AMERİKAN İSLAMI

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan iki buçuk dünya düzeninde Türkiye’nin görevi, Sovyetler Birliğine karşı ABD çıkarlarını korumak olarak belirlendi. Müttefiklerin yanında Türkiye’yi savaşa sokmayan İnönü ödül olarak 1950 seçimlerini kaybetti. ABD’nin de yardımıyla, toprak ağalarının toprak reformunu engellemek için kurdukları DP iktidara geldi. O günden sonra tek başına iktidara ABD’nin desteklediği partiler gelmesi rastlantı değildir.
Stalin’in Türkiye’den toprak istemi öne çıkarılarak, ABD, DP iktidarı ile Nato’nun ve ABD’nin Kolonisi olma durumu yürürlüğe kondu.

Sovyetler Birliğinin hegemonyasında Varşova Paktı, ABD hegemonyasında NATO, arada kalmış yoksul ülkelere öngörülen Üçüncü dünya (buçuk dünya) ortaya çıktı. Türkiye NATO üyesi olarak ABD’nin kontrolüne girdi.
Türkiye, İran, Pakistan Yeşil Kuşak denilen bir set şeklinde Sovyetlerin, Arap petrollerine inmelerini engelleme fedailiğini üstlenmişti. Ama bugün gelinen noktada; İran, Pakistan, Afganistan şeriata teslim olmuş durumdadırlar.
Türkiye ise, ekiz yıldır, Ilımlı İslam denilen, aslında Amerikan İslamı yörüngesine girme aşamasında. AKP ve yandaş Amerikan şeriatçıları, besleme liberaller, tarikat sofrasında post edinmeye çalışan kıytırık akademisyenlerle canla başla Amerikan İslamı’nı yeni devlet düzeni şekline getirmeye çabalamaktalar.
Milli Görüşçülerin ABD’nin ve sömürgeci Avrupa’nın karşısında olmaları, başka bir oluşumu hedef aldıkları için yerlerine AKP’yi kurdurarak, Milli Görüş yerine, Pakistan, Endenozya, Kuveyt, Afganistan vs. benzeri ülkeler gibi ABD’nin kurguladığı İslami Devlet projesi yürürlüğe kondu.
Yanlış bir algılamaya açıklık getirmek gerekir.
Milli Görüşün hedefinin asla demokrasi olmadığının altını çizmek gerekir. O çizginin âmâcıda; Türkiye’yi şeriatla yönetilen bir devlet şekline dönüştürmektir. Amerikan İslam’ından ayrılan çizgisi, Avrupa’ya, ABD’ye karşı olması, onlardan bağımsız bir şeriat devleti istemesidir.
Zaten Erbakan Hoca, o hedefi belirlemiş, ‘’Kanlı mı olacak, Kansız mı olacak?” söylemiyle amaçlarını açıkça ortaya koymuştu.
Refah Partisinin, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasıyla, Tayyip Erdoğan ABD’ye çağrılarak, AKP’nin oluşumu kotarılması konusunda uzlaşı sağlandı. Tek sorun, Tayyip Erdoğan’ın bilgi düzeyinin ve ülke yönetimi bazında yetersiz olması idi. Bu sorunda, Erdoğan’ın çevresine ABD’ye bağlı Akademisyenlerin verilmesiyle çözülmeye çalışıldı. Erdoğan’ın, Busch’u kızdıran – her konuda ortaya çıkan kontrolsüz çıkışlardan biri nedeniyle- saf dışı edilmek istenmesi üzerine, Şeyh Sait’in torunlarından, ABD ile sıkı ilişkileri olan Cüneyt Zapsu apar-topar ABD’ye gidiyor. Ve o önemli ve AKP yandaşlarını gururlandıracak çağrısını yaptı: ‘’ Bu adamı, lağım çukuruna süpürmeyin. Size yarayışlı biridir! ‘’
AKP’nin varoluşunun özeti bu idi.
ABD’ye sığınmış Fetullah Gülen’in, ABD’ye yararlı biri olması nedeniyle Yeşil Karta hak kazandı. Nakşîlerin ve İsmail Ağa Cemaatinin ABD’deki ağırlığının, PKK terörü ile canı pahasına savaş veren ordu komutanlarından daha önemli ve dokunulmaz olmasının kanıtı bu cemaatler hakkında soruşturma açan Başsavcının, şaibeli savcı ve hakimlerce yasalar çiğnenerek tutuklanmasıdır.
Tayyip Erdoğan’ın her ABD umresinde Dışişleri Diplomatları (Erdoğan’ın tarifiyle) Monşerler, saf dışı edilerek gizli görüşmelerde ikili anlaşmalar kotarılmıştır. Ciddi ve demokratik ülkelerde olmaması gereken bu uygulamalar, cemaat dünyasında ‘’ben yaptım oldu” devlet yönetimi ne acı ki ülkemizde de kanıksanır oldu.
Ama ABD İslamı projesini, Bağımsızlık Savaşını vermiş, Laik Cumhuriyeti kurmuş, çağdaş hukuk devletinden yana kurumlar, aydınlar, yurtseverler varken yerleştirmek o kadar kolay olamayacağı ortaya çıkınca, peş peşe yıkım planları uygulamaya konulmaya başlandı.
Darbelerde en ağır bedeli ödeyen, aydınlar, sendikacılar, yurtseverler azalsalar da, ülkeleri için daha ağır bedelleri ödemeye hazır olduğunu ortaya koydular.
TSK, Tağmaçları, Kenan Evrenleri barındırmış olsa da, başka ülkeler gibi sürekli iktidarda kalma geleneği olmadığı için, içlerinde çoğunlukla bağımsız, laik bir cumhuriyetten yana anayasal bir görev bilincinde olmaları nedeniyle bu plana karşı olmaları doğaldı.
Önce aydınlar, gazeteciler, öğretim üyeleri, emekli subaylar, özel yetkilendirilmiş savcılarca, tarikat militanı emniyetçilerce düzmece suçlamalarla, imzasız ihbarlarla tutuklandılar.
Savcıları, tarikatçı gazeteciler yönlendirmeye başladılar. Kimi, niçin, nasıl tutuklanacağı gazetelerinde, televizyon kanallarında yazıyor, söylüyor, savcılarını ve emniyet elemanlarını yönlendiriyorlardı.
ABD’den özel görevle gönderilen 35 CİA ajanı ülkelerine dönmedikleri belirtiliyor, ama nerede olduklarını içişleri bakanı bile bilmiyor. The Taraf’ın haber patlamasının nedeni ortaya çıkmaya başlıyor.
CIA ajanlarıyla al gülüm ver gülüm yapan AKP ile liboşlar en azı beşbin sayfalık ipe sapa gelmez sözde darbe planları ortalığa saçılıyor. Kimliği saklı, gizli tanıklarla ordu komutanları tutuklanıyor. Bu gizli tanıkların en saygınlarından biri, PKK örgüt üyesi olmaktan mahkûm olmuş, gasp suçundan mahkûm olmuş, kızkardeşini pazarlamaktan hapis yatmış biri.
Ne oluyor sorusuna ‘’hukuka saygı” diyen AKP, kendilerinin yüz kızartıcı suçlarını soranlara ‘’yargıya güvenmiyoruz un” arkasına saklanma pişkinliği ile yargıdan kaçıyorlar.
Gelecek seçimlerde iktidarı kaybedecekleri ve Yüce Divanda vatana ihanetten yargılanacakları korkusuyla alel acele Anayasa değişikliğini gündeme getirdiler.
Eğer Yüksek Yargıyı, Danıştayı, HSYK ortadan kaldırıp, hâkimleri seçme yetkisini Nakşî Tarikatından AKP’nin Cumhurreisi Gü’le devredilirse, yargı kadılara, yönetim Amerikan İslamcılarına teslim edilir.

Laik Cumhuriyet ruhuna El Fatiha!

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.