demokrasi olmazdı.

Esas olan toplum bilinci değil, birey bilincidir. İran siyasetini ispat etmiştir, Türkiye’nin İran’dan öğrenecek çok şeyi vardır.

İran ve Türkiye ikisi de bölgesel güç olmak zorundadır. Dış politika pragmatik kurallarla yürür, duygularla yürümez. Türkiye bölgedeki siyasetini duygularla yürütmeye çalışıyor. Dünyanın en ütopik ümmetçi milleti Türklerdir.

„Avrasya’ya hakim olan dünyaya hakim olur” Brzezinski

İran’ı Şiileştiren bizim Kızılbaş Türklerdir. İran’a birkaç kez gittim. Orada değişik kesimden insanlarla görüştüm. Halkın arasına girdim. Orada karşılaştığım bir vatandaş bana dedi ki:” İslâm İslâm dedikleri içi boş bir yalanmış. Keşke Amerika İran’ı da vursa da Mollalar’ın zulmünden kurtulsak.” Bu feryat İran’ın her köşesinden yükselen bir feryattır. Acıdır ama gerçektir. Üzgünüm.

Türkiye bölgede önemli bir ülkedir. Türkiye’nin güçlenmesi bölge ülkelerini rahatsız etmektedir. Bu açıdan İran’la İsrail Türkiye’ye karşı ittifak halindedir. Graham Fuller der ki:” Müslümanlarla iş kolay, sorun İslâm’dır.” BOP Müslümanları değil, İslâm’ı yeniden dizayn etme projesidir. Bundan dolayı bu projenin merkezine tasavvufu koymuşlardır. Üzgünüm, ama bu böyledir.

Mütedeyyin olmakla mütedeyyin olduğunu bilmek aynı şey değildir. Cahilin ve hainin dini menfaatıdır, onların dini olmaz.

”Mezheplerin İslâm dünyasındaki geleceği çatışmanın merkezidir”

Anlamaksızın Kur’an okumak Kur’an’a ihanettir. Bunu sorgulamak gerekir. Bir yerde kitap düşmanlığı ve akıl düşmanlığı varsa, orada ciddi pislikler var demektir. Pisliklerin kamufle edilmesi için Kur’an’ı kullanıyorlar. Yeryüzünün neresinde bir Müslüman varsa orada kan ve gözyaşı vardır. Bu durumda şu soruyu sormak gerekir: ”Problem dinde midir, yoksa Müslümanlarda mıdır, yoksa her ikisinde mi sorun vardır?”

Okuma eylemi anlamayı gerektirir, Kur’an anlaşılmak için indirilmiştir ve bu amaçla kolaylaştırılmıştır. Okuma, insanı okumakla başlar, insan kelimelerle ve kavramlarla düşünmesi gereken varlıktır. Okuma, Tanrısal aklın nasıl işlediğini anlamamıza yarayan eylemdir, insanın kendi varlığının farkına varmasıdır. Hz. Ömer’i çarpan Taha suresidir.. Tabiat bilimleri tanrısal bilincin oluşmasını sağlar. Din insan için vardır, insan din için değil. Din araç değil de amaç olursa gelenek dinselleşir. Sağlıklı şüphe varlık belirtisidir. Vahiy akla destek olmak için vardır, vahiy aklı terbiye eder, bilinçli bir şekilde gelişmesine sebep olur.

”Mucize ve keramet devri bitmiştir”

Ölülerini yücelten toplumlar, hayatı yüceltemezler, Müslümanların ilerlemeleri ölülerinin egemenliğinden kurtulmakla doğru orantılıdır.

Tefsir yorumdur, müfessirin yorumudur, Kur’an’ın öğrenilmesini amaçlar, Kur’an değildir. İlahiyat bilimleri, beşeri bilimlerin alt şubesidir. Mucize ve keramet devri bitmiştir. İnsan aklıyla Allah’ı bulabilir.

Affedilmeyecek tek günah şirktir. Benlikten dolayı bu böyledir. ”Mü’min insan her sözü işitir, en güzeline uyar.”

Müslümanın medeniyeti kitap medeniyetidir. Endülüs’teki Müslümanlar nereye gitti, milyonlarca kitap vardı orada, nereye gitti o kitaplar? O kitapları yok edenlerle kurulan ittifaklar neyin nesidir? Medeniyetler ittifakı neyin ittifakıdır?

Mekke’deki Müslümanlar Kur’an Müslümanıdır. Duruşları bellidir. Tevhidi yüceltmek için her şeylerinden vazgeçmişlerdir. Tevhid tüm peygamberlerin çağırdığı ortak noktadır. Kur’an Müslümanı olmak için, bir tarikata, bir meşrebe inanmak, katılmak gerekmez.

”İslâm ortak Paydası Tevhiddir”

İslâm ortak paydası olmadan mezhepler anlaşılmaz. ”İslâm ortak Paydası Tevhiddir.” Müslümanlıktaki mezhepler Hristiyanlıktaki mezhepler gibi değildir. Ehl-i kıble tekfir edilemez.

Ebu Hanife mezhep kurmadı. Mezhepler Abbasi devrinde doğdu. Dört hak mezhep ifadesi siyasi bir ifadedir. Mezhepleri hak ve bâtıl diye ayırırsanız bütün mezhepler bâtıl olur. Hak olan Kur’an’dır. Dolayısıyla böyle bir ayırım yapılamaz. İslâm’da sorumluluk, toplumsal değildir, bireyseldir. ”Ümmetim 73 fırkaya ayrılacaktır, 72’si cehennemliktir birisi cennetliktir” hadisi uydurmadır. ”72’si cennettedir birisi cehennemdedir.” versiyonu da aynı şekilde değerlendirilir. ”

Günümüz Müslümanlarının, İslâm ortak paydasına acilen ihtiyaç vardır. Ortak payda olmazsa sinerji yaratamazsınız, sinerjinin olmadığı yerde bilimden bahsedilemez. Din birleştiricidir, oysa bugün din ayrıştırıyor. Mezhep olarak ayrıştırıyor, siyaset olarak ayrıştırıyor, meşrep olarak ayrıştırıyor. Din araçtır, amaç değildir. Cemaatlerin menfaati dinin menfaati değildir. Geleneğin dinleşmesi Kur’an’ın atalar- babalar dini dediği şeydir. Kur’an’ın eleştirdiği işte tam budur. Hz. Muhammed’in beşeri yönü ihmal edilmiştir ve dolayısıyla gelenek dinleşmiştir.

Amel imanın parçasıdır derseniz namaz kılmayanı kâfir ilan etmiş olursunuz. Akıl ve vahiy madalyonun iki tarafı gibidir. Müslüman olmakla Cennet’e gidilecektir diye bir kural yoktur, Müslüman olmayanlar da Cehennem’e gidecektir diye bir kural yoktur.

Müslüman günah korkusuyla Allah’a yaklaşmaya çalışmamalıdır. Böyle olursa asli günaha inanmış olur, oysa asli günah sadece Hristiyanlara ait bir inançtır.

”Tanrısal akıl çok önemlidir”

Peygamber’in özel bilgisi olmaz. Kur’an’ın tasavvuf diye bir derdi yoktur. Peygamber’in örnekliği ahlaki örnekliktir. Peygamber’i sünnetleriyle taklit ederseniz, bizi idare eden ölü Muhammed olur, Model İnsan olarak O’na uyarsanız, o sizi idare etmez, siz kendiniz olursunuz. İnancınıza güvenmiyorsanız, tartışamazsınız. Adem’in yaşadığı Cennet hesaptan sonraki Cennet değildir, o semboliktir. Kur’an dirilerin kitabıdır, ölülerin kitabı değildir.

Ehl-i Beyt kavramı Peygamber’in hane halkıdır, soyun devamı değildir. Mezheplerin kurumsallaşması dînî anlayışlardaki farklılıklardan meydana gelmiştir. İmamı Azam h.150 yılında vefat etmiştir. Maturidî ise h.333 yılında vefat etmiştir. Ancak Hanefiler Maturidî olmuştur, içi Eş’âri tarafından doldurulan Maturidîlik…

Mezheplerin doğuşu

Mezhep, din anlayışındaki farklılaşmaların kurumsallaşması sonucu ortaya çıkan beşeri oluşumdur.

Sıffin savaşı mezheplerin doğumuna eşiklik etmiştir. Mızraklara Kur’an yaprakları takılınca bir kısım bedevi Müslümanlar ”biz Kur’an’a kılıç çekmeyiz” demişlerdir. Hz. Ali onlara, ”Kur’an benim, ben onların ciğerini bilirim” demesine rağmen böyle demişlerdir. Onlar ”Hüküm Allah’ındır” demişlerdir. Söyledikleri doğrudur, ama kastettikleri yanlıştır.

Hariciye siyasi bir farklılaşmadır. Kimdir bu insanlar? Meşru halifeyi bile dinlemeyen bu insanlar çölde yaşayan bedevi Araplardır. Sosyo-kültürel değişimlerini tamamlamamış olan insanlardır bunlar ve geleneklerini dinleştirmişlerdir. Kureyş’e karşı antipatileri vardır. Esasen Arap kabileleri Kureyş’in otoritesine tepkilidirler. Burada Emevi, Haşimi çekişmesi vardır. Bundan dolayı Hariciliğin doğuşunda egemenlik ana unsurdur, amaçları kendi egemenliklerini kabul ettirmektir.

Mesela, Hz. Osman öldürülmüştür, cenazesi taşlanmış ve Yahudi Mezarlığı’na defnedilmiştir. Muaviye sonra o mezarlığı satın almış da Hz. Osman Yahudi mezarlığından kurtulmuştur.

Yani, İslâm bu antipatiyi yok edememiştir. Kureyşliler diğer kabilelerin Müslüman olmasını çekememiştir. Üzgünüm ama bu böyledir. İnsan gerçeğini unutmamak lazımdır.

”Medeniyet köyde olmaz kentte olur ”

Bugün de öyledir; Müslümanların en büyük açmazları köylülükleridir. 350 kelimeyle konuşurlar. Dolayısıyla 350 kelimeyle düşünürler, bu insanlardan bir şey çıkmaz. Bizim Cumhuriyet dönemi sıkıntılarımız da sosyo-kültürel değişimden kaynaklanır.

Müslüman insan tipi kentte yaşayıp da köylülüğüyle övünen insan tipidir. Medeniyet bilimle olur, kültürle olur, dolayısıyla medeniyet köyde olmaz, kentte olur.

Sıffin sonrasında kan aktı ve ayrılık süreci başladı. Harici olmayanın, haricilerin yanında savaşmayanın kanı, namusu ve canı helaldir denildi. Kaostan sonra insanlar otorite ararlar, Sıffin’den sonra, insanlar aradığı otoriteyi bulamamışlardır ve Hariciler bu ortamda kendilerine zemin bulmuşlardır. 12 Eylül de böyledir. Mezheplerin doğuşunda ana eksen siyasettir, yani çıkardır. Siyaset ayrıştırır ve daha sonra da kendi teolojisini oluşturur. Bugün de kendi teolojilerini oluşturmaya çalışanlar var.

”Farklılaşmak isteyenler kendi egemenliklerini kurmak isteyenlerdir”

Farklılaşmak isteyenler çıkarcılardır. Dinden nemalanırlar. Farklılaşmanın sebepleri vardır. Kendi egemenliklerini kurmak isteyenler farklılaşmak isterler. Farklılıklarının farkına varılmasın diye de kendilerini bir şekilde Peygamber’le irtibatlandırırlar. Tarikatler böyledir, mezhepler böyledir, meşrepler böyledir. Bu sebepleri şu şekilde maddeleştirmek mümkündür:

1-İnsanın varlık sebebinden kaynaklanan sebepler

2-Sosyo-kültürel sebepler

3-Siyasi sebepler

Hizbullah doğudan boşuna çıkmadı. Hizbullahçılar domuz bağıyla insan öldürdüler ve o insanların üzerinde namaz kıldılar. Bu davranış onların mezhep inançlarından kaynaklanıyor. Bunlar Harici mantığı ile hareket ederler. Namaz kılmayanlar onlara göre kâfirdir. Hizbullah’ın Şafii kökenli olduğunu unutmamak gerekir. Şafiiler gelenekçidirler, akla değil nakle daha çok önem verirler. Aklı neredeyse devre dışı bırakırlar.

Sertleştikçe yok olursunuz. Kur’an sertleşmeyi kınar. Sevgiyi ön plana çıkarır. ”Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir, bir insanı yaşatan bütün insanlığı yaşatmış gibidir”.

Sonuç

Değer ürettiğiniz oranda var olursunuz. Mevcut din anlayışı ayrılıkçı kurumlara meşruiyet kazandırıyor, unutmayınız, Hariciliğin açmazı tepkiselliktir. Tepki motivasyon verirse güzel olur, isyana sebep olursa anarşi doğar. Duruşumuzun % 80’ini tepkiselliğimiz oluşturur.

İmam-ı Azam söylediklerinin din olmadığını biliyordu. O büyük bir alimdir, büyük bir mütefekkirdir. Hanefilik, Ebu Hanife’nin vefatından 40 sene sonra başlar. İmam-ı Azam malumata mahkum değildir, olmamıştır. Otoriteye boğun eğmemiştir, dik duruşunun bedelini canıyla ödemiştir. Ebu Hanife’nin zemini Mürcie’nin zeminidir.

Peygamber’in söz ve filleri beşeridir. İslâm’ın getirdiği en büyük yenilik medeniyet projesidir. Peygamber görevlendirmede liyakatı esas alır, bundan dolayı siyaseti Müslümanlara bırakmıştır, varisi vasiyet etmemiştir.

Ancak, Şii anlayışa göre, Hz. Ömer’le, Hz. Ebû Bekir kafa kafaya vermişler ve Hz. Ali’nin hakkını yemişlerdir. Şiilikte 12 masum imam anlayışı vardır, bu anlayış İslâmî değildir. Camilerde Hz. Ali ve taraftarlarına küfür edilmesi emrini Muaviye vermiştir bu da yanlıştır.

Korkunun olduğu yerde İslâm olmaz. Orada yeni değerler üretilmez. İslâm yaşatmayı esas alan bir dindir. Maziye mahkûm olmaktan kurtulmamız lazımdır. Kur’an’ı aklın ışığında yorumlamak lazımdır. Çıkış yolumuz bilimdir. Bilginin gücü karşısında kimse duramaz. Ciddi manada insana yatırım yapılmalıdır. Çok fazla politize olmadan insan yetiştirmeyi önemsemeliyiz.

Tasavvuf Batıniliğin Ehl-i Sünnet içinde yeniden yeşermesidir. İslâm’ın olduğu yerde hürriyet vardır. İlimde tabulaştırılmış bir otorite olmaz. Anlayamadığınız geçmişler size yük olur.”

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.