ALMANLARIN KÜTAHYALI CÜCE RÜSTEM’İ

ABONE OL
11:49 - 23/10/2020 11:49
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

ALMANLARIN KÜTAHYALI CÜCE RÜSTEM’İ

Kütahya’nın küçük bir köyünde yaşayan Rüstem’e ufak tefek yapısı nedeniyle hep “Cüce Rüstem” derlermiş. Gönül bu ya Cüce Rüstem de köyün en boylu boslu güzel kıza Nurbanu’ya aşıkmış, ama herkes kendisine gülecek diye bu aşkı hep içinde saklarmış. Cüce Rüstem, aşk acını ancak bahçede uğraşarak dindirmeye çalışırmış. Köyün en güzel çiçeklerle donanmış bahçesi onunmuş. Bütün gününü bahçede çiçekleriyle geçirir, onlarla sohbet edermiş. Sadece onlara imkânsız aşkını anlatırmış, çünkü onlar ona gülmezlermiş.

Kendiyle ne kadar mücadele verse de, tüm çiçekler onu çok sevse de Nurbanu’nun köyün en yakışıklı delikanlısıyla evlenmesine dayanamayan Cüce Rüstem, bir gece köyünü terk eder, pahidata gidip orduya hizmetli olarak katılır. Orduya katılma nedeni aslında kahramanlık falan değil, belki savaşta ölürüm de şehit olurum hevesiymiş. Aşkı olmadan yaşamaktan bıkan Cüce Rüstem, Allah korkusundan intihar da edemiyormuş. 

Osmanlı ordusuyla Viyana önlerine kadar gelen Cüce Rüstem, bir gece tüm arkadaşlarıyla birlikte düşman askerlerine esir düşer. Bavyeralı askerler bunları Münih’e kadar getirir. Günlerce “Türkenkaserne” denilen yerde tutulan esirler, kentin soylu ailelerince hizmetçi olarak kullanılmak üzere adeta kapışılır. Tabii, cüceliği nedeniyle hiç bir işe yaramaz diyerek Cüce Rüstem’i kimse almaz. Onu ve kalanları kent yakınındaki Schleissheim Sarayı’ndaki Lustheim denilen bölgedeki barakalara yerleştirirler. Bunlar genelde özgür olmak uğruna yapılan zorunlu vaftizi kabul etmeyip, Hristiyan olmayı ret eden esirlerdi… 

Esirler, Schleissheim Sarayı ile kent merkezindeki Nymphenburg Sarayı arasındaki su kanalı inşaatında çalıştırılırlar. Rüstem, burada mutfak işlerinde çalışmasına rağmen, Yenişehirli Mehmet Paşa, Bursalı Ruffai Osman Paşa, İstanbullu Süleyman Paşa, Sivaslı Ali Sipahi, Bayatdağlı Hasan Efendi, Erzurumlu Sarı Mustafa Efendi, Tokatlı Felli Paşa ve Adalı Şaban Paşa bilgili insanlarla tanışır. Eski alışkanlığına da unutmayan Rüstem, sarayın bahçesindeki çiçeklere de bakmaya başlar. Her türlü zorlu koşullara ve hemen hemen her gün bir kaç kişinin inşaatta yaşamını yitirmesine rağmen, bir şekilde burada mutludur. Hem çiçekler hem de çok bilgili koğuş arkadaşları edinmiştir. Günün tüm yorgunluğuna rağmen, geceleri barakada yapılan dini sohbetlere katılıyor ve her gün yeni şeyler öğreniyordu. Burada geçirdiği bir kaç yılda artık onun gönlündeki Nurbanu sevgisinin yerini en büyük bir sevgi “Allah sevgisi” doldurmuştu. Bizim cahil, basit bahçıvan “Cüce Rüstem” artık tam bir “Allah aşığı” olmuştu…

Rüstem, bir gün yine saray bahçesinde çiçeklerle uğraşırken birden bire küçük bir çocuğun havuza düştüğünü görür, hiç düşünmeden havuza atlayan Rüstem, çocuğu askerler gelene kadar su üstünde tutmayı başarır ve çocuk boğulmadan kurtulur. Olayı öğrenen çocuğun babası mimar Joseph Effner, barakalara gelerek Rüstem’i bulur teşekkür eder. Daha sonra Rüstem’i esirlik bedelini ödeyip kendi malikânesine aldırır ve bahçe işlerine bakmasını ister. Ayrıca onu vaftize zorlamayacağını ve inancında serbest bırakacağını söyler. 

Artık Rüstem için güzel günler başlamıştı. Bütün gününü bahçede geçiriyor, harika çiçekler yetiştiriyordu. Ev halkı da onu çok seviyordu, hele küçük Ludwig onunla oynamaya bayılıyordu. Efendisinin verdiği izinle beş vakit namazını da kaçırmayan Rüstem, namaz saati geldiğinde hemen oracıkta abdestini alıp, kıbleye dönerek çiçekler arasında namazını kılıyordu. Bahçede onun namaza durmadığı bir alan adeta kalmamıştı, yani tüm bahçe bir ibadethaneye dönmüştü. O namaz kılarken, başta küçük Ludwig olmak üzere tüm ev halkı terastan onu merakla izliyorlardı. Hatta bir gün Rüstem namaz kılarken yağmur bastırınca, onun namaz kılmayı kesmediğini gören Ludwig koşup o namazını bitirene kadar ona şemsiye tutmuştu. 

Yıllar geçer, Rüstem iyice yaşlanır, küçük Ludwig artık büyümüş ünlü bir heykeltıraş olmuştu. Ludwig’in Rüstem’e özel sevgisi ve saygısı hep kalmıştı.  Bir sabah Rüstem’i bahçede göremeyen ev halkı onun küçük kulübesine girdiklerinde şok oldu. Rüstem, mutlu bir yüzle adeta uyurcasına öylece cansız yatıyordu. 

Rüstem’in ani ölümü ev halkından en çok Ludwig’i etkilemişti. Evin bahçesi için getirilen yeni bahçıvan ne dikse kuruyordu. Bahçe harap hale gelmişti. Rüstem’i, güler yüzünü ve harika çiçekleri çok özlüyorlardı.  

Aklından Rüstem’i çıkaramayan Ludwig bir gün ani kararla onu heykelini yapmaya başladı. Yaklaşık bir metre boyundaki heykel, sakalı, tombul göbeği, başındaki fesi ve yeleği ile tıpa tıp Rüstem’e benziyordu.

Ludwig, heykeli atölyesinden getirip evin bahçesinde tam ortaya koyarken bir ince detayı ihmal etmedi. Heykelin yüzünü, Rüstem’in hep namaz kılarken döndüğü yöne, güneye doğru çevirerek koydu.  
Bir mucize oldu, tüm bahçe harap bir şekilde kurak görünürken, Rüstem’in heykelinin olduğu bir iki metre çapındaki alan yemyeşildi… Ev halkı bunu görünce Rüstem’in diğer taraftan bahçeye göz kulak olduğuna inandı. Yapılan bir kaç Rüstem heykelini de bahçeni diğer bölgelerine dağıtarak bahçenin eski muhteşem görünüşünü tekrar kazanmasını sağladılar.

İşte o günden beri adeta putlaştırılan “Cüce Rüstem” heykelleri günümüzde Alman çiçek bahçelerinin olmazsa olmazı haline geldi. Hatta gelenek diyerek kıble yönü olduğunu bilmeden yüzü güneye doğru olacak şekilde bahçelerine koyarlar. Almanya genelinde 25 Milyon “Gartenzwerg” (Bahçe cücesi) olduğu sanılıyor. 

Artık Almanya’da onsuz bahçe yok, ama bahçe cücesinin bizim Kütahyalı Cüce Rüstem olduğunu pek bilen yok… 

Ahmet İNCEL 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.