ALMANYA NEREYE GİDİYOR?

ABONE OL
11:54 - 23/10/2020 11:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Alman Merkez Bankası yönetim kurulu üyesi Thilo Sarrazin, yabancılara ve özellikle Türk ve Müslüman kökenli göçmenlere karşı yaptığı sert çıkışlarla, suçlamalarla gündeme gelen ve kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim.

Yazdığı “Deutschland schafft sich ab- Almanya kendini yok ediyor” adlı kitap kamuoyunun gündemine pimi çekilmiş bir bomba gibi düştü. Yirmi iki avro seksen cente satılan kitabı adeta kapışıldı; şimdiden bir milyonun üstünde satış yaptı. Yazarı üç milyon avronun üstünde bir para kazandı.

Gazeteler, radyo ve televizyonlar, sokaktaki yurttaş onun yazdıklarını ve söylediklerini tartışıyor. Sarrazin, düzenlenen okuma günlerine katılıyor, büyük ilgi görüyor. Gün geliyor Şansölye Merkel’i, gün geliyor “İslam dini Almanya’nın bir parçasıdır” diyen Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff’u hedef alan açıklamalar yapıyor. Sarrazin konuştukça kitabının satışı, halk nezdinde ki itibarı artıyor. Onun başkanlığında kurulacak bir partinin şimdiden yüzde yirmi oranında oy alacağı söyleniyor.

Kamuoyunun baskısı sonucu Sarrazin Merkez Bankası üyeliğinden istifa etmek zorunda kaldı. SPD genel başkanı Sigmar Gabriel, onu partiden atmak için girişimde bulundu ama üyelerin % 49’u buna karşı çıktığı için şimdilik yelkenleri suya indirmek zorunda kaldı.

Sarrazin’in kitabında işsiz Türkler, sosyal yardım alanlar; yani toplumun en alt katmanları hedef gösterilmekte; yabancıların ve özellikle Türklerin Alman toplumuna uyum sağlamadığı öne sürülmekte, Arapların ve Yahudilerin genleri sorgulanmaktadır.

Sarrazin’in söylemleri yabancı düşmanı ve ırkçı partilerin anlayışıyla adeta çakışıyor. Irkçı partiler, “Bizler de aynı şeyleri yıllardık söylüyorduk” diye kendilerine pay çıkarıyorlar.
İşte Sarrazin’in tezlerinden bazı örnekler:

“Türkler Almanca öğrenmiyor. Eğitimde gelişme göstermiyorlar. Eğitime pek istekli değiller. Yüzde 40’ı yardımla geçiniyor. Başörtülülerin sayısı artıyor. Kızlar yüzme dersine gönderilmiyor. Alman eş veya arkadaş istemiyorlar.”

Gazeteci Celal Özcan, 8.1.2011 tarihli Hürriyet gazetesinde çıkan yazısında,
Berlin Humboldt Üniversitesi’nde bir grup araştırmacının (Korinna Schaefer, Coşkun Canan ve Benjamin Schwarze) Sarrazin’in Türk göçmenler hakkında verdiği istatistikleri bir bir çürüttüğünü açıkladı.

Bu araştırmaya göre; “Türklerin yüzde 70’i iyi veya çok iyi Almanca konuşuyor. İkinci kuşaktan itibaren eğitim seviyeleri önemli ölçüde artmış durumda. 2009 Pisa araştırma sonuçlarında Almanya’daki göçmen kökenli öğrencilerin durumunda düzelme kaydedilirken, Alman öğrencilerin durumunda bir önceki yıla göre bir değişme olmadı. Sosyal yardımla geçinen Türklerin oranı sadece yüzde 9.5, Almanlar arasında ise bu oran yüzde 3.5 dolayında. Müslüman kökenli göçmen kadınların yüzde 70’i türban takmıyor. Yüzme derslerine katılmayan kız öğrencilerin oranı yüzde 7 ile 10. Müslüman göçmenlerin dörtte üçü Almanlarla dost ve arkadaş. Bu oran işyerinde daha yüksek. Türkler arasında Müslüman olmayan kadınlarla evlenen Türk erkeklerinin oranı yüzde 33.5. Ama buna karşın Almanların yüzde 92’si sadece Almanla evleniyor.”

Kitabın yayımlanmasından sonra Almanların, biz göçmenlere karşı tavırlarının, konuşmalarının hissedilir derecede değişmeye başladığını görüyoruz. Şimdiye kadar yapılmış tüm olumlu çalışmalar ve çabalar adeta bir çırpıda yok edilmiştir. Yabancılar hakkında öne sürülen olumsuz örnekler ve mesnetsiz suçlamalarla, Alman toplumu adeta zehirlenmiş, yerliler ve göçmenler birbirinden uzaklaşmaya başlamıştır. Körüklenen önyargılar bu ülkede yaşayan 8 milyondan fazla göçmeni olumsuz yönde etkilenmiş ve insanlar geleceğinden endişe duymaya başlamıştır.

Hani derler ya, “Delinin biri bir kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış” Durum aynen böyle.

Bundan sonra yabancıların ev, çıraklık ve işyeri bulmaları, toplumla kaynaşmaları giderek daha da güçleşecektir. İnsanın aklına, “Acaba böylesi çıkışlarla ülkede yaşayan yabancılar ürkütülmek, bu ülkeden kovulmak mı isteniyor? Bunun altyapısı mı hazırlanıyor?” soruları gelmektedir.

Yakın bir gelecekte göçmenlere yönelik saldırıların artması, Mölln ve Solingen’de olduğu gibi bazı evlerin yakılması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.

Tanıdığım, en azından demokrat ve yabancılara karşı daha hoşgörülü olduğuna inandığım insanların büyük bir çoğunluğundan Sarrazin’e birçok konuda hak verdiklerini duymak beni şaşırtmadı; çünkü böylesi hayal kırıklıklarını daha önceleri defalarca yaşamıştım.
***
Almanya’daki göçmenlerin uyum konusunda elbette bazı zorlukları ve sorunları vardır; ancak aynı sorunu Almanlar da yaşamaktadır. Azınlık olan toplum ne kadar çabalarsa çabalasın, çoğunluk toplumu onları kabullenmediği ve onları içine almak istemediği sürece uyumun gerçekleşmeyeceği gün gibi ortadadır.

Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti eski başbakanı ve hükümetin yabancılar sorumlusu Heinz Kühn’ün, yetmişli yıllarda uyum konusunda yaptığı öneriler yaşama geçirilmiş olsaydı bugün yaşanan sorunların birçoğu çoktan çözülmüş olacaktı.

Toplumsal gerçeği göremeyen politikacılar neredeyse son otuz yıldır “Almanya göçmen ülkesi değildir” diye yırtınıp durdular. Vaktiyle alınması gereken önlemleri almadılar. Oysa hakikat gün gibi ortadadır; Almanya sadece göçmen ülkesi olmakla kalmamış, göç veren bir ülke durumuna gelmiştir. Bu ülkeden gidenler gelenlerden daha çoktur. Alman nüfusu hem yaşlanmakta, hem de azalmaktadır. Otuz yıl önce ele alınması ve çözüm üretilmesi gereken sorunlar birikmiştir; göçmenlerin dil öğrenmesi, eğitim sorunları, seçme ve seçilme hakkı, çifte vatandaşlık, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı ve ırkçılıkla mücadele bu sorunların başında gelmektedir.

Yurttaşlarımız arasında işsizlik yaygındır. Gençlerimiz çıraklık yeri bulmakta büyük zorluklar yaşamakta, ayrımcılığın kurbanı olmaktadırlar. Üniversite bitiren gençlerimiz ise kökenlerinden dolayı iş bulamadıkları için Almanya’yı terk etmekte, bunların bir kısmı Türkiye’ye dönmektedir. Toplumun en zayıf kesimi olan yabancılar yıllardır ihmal edilmiş; kendilerine yatırım yapılmamış, sorunları giderek büyümüştür. Göçmenlerin dışlanmaya değil eşit haklara gereksinimi vardır; onların sorunlarına çözüm arayacak Göç Bakanlığı daha fazla gecikmeden kurulmalıdır.

Başka ülkelerdeki insan haklarından, azınlık haklarından dem vuran Almanya’nın, bunu öncelikle kendi ülkesinde gerçekleştirmesi hepimizin beklentisidir.

Türkler elli yıldır bu ülkede yaşamaktadırlar. Almanya’nın kalkınmasına büyük katkıda bulunmuşlardır. Onların ekonomiye yaptıkları katkıyı, verdikleri emekleri görmezden gelmek haksızlıktır; büyük bir yanlıştır.

Sarrazin yaptığı açıklamalarda Türkiye’den ve diğer Müslüman ülkelerden gelen göçmenlerin uyum sorunu yaşadığını ve bu nedenle Almanya’ya alınmamaları gerektiğini söylemektedir. Onun öne sürdüğü bu iddia diğer tezleri gibi gerçeği yansıtmaktan çok uzaktır.

Uyum konusunda büyük deneyimleri bulunan, uzun yıllar Almanya Türk Toplumu TGD’nin genel başkanlığını yapan, Hamburg Eyalet Meclisi’nde ve Federal Meclis’de milletvekilliği yapmış ve halen Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi olan Prof. Hakkı Keskin’in yazdığı ve uyum konusunda önemli görüşlerin dile getirildiği “Türk – Alman Perspektifleri” adlı kitap ne yazık ki Alman kamuoyu tarafından görmezden gelinmiştir. Anlaşılan odur ki bu toplumda gündeme gelmek için çözüm önerileri getirmek değil, çamur atmak geçer akçedir.

Büyük Alman yazarı Goethe, “Kendi azınlıklarını korumayan bir ülke, yakında batmaya mahkûmdur” demişti. Alman ulusu yakın tarihinde bu gerçeği çok acı bir şekilde yaşamıştır. Bugün Almanya’da, “Bizim kabullenme kültürüne ihtiyacımız vardır, tolerans bir hakarettir” diyen Goethe’yi anlayan insanlara, politikacılara gereksinmemiz vardır.

Bahattin Gemici

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.