ALEVİLER YOL AYRIMINDA

ABONE OL
11:45 - 23/10/2020 11:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Farklı kişi ve kurumlara yüklenilse de, ilk önce Nejat Birdoğan tarafından 1994 yılında bir dergide ileri sürülen, yine kendisi tarafından 1995 yılında yayınladığı “Anadolu Aleviliğinde Yol Ayrımı” adlı kitabında detaylandırılmaya uğraşılan, ardından Faik Bulut vb kimi yazarlar tarafından da benimsenerek sahiplenilen Aleviliğin İslâm dışı bir inanç olduğu tezi tamamen çökmek üzere.

Birdoğan’a göre “Bana göre Anadolu Aleviliği Müslümanlıktan doğmamıştı. Giderek esinlenmemişti bile.” Yazar, daha da ileri giderek, düşüncelerini şöyle ifade ediyordu: “başlı başına, bağnazlıklardan arınmış, tapınmasına güzel sanatları sokmuş ve tek amacı, “insanı mutlu kılmak” olan bağımsız bir dinle karşı karşıyayız.”

Elbette, bu teze şiddetle karşı çıkanlar oldu. Ancak, rüzgâr o dönemde farklı esiyordu ve bu tezi sahiplenenler giderek daha fazla taraftar buldular. Bir yanda, ABD güdümünde siyasal İslamcılık palazlandırılıyor, diğer yandan da, siyasal İslamcılığın karşısında duracak, hatta ülkenin tamamen fanatizmin kucağına düşmesinin önünde en büyük engel olarak görülen Aleviler daha da marjinalleştirilerek toplumsal bağlarından koparılıyordu.

O dönemde, Türkiye’nin siyasal İslamcılığa yönlendirilmesinin en önemli medya ayağı olan Kanal 7 televizyonunda, haftanın neredeyse her günü arz-ı endam edip, Aleviliğin İslâm’dan ne kadar uzak bir inanç olduğunu İslamcılara ve onları izleyen mütedeyyin kitlelere anlatma sarhoşluğuna gark olmuş Ali Yıldırım ve Ali Balkız’ı da ayrıca anmak ve unutmamak gerekir!

BOP ÇÖKTÜ, ALEVİLER NE YAPACAK?
Bugün geldiğimiz noktada, Büyük Ortadoğu Projesi çöktü. ABD’nin Ortadoğu’daki planları suya düştü veya düşmek üzere. Şimdi, “Sünni Hilal” ile Ortadoğu ve Avrasya bölgesinde ABD egemenliğini yeni yüz yıla taşıma projesinde görev alanların artık hesap verme zamanı. 

Dolayısıyla Irak’ta, Suriye’de IŞİD eliyle Aleviler katledilirken dahi, ‘Katil Saddam’ ve ‘Diktatör Esad’la mücadeleyi siyasal gündemlerinin en önüne alan kimi Alevi kurumları da, artık yolun sonuna geldiler.

Sürekli tekrarlıyorum, ama gördüğüm kadarıyla, Alevi kurum yöneticileri 15 Temmuz sonrasında tüm saflaşmaların alt üst olacağı ve herkesin safını yeniden tanımlaması gerektiği tezimi ciddiye almıyorlar. 

Nitekim, küçüle küçüle sen-ben-bizim oğlan kitlesine dönüştükleri halde kendilerini Avrupa Alevi Hareketi olarak tanımlamakta ısrar eden arkadaşlar da, yeni dönemde yeni pozisyon almak gerektiğini anlamışlar. Ancak, yine takiye yapıyorlar. Yani, kendilerini olmadıkları bir düşünce-inanç ikliminde göstermeye çalışıyorlar.

ALİ’SİZ ALEVİCİLERİ NASIL BİLİRSİNİZ?
Nasıl mı? Biz Ali’siz Alevicileri en çok da takiye tartışmasından biliriz. Nejat Birdoğan’dan bu yana, hepsinin kendi görüşlerini dayandırdıkları yegâne gerekçe, Alevilerin takiye yaptıkları, yani İslâm olmadıkları halde, kendilerini İslâm içinde gösterdikleri şeklindeydi.

Nitekim, 2007 yılının son günlerinde, Almanya’da faaliyet gösteren Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin girişimiyle, Almanya’da Müslüman sivil toplum örgütleri biraraya geldiler. Bu toplantıya İslam Konseyi (Islamrat) Başkanı Ali Kızılkaya, İslam Kültür Merkezleri Başkanı Mehmet Yıldırım ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Erol Pürlü ile o dönem Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Başkanı olan Turgut Öker katıldı. Çağrılı oldukları halde, DİTİB ve Cem Vakfı temsilcileri katılmadılar.

Bugün, AABK “onursal başkanı” ünvanı taşıyan Turgut Öker, o toplantıda temsilcisi olduğu kurumun temsil ettiği çizgiyi vurgularken şöyle dedi: “Aleviliğin aslında Hz. Ali ile de alakası yoktur. Aleviler takiyye yapıyor. Sünni hegemonyasına karşı bu yola başvuruldu. Öyle olmasaydı Aleviler de Hz. Ali’nin yaptığını yapardı.”

Bu alıntıyı neden buraya aldım? Çünkü, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu 16 Aralık’ta bir bildiri yayınladı. Pek çok tartışmaya açık ifade içermekle birlikte, bildirinin asıl kaleme alınış gerekçesi sondan iki önceki paragrafta gizli.

AABK bildirisinde şu ifadelere yer verilmiş: “Bu noktada ‘Alisiz Aleviler’ gibi gerçeklerle bağdaşmayan ve düşmanın söylemlerini ödünç alan bir anlayışı da asla tasvip etmiyoruz.”

Bir cümlede üç ayrı yorum var. Birincisi Ali’siz Aleviler tanımı gerçeklerle bağdaşmıyor, ikincisi bu tanım “düşmandan ödünç alınmış” ve üçüncüsü ise, ABBK bu anlayışı “asla tasvip etmiyor” muş! Tek cümlede üç sorunlu yorum yapılabilir mi? ABBK bildirisine bakılırsa, bu mümkün!

ABBK Başkanı Sayın Hüseyin Mat’a tavsiyemiz, eğer yazdıklarına inanıyorsa, derhal onursal başkan yaptıkları yol arkadaşı Turgut Öker’in ünvanını geri alsın! Madem ki, “düşmanın söylemlerini ödünç alan” bu arkadaş yıllarca, kimseye fark ettirmeden kurumsal düzeyde Ali’siz Aleviliği temsil ettiklerini her tarafa yaymış, demek ki, ABBK’na bu kadar zarar veren bir kişiyi saniye onursal başkan sıfatı taşımasına da izin verilmemelidir!

ALİ’SİZLER İÇİN YOLUN SONU GÖRÜNDÜ!
Biz başkalarının hayalleri ile değil, hayatın gerçekleri ile ilgilenmeye devam edelim ve soralım: Hüseyin Mat bunu yapar mı? Elbette, yapmaz! O makamda olmasını Turgut Öker’e borçlu olduğunu Sayın Mat bizden daha iyi bilmektedir. Öker’den onursal başkan ünvânını geri alacak yiğitlik onda ne gezer!

Peki, o halde, bayram değil, seyran değil, nerden çıktı bu bildiri? İşte, yukarda açıklamaya çalıştığım mesele buydu. ABD’nin Ortadoğu’da çöküşü ile herkesin kendisine çeki düzen vermesi gerekiyor. Kimileri bunu ciddiye alıyor ve kurumsal temizlik yapıyor. Kimileri de, Hüseyin Mat’ın başında bulunduğu AABK gibi, ciddiye alıyormuş gibi yapıyor. Yani, yine çok bildikleri takiye yöntemine baş vuruyorlar!

Hüseyin Mat ve ekibi, aynı bildirinin ortalarına şöyle bir ibare koymuşlar: “Alevilik, kendine özgü bir inançtır.” Hani, Ali’siz Aleviliği “asla tasvip etmiyoruz” demiştiniz? Ha, o başka! Burada başvurulan yanıltma yöntemi ise çok basit. Çünkü, bir zamandır hazırladıkları yeni ifade şöyle:  İslam’ın Ali’si ile Alevilerin Ali’si aynı kişi değil! Demek ki, Alevilik “kendine özgü” bir inanç olunca, Ali’siz Alevilik karşıtı olmak da daha kolay oluyor!

Başında Hüseyin Mat’ın bulunduğu ekip AABK örgütüne ve Avrupa’da yaşayan Alevilere daha fazla zarar vermeden, geri çekilmesini bilmelidir. Yanlış yapmak insana mahsustur. Yanlış yapanlar yanlışlarında ısrar ederlerse, hem kendilerine ve en çok da temsilcisi olmaya soyundukları topluma zarar verirler. 

Turgut Öker’den başlayarak bugüne gelen bu ekip, Alevilere ve Aleviliğe büyük zararlar verdiler. Dillerinden düşürmedikleri asimilasyonun hasını Avrupa’daki Alevilere dayattılar. Alevilere dayatılan kimlik erozyonundan en çok zarar gören kesim Avrupa’da yaşayanlar oldu. Daha da vahimi, Alevileri uluslararası siyasi arenada yem yapmaya giriştiler. Özellikle de Türkiye’deki Alevilerin haklı tarihsel kuşkuları nedeniyle başarılı olamasalar da, tehlikenin savuşturulduğunu sadece ABD’nin yenilgisine bağlı olarak söyleyebiliyoruz.

Şimdi, yapmaları gereken, her sorumluluk ve erdem sahibi insanın yapacağı olmalıdır: istifa edip yerlerini yeni bir kuşağa devretmek. Yüzlerce yılın birikimi ile Aleviler, sırat-ı müstakim üzere “rah”ını gözetmesini bilirler.

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.