ANAYASA, 1808’DEN 2010’A!

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Anayasa tartışmaları devam ediyor. Hukukçu olanlar olmayanlar, yorumlar yapıyor. Siyasetçilerin büyük çoğunluğu suskun. Siyasi partiler kanununun getirdiği genel başkan iradesi onları suskun yapıyor. Verilen emre uygun el kaldırıp oy verecekler. Başkaca görevleri yok, Salla başı, al maaşı. Milletvekili kimliği ile ayrıcalıklardan yararlan, yan gel yat.

Meslek kuruluşları sivil toplum örgütleri başta olmak üzere toplumun duyarlı kesimleri ise hareket halinde. Ama dinleyen de yok, ciddiye alan da!

Akademik çevrelere yani üniversitelere gelince; başta hukuk fakülteleri olmak üzere siyasi bilimler fakülteleri, iktisadi ve idari bilimle fakülteleri suskun. Onlar izleyici konumunda. Etliye sütlüye karışmadan izliyor dört duvar arasında kendi kendilerine yorumlar yapıyorlar.

Konuşanlar ise gazeteciler. Her konuda uzman olan gazeteciler ise yorumu da analizi de başkalarına bırakmıyorlar. Hele bir de sürekli çanta gibi ekranlara gazete sayfalarına taşıdıkları bazı tipler var ki onlarla birlikte sağırlar diyalogu içinde konuşuyorlar. Kendileri söylüyor kendileri dinliyorlar. Halk ne dediklerini anlamıyor.

Peki ama bu anayasa değişikliği, Türkiye gündeminde hiçbir ülkede olmayacak şekilde her zaman gündemde olmasının sebebi ne?

İsterseniz tarihsel süreç içerisindeki gelişime bir bakalım. Sonra bugünü yorumlayalım.

Bakın; 1808 önemli bir tarihtir. 1808 neyin başlangıcıdır? 29 Eylül 1808 tarihli Sened-i İttifak anlaşması tarihidir. 1908 ise İkinci Meşrutiyet’in ilanıdır.

Devlet otoritesinin ortadan kalktığı dönemdi. Kabakçı Mustafa isyanıyla 3. Selim tahttan indirilmiş, yerine 4. Mustafa geçirilmişti. Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa isyanı bastırmak için İstanbul’a yürümüş, bunun üstüne 3’üncü Selim öldürülmüştü. Alemdar tahta 2. Mahmut’u geçirmiş, kendi de sadrazamlığı üstlenmişti.

İstanbul’da düzeni oturtan Paşa, taşraya da devlet otoritesini kabul ettirmek için Rumeli ve Anadolu’da başlarına buyruk yönetimler ve özel ordular kuran ayanları başkente çağırdı. Onlarla Sened-i İttifak adı verilen anlaşma imzaladı. Buna göre ayanlar, padişahın devletin temeli olduğunu tanıyor, sadrazamdan gelen emirleri padişah iradesi kabul edeceklerini ve vergide adalet sağlayacaklarını taahhüt ediyorlardı. Sened-i İttifak’ın sürekliliği için sadrazam ve şeyhülislamların göreve başlarken, bu belgeyi imzalamaları öngörülüyordu. 23 yaşındaki Padişah 2. Mahmut da, uygulamayı bizzat denetleme güvencesi veriyordu.

Fermanlardaki vaatler: Mutlak monarşiden meşruti yönetime geçişin ilk adımı, yani Osmanlı’nın hukuk devletine dönüşmesi sürecinin başlangıcı diye değerlendirilen Senedi İttifak sadece bir yıl uygulanabildi.

İkinci adım 2. Mahmut’un oğlu 1.Abdülmecit döneminde.3 Kasım 1839’da Tanzimat Fermanı ilanıyla atıldı. Hariciye Vekili Mustafa Reşit Paşa’nın açıkladığı bu ferman da can ve mal güvenliği, açık yargılama, adil vergi güvencesi getiriyordu, Hiçbiri tutulmadı.

Sonra Abdülmecit, 1845’te Meclisi Vala’da (Danışma Meclisi) Tanzimat Fermanı ilkelerine ve Osmanlı tebaasının hak ve özgürlüklerine saygı göstereceği sözü verdi. Kâğıt üstünde kaldı.

Ardından 1853’te Tanzimat Fermanı ilkelerini uygulamak için Meclis-i Ali-i Tanzimat kuruldu. Sonuç alınamayınca 18 Şubat 1856’da Islahat Fermanı yayınlandı. Yine Osmanlı halkına can ve mal güvenliği, adalet, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi güvencesi verildi. 1861’de 1. Abdülmecit’in yerine geçen kardeşi Abdülaziz, Tanzimat ve Islahat fermanlarına bağlı kalacağını taahhüt etti. Uygulama değişmedi.

Daha sonra 23 Aralık 1876’da 2. Abdülhamit’le Kanun-i Esasi ilan edildi. Yani Osmanlı’nın ilk anayasası. 2. Abdülhamit bir yıl sonra askıya aldı. Ancak 1908’de, İttihat ve Terakki’nin önderliğinde İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra yeniden yürürlüğe konulabildi.

İhsandan çağdaş haklara; 1808’den 1908’e kadar, yüz yıl boyunca Osmanlı’nın hukuk devleti ve reform girişimleri sonuç ver(e)medi. Çünkü gerek fermanlardaki, gerekse Teşkilatı Esasi’deki hak ve özgürlüklere aslında halka lütufları, yani ihsan gözüyle bakıyorlardı.

Halkın egemenliğin, yetkinin, hak ve özgürlüklerin tek kaynağı olması, TBMM’nin 20 Ocak 1921’de kabul ettiği Teşkilatı Esasiye Kanunu ile başladı.

Yeniden lütuf veya ihsan ve de icazet dönemine dönüş hazırlığı yapılıyor.

GünÜn SözÜ: Çok konuşan, az düşünen çok hata yapar.

Prof. Dr. Nurullah Aydın
Gazi Ü. İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğr. Gör.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.