ALTIN ARAYICILAR KENTİ BALLARAT

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Melbourne’den sağdan direksiyonlu Toyoto ciple biraz endişe içersinde yola çıktık. Avustralyalılar o kadar kurallara uygun araba kullanıyorlar ki otobanlarda 110’u geçen yok. Tabii doğal olarak ta bir tek trafik kazasına rastlamadım. Almanya otobanlarında iki yüze alışkın bizler için sürekli yüzle gitmek çok zor geldi. Aracı tempomata bağladım, etrafı seyrede seyrede iki saatlik yolculuktan sonra Ballarat’a geldik. Pazar günü olduğundan mı bilmem kentte sanki zaman durmuş, evler 18. yüz yıl sonu mimarisinde ve çoğu tek katlı. Yaklaşık 86 bin nüfuslu kente girişte Stephen King’in romanlarındaki gibi tek canlıya rastlayamadık. Daha sonra kentin 1870’li yıllarda çekilmiş resimlerini gördüğümüzde, kentin mimarisinin hemen hemen hiç değişmediğini ve sadece caddelerdeki at arabalarının yerini otomobillerin aldığını gördük. Bana çok gizemli bir kent geldi.

“Aborigine” dilinde kamp yeri anlamına gelen kelimeden adını alan Ballarat 1858’de 63 kiloya yakın ağırlığı ile Avustralya üçüncü büyük altın kütlesinin bulunmasıyla ünlenmiş. 19. yüzyıl ortalarında altın yılını yaşayan kentin nüfusu o zamanlar Dünya’nın her yerinden gelen altın arayıcılarıyla kırkı bini bulmuş. Kentteki altın müzesinde kentin tarihi ve altının tarihi çok güzel bir şekilde sergilendiğini gözlemledik. Altın müzesinin karşısındaki alanda ise “Sovereign Hill” adı altında tarihi altın kentinin orijinalini inşa etmişler. Bu yapay kent o kadar orijinal ki derede o günkü usullerle elekle altın arayabiliyorsunuz, kentteki fırıncı o devirlerdeki usullerle o günün hamur işi mamullerini satıyor, kunduracı ayakkabı yapıyor satıyor, market o günkü marmelatları, ve diğer mamulleri sunuyor, eczane nostaljik kremleri sabunları satıyor. Kenti de o devirdeki kovboy filmlerinden tanıdığımız posta faytonuyla gezebiliyorsunuz. Kente çalışanlar o devirdeki kıyafetlerle dolaşıyor, kısacası bir zaman makinasıyla yüz elli yıl geriye gitmiş gibi oluyorsunuz. O dönemdeki altın ocaklarını görmek için yerin dibine indiğimizde de rehberimizin anlattıklarıyla adeta şok oluyoruz. O zamanlar haftada iki cent için on bir yaşındaki çocukların günlerce yer yüzüne çıkarılmadan yer yer 1 metre yüksekliğindeki tünellerde çalıştırıldıklarını öğreniyoruz. Zavallılar o zamanlar kötü koşullar yüzünden ortalama kırk yıl yaşıyorlarmış.
ahmet-incel-28-09-a.jpg
Altın müzesi ve tarihi altın kentten başka Ballarat’ın gezilecek en güzel yeri “Ballarat Vahşi Yaşam Parkı”. Buraya girdiğimizde sevimli kangurularla tarafından karşılandık. Hayatımızda ilk kez gördüğümüz için onların adeta üzerime çıkıp yem dilenmeleri önce beni ürküttü. Daha sonra alışınca bu sevimli hayvanlara bayıldık. Samimiyeti o kadar artırdık ki bir elimizle anne kanguruyu beslerken diğer elimizle karnındaki torbadan kafasını çıkaran yavruyu besledik. Unutulmaz bir anıydı. Bu parkta değişik kanguru türlerini yanı sıra ilk kez koala ayılarını, Tazmanya şeytanlarını ve daha bir çok adını ilk kez duyduğum hayvanı ilk kez gördük.
ahmet-incel-28-09-b.jpg
Yaşamımızın bir çok ilkini yaşadığımız bugün oldukça yorgun düştük ve yarın yolumuza Viktorya eyaletinin batısındaki “Grampians National Park” taki Halls Gap’ e doğru yola çıkacağız.

Ahmet İNCEL

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.