ANILAR

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

1975 yılı. Askere gitmeden önce Bursa’ya gitti başvurusunun sonunda öğretmen olarak. Kendisinden önce Bursa’da göreve başlayan eşinin her gün Bursa Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yaptığı günlük ziyaretler sonuç vermiş ve onu Bursa Anadolu Lisesi’ne vermişlerdi.
Aynı yılın Eylülünde başladı göreve. İlk görev yılında Anadolu Lisesi erkek öğrencilerinin konuk öğrenci oldukları Erkek Lisesi’nde çalıştı. İkinci yıl bir ilkokula taşındılar. Sabahları ilkokul olan okul öğleden sonra Anadolu Lisesi oluyordu. Okulun beton bahçesinde az futbol oynamadı öğrencileriyle plastik topla…

Üçüncü yılda yeni yapılan kendi okullarına taşındılar.
Hazırlık sınıflarının Türkçe öğretmeniydi.
Sınıflardan birinde dünya tatlısı bir öğrencisi vardı. David’ti öğrencinin adı.
Günün birinde, hiç bir neden yokken,
”Ne biçim adın var ulan senin?” dedi çocuğa. ”Yoksa Davut mu senin adın?” diye sordu. Kıpkırmızı kızardı David. Yanıt veremedi. Öğretmenin bu dam üstünde saksağan sorusu korkutmuştu onu. Sınıf arkadaşlarından biri el kaldırarak söz aldı David’in.
”Öğretmenim, arkadaşımız Müslüman değil, Yahudi. Onun için adı Davut değil, David!” dedi.
Utandı kabalıktan da öte davranışından. O utancını bugün de taşır ve aklına geldikçe olay, yerin dibine batar.
1977 yılının Ekim ayında, girdiği bir sınavı kazanarak Batı Berlin’e gönderilir Türkçe ve Türk Kültürü Dersi öğretmeni olarak. Din Bilgisi de dersin kapsamındadır. Ders verdiği okullardan birinde ne zaman din bilgisi vermeye başlasa öğrencilerinden bir kız geç kaldığını ve eve gitmesi gerektiğini söyler ona. Bu durum dikkatinden kaçmaz. Bir keresinde öğrencisine;
”Neden kalmıyorsun?” diye sorar. ”Dinimizle ilgili bilgi veriyorum. Sen de öğrensen fena mı olur?” der.
Aldığı yanıt onu bir kez daha yerin dibine girmek isteyecek denli utandırmıştır.
”Öğretmenim, ben Müslüman değilim.” demiştir ona öğrencisi.
İskenderunlu Müslüman olamayan bir çocuktur karşısındaki. Öğrencilerinin tümünün Müslüman olmayacaklarını bir kez daha unutmuştur.
Yaşadığı bu olay onu bir kez daha utandırmıştır.
Son görev yeri Frankfurt’tur.
Bir kış günü evinin kapısında iki yabancı görür. Tanımadığı bu kişilerden biri yaşlı, biri gençtir. Yaşlı olan sakallıdır. Kimi aradıklarını sorar o iki yabancıya.
”Arslan’ı arıyoruz.” derler.
”Buyurun!” der, ”Arslan benim.”
”Stuttgart’ta cami yaptırıyoruz da yardım isteyecektik.” diye karşılık verirler.
”İyi de!” der, ”Arslan benim, ama; ben Müslüman değilim.”
Bu; onun adı Arapça ya da Türkçe olan herkesim Müslüman sayılmasına bir tepkisidir aslında.
Neden adı Arapça ya da Türkçe olan herkesi Müslüman sayarız?
Neden her ramazanda onlara oruç tutup tutmadıklarını sorarız?
Neden?
Kim olduklarını öğrenip tahammül etmek için mi?
Yaptıklarını onaylamadığımızı göstermek için onlardan bir gülümsemeyi bile esirgemek için mi?
Hoşgörü mü?
O da ne demek?

Hasan Arslan
Türkçe Öğretmeni

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.