ALMANYA’DA İLAHİYAT FAKÜLTELERİ AÇILIYOR (II)

ABONE OL
18:47 - 01/10/2020 18:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

“İslâm’ın Almanya’da söyleyecek çok sözü var ve bunun için müslümanları, inançlarını üniversite çatısı altında, akademik bağlamda dile getirmeye davet ediyorum. Paderborn buna uygun şartları taşıyor, çünkü üniversitemizde kendini yeni toplayan İslâm İlâhiyatına karşı büyük bir teveccüh var.”

İslâm, Hıristiyanlık’tan sonra ikinci dinidir. Bir demografik araştırmaya göre, İslâm nüfusu dünya nüfusunun 1.57 milyar inananı ile %23’ünü oluşturmaktadır.

İslâm, Kuzey Afrika’da, Orta Doğu’da ve Asya’da yaygın bir dindir. Büyük Müslüman toplulukları ayrıca Çin’de, Balkanlarda ve Rusya’da bulunmaktadır. Dünyanın diğer bölgelerinde de büyük Müslüman azınlık nüfus bulunmaktadır. Örneğin; Batı Avrupa’da %5’lik bir nüfus ile İslâm, Hıristiyanlıktan sonra gelen ikinci din konumundadır.

Yaklaşık 50 ülkede Müslümanlar çoğunluktadır. Dünyadaki Müslüman nüfusun yaklaşık %62’lik kısmı Asya’da yaşamaktadır. Endonezya en kalabalık Müslüman ülkesidir ve Müslüman nüfusu 216 milyon (%90) civarlarındadır. Müslümanların yaklaşık %20’si Arap ülkelerinde yaşamaktadır. Orta Doğu’da Arap olmayan ülkelerden, Türkiye ve İran’ın büyük çoğunluğu Müslümandır. Mısır ve Nijerya Afrika’nın en kalabalık Müslüman nüfusa sahip ülkeleridir.

2009 yılı Ekim ayında Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir demografik çalışmada, dünyada yaklaşık 1.57 milyar Müslüman insan yaşamaktadır. Araştırmalara göre Müslümanların çoğunluğu Sünnidir. Şii Müslümanlar %10-13 arasındadır.

Almanya’da yaşayan toplam müslüman sayısı ise 2009 Pew Raporuna göre 4.026.000’nun üzerinde. Toplam nüfusun yüzde %4. (Vikipedi, özgür ansiklopedi 29.10.2013 saat 11.24)

Almanya’da, Eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un ‘İslâm da Almanya’ya aittir” sözleriyle alevlenen, İslâm dininin Almanya’daki rolü ve yeri üzerine yapılan tartışmalar devam ediyor. Müslüman cemaat temsilcilerinin yanı sıra Sosyal Demokrat SPD ve Yeşiller, İslam dininin Almanya’da resmen tanınmasını ve Müslüman cemaatlerinin Hristiyan ve Yahudi cemaatleriyle yasal düzlemde eşit hale getirilmesini talep ediyorlar. Aslına bakılırsa CDU’da bu konuya fazla duyarsız görünmüyor.

Tabiatıyla, Almanya bu artan müslüman nüfus karşısında sessiz kalamazdı. Kalmadı da. Yavaş yavaş İslâm dinini resmi din olarak tanıma yolunda adımlar atmaya başladı. Almanya’da İslâm dininin resmen tanınması yolunda ilk adımı Hamburg eyaleti attı. İkinci adım Bremen eyaletinden geldi. Bu adımları diğer eyaletlerin atacağı adımlar takip edecektir.

Bu arada İlâhiyat Fakülteleri açılmaya başlandı. Goethe Üniversitesi bünyesinde açılan İlâhiyat Fakültesi dekanı sayın Prof.Dr.Ömer Özsoy ile yaptığımız röportajı geçen hafta okudunuz. Bu hafta sizlere Katolik ilâhiyatı (sistematik ilâhiyat) ve eğitimi profesörü, aynı zamanda Paderborn Üniversitesi bünyesinde kurulan Karşılaştırmalı İlâhiyat ve Kültürbilimleri Merkezi başkanı sayın Klaus Stosch ile Hureyre Kam’ın yaptığı bir röşportajı sunmak istiyorum.

Okuyalım:

Hureyre Kam: Kendinizi bize kısaca tanıtır mısınız?

Klaus Stosch: İsmim Klaus Stosch. İlâhiyat, Felsefe ve İktisat öğrenimi gördüm. Katolik ilâhiyatı (sistematik ilâhiyat) ve eğitimi profesörüyüm.Aynı zamanda Paderborn Üniversitesi bünyesinde kurulan Karşılaştırmalı İlâhiyat ve Kültürbilimleri Merkezi’nin başkanıyım.

Hureyre Kam: Bu merkezin hususiyeti nedir? “Karşılaştırmalı ilâhiyat” kavramı arkasında yatan fikri ve bu atılımımın, hamlenin getireceği avantajları anlatabilir misiniz?

Klaus Stosch: Bu merkez, değişik dinlerin, ilahiyâtların ve kültürbilimlerinin buluşma yeri. İlâhiyatçılarımızın çoğu müslüman ya da hristiyan, ancak budist merkeziyle ve yahudi hahamlarla da yakın temaslarımız var. Çalışmalarımızın ve karşılaştırmalı ilâhiyatın hedefi; tek bir ilâhiyat oluşturmak veya diğer ilâhiyatlar üzerinde etki yapmak, baskı kurmak değil, bilakis dinlerin ve bu dinlere mensup insanların birbirlerini daha iyi anlamaları. Bizim isteğimiz, savunmacı tutumları terketmek, herkesin birbirini göstererek üstünlük tasladığı tutumların yerine karşımıza çıkan engelleri birlikte aşmaktır. Dinler, halihazırdaki finans ve ekonomi krizinin aşılmasında önemli rol oynuyorlar. Kanımca İslâm’ın da iktisat ve bankacılık sistemi için çok ilginç katkıları olabilir.

Hureyre Kam: İslâm’la ilk temasınız ne zaman oldu? Sizi şahsen Paderborn’da müslüman din âlimleri yetiştirecek bir yer açmaya iten teşvik eden sâik neydi?

Klaus Stosch: Benim İslâm’la ilk bilinçli ve yoğun karşılaşmam çocukken, bir müslüman olan ve kendisine hayranlık duyduğum eniştem sayesinde oldu. Kızkardeşim 30 yıl önce onunla birlikte Fas’a göç etmişti ve ben o zaman hâlâ 15 yaşındaydım. Marakeş’in halini gözümün önüne getirebiliyorum. Eniştemin ailesi, Medine şehrinin merkezinde yaşıyorlardı ve ben bu kültürden çok etkilendim, ama en çok o dindar ailenin yaşadığı İslâm beni kendine hayran bırakmıştı. İslâm’la ilgilendikçe, bu dinin içinde ne zenginlikler sakladığını keşfettim. Eminim ki İslâm’ın Almanya’da söyleyecek çok sözü var ve bunun için müslümanları inançlarını üniversite çatısı altında akademik bağlamda söylemeye davet ediyorum. Paderborn buna uygun şartları taşıyor, çünkü üniversitemizde kendini yeni toplayan İslâm İlâhiyatına karşı büyük bir teveccüh var. Bu teveccühte tabii ki gün be gün yardımlarını esirgemeyen İslâm’ın farklı yönlerini tanıma derdindindeki harikulade bay ve bayan ilâhiyatçılarımızın payını unutmamalıyız.

Hureyre Kam: Daha önceki Cumhurbaşkanı Sayın Wulff “İslâm Almanya’nın bir parçasıdır.”demişti. Buna karşın şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Joachim Gauck “Müslümanlar Almanya’nın parçasıdır” şeklinde bir cümle kullandı. Bu ifadeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Klaus Stosch: Gauck’un bu sözleri can sıkıcı ve anlaşılmaz. Sadece şu ana bakarak gördüklerimi şöyle tasvir edebilirim:

Müslümanlar Almanya’da yaşıyorlar bu ülkeye katkıda bulunuyorlar ve birlikte ülkeyi şekillendiriyorlar. Bir çok müslüman dostum var ve inançlarından güç alarak yaşıyorlar, ve ben onları sadece benim için değil ülkemiz için de bir zenginlik olarak görüyorum. Bu gerçeği reddetmek gülünçtür. Tarihi olarak baksak da Sayın Gauck’un ifadesi yine yanlıştır.

Avrupa’nın fikri düzeyda gelişmesi için çok önemli olan Aristo’nun külliyâtı ve buna bağlı olarak Avrupa’nın fikren canlanması; Antik bilim mirasının müslümanlar tarafından Avrupa’ya taşınmasıyla ancak mümkün olabildi. Osmanlı İmparatorluğu Avrupa’ya damgasını vurmuş ve Almanya’yla daima sıkı bağları olmuş bir güç idi. Ve Kur’an -Angelika Neuwirth’in de açıkça belirttiği üzere- Geç Antik’e(spät Antik) ve Avrupa’nın oluşumuna bir katkı olarak okunabilir. Bunun için yeni cumhurbaşkanının açıklamasını ve kendini gerçeklere kapamasını talihsiz buluyorum, umarım ki Almanya’daki müslümanlar böylesi talihsiz açıklamalara kulak asmazlar da Almanya’daki İslâm’a daha dünyaya açık, demokratik bir hayat kazandırma hedeflerinden vazgeçmezler.

Hureyre Kam: Tartışmalarda sürekli bir “Euro – İslâm” dan bahsediliyor. Ben bu kavramın içini doldurmakta zorlanıyorum. Siz bana bu konuda yardımcı olabilir misiniz?

Klaus Stosch: İslâm öncelikle evrensel bir din, prensip olarak Avrupa’da dünyanın diğer bölgelerinden farklı görülmesi için sebep yok. Ancak İslâm yaşandığı yerlerde hep, bütün kültürlere açık olarak yaklaştı ve bunun için değişik şekiller, formlar oluştu. İslâm’ın diğer güçlü bir yanı da, bana öyle geliyor ki içinde yaşanılan topluma sırtını dönmemesi, aksine topluma çağırmasıdır. Günlük hayatta var olmaya davet etmesidir. Bu yüzden, şahsen entelektüel müslümanların moderniteyle ve Avrupa toplumlarının değerleriyle yapıcı bir ilişki kurduklarını müşahade ediyorum. Bu bağlamda İslâm ve modernite arasında bir karşıtlık da oluşmuyor. Bu yapıcı ilişki seviyesine ulaşabilmek için tabii ki İslâm ilâhiyatının içtihatları gerekli, o zaman bir “euro-islâm” dan söz edebiliriz. Ancak ben yine de bu tanımlamanın ne kadar yararlı olduğu konusunda çok emin değilim.

Hureyre Kam: Öğrencilerin karşılaştırmalı ilâhiyata olan ilgileri ne düzeyde? Buna bağlı olarak siz merkezin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Klaus Stosch: Bizim “Karşılaştırmalı Dinler ve İlahiyatları” adı altında bachelor programımız var. Bunun yanısıra, protestan ve katolik mezhepleri öğretmenlikleri bölümlerimiz mevcut. Bir de İslâm dini bölümü açmak isterdik ama, isteğimiz bu bölümün yerinin tabii ki dinlererarararası merkezde değil bir İslâm İlâhiyatı Enstitüsü’nde olması yönünde idi. Bachelor programı sayesinde bugün birlikte araştırma yapan, öğrenen değişik dinlerden öğrencilerimiz var. Gelecekteki isteğim bu çok dinli öğrenci ortamının daha da büyüyerek gelişmesi ve daha başka ilâhiyat dallarının müfredata katılması. Şu ana kadarki tecrübelerime göre, farklı dinlerle yoğun birliktelik öğrenciler tarafından çok olumlu karşılanıyor.

Hureyre Kam: Eğitimde hangi kaynakları kullanıyorsunuz? Kütüphaneniz İslâm ilâhiyatı bölümü için yeterli mi?

Klaus Stosch: Şimdilik durum şu, İslâm ilâhiyatı bölümünü oluşturacak yapıyı henüz kuramadık. Böyle bir imkâna kavuşabilecek miyiz henüz onu da bilmiyoruz açıkçası. Ama İslâm ilâhiyatına dair sürekli genişlettiğimiz geniş bir kütüphanemiz var.

Hureyre Kam: Akademik yolu gözardı edecek olursak enstitüden mezun olanları ne gibi iş imkânları bekliyor?

Klaus Stosch: Karşılaştırmalı Dinler ve İlahiyatlar mezunları daha sonra yüksek lisans yapabilirler. Daha sonra ancak belki B.A ‘dan daha sonra. Farklı iş imkânları düşünülebilir: Siyasi ve sosyal örgütlerde, kurum ve kuruluşlarda, kültürel ve sanatsal hayatın değişik kurumlarında…uyum ve göç konularında kendilerine büyük görevler düşüyor.

Protestan ve katolik ilâhiyatı öğrencileri normal olarak okullarda öğretmen oluyorlar. Bu durum müslüman öğrencilerimiz için de geçerli olacaktı, eğer onlar da bizim okulumuzda okuyabilseydi.

Hureyre Kam: Sizce İslâm İlâhiyatı -Diaspora’da geliştiğini gözönünde bulundurarak- hangi meselelerle karşı karşıya?

Klaus Stosch: Bence, her ilâhiyatın bir görevi vardır; o da tasdik ettiği dini anlaşılır kılmak ve bu dinin gelişimine eleştirel ve yapıcı bir biçimde eşlik etmektir. Ben bir hristiyan ilâhiyatçı olarak hristiyanlığın toplumumuz ve içinde yaşayan insanlar için hangi ilhamları taşıdığını göstermeye uğraşıyorum ama aynı zamanda kilisenin gelişimini de eleştirel ve dayanışmacı bir şekilde takip ediyorum. Aynı şekilde müslüman ilâhiyatçı dostlarımdan ricam, İslâm’ı günümüze taşımaları ve Almanya’da yaşayan müslümanlara uygun entelektüel ilhamlar getirmeleridir.

Bu yüzden üniversitelerde bölümler arasında yoğun bir karşılıklı bilgi alışverişi yapılmasını zaruri görüyorum. Bu konuda, Paderborn’da yaşadıklarım gördüklerim, buradaki müslüman bay ve bayan meslektaşlarım beni umutlandırıyorlar.

Hureyre Kam: Son söz olarak neler söylemek istersiniz?

Klaus Stosch: Tarık Ramazan’ın son Paderborn ziyaretinde söylediği bir söz çok yardımcı olacak şimdi. O, Müslümanlara, bu ülkeye nasıl bir katkı yaptıklarına bakmalarını önermişti, toplumdan kendilerini entelektüel olarak soyutlamalarını değil. Bu ülkenin müslümanları ve hristiyanları olarak, hep beraber tüm dinlerin kendilerini rahat hissettiği özgür bir iklim için çalıştığımızı düşlüyorum.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.