ALEVİLER YALAN SÖYLER Mİ?

ABONE OL
11:45 - 23/10/2020 11:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Son iki aydır, özellikle de Avrupa’daki Aleviler arasında yoğunlaşan tartışmalara ve öne sürülen argümanlara bakınca şaşıp kalıyorum! Liberal faşizmin ideoloğu Francis Fukuyama “tarihin sonu” derken, acaba hafızanın sonu mu demek istedi?
 
Emperyalist toplum mühendisliğinin en önemli ögelerinden birisidir, hafıza ile oynamak. Goebbels’ten beri biliyoruz ki, ne kadar tekrarlarsan, yalanı o kadar benimsetme şansı var! Üzücü olan, içimizden kimlerinin de bu siyaseti benimsemiş olması. Sanıyorlar ki, bir yalanı ortaya attıklarında, Alevi toplumu onu sorgulamadan kabul edecek!
 
Hani, “eline, beline, diline sahip ol” düsturumuz vardı? Biz her şeye rağmen, hünkârımız Hacı Bektaş Velî’nin yolundan ayrılmayacağız. Ama, “içimizdeki yabancı”lara da dikkat edeceğiz.
 
 
HZ. ALİ ALEVİLERİN NESİ OLUR?
 
Türkiye’de Aleviler arasında bu konuda herhangi bir kuşku yok, ama Avrupa’da kimi Alevi kurumlarının yöneticileri arasında Hz. Ali’nin Aleviler nezdindeki değeri konusunda farklı fikirler olduğunu biliyoruz.
 
Defalarca yazdık. Zaten ispatlı kanıtlı, orta yerde duruyor. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu başkanlığı yaptığı dönemde, Turgut Öker Sünni, Şii inançların temsilcileri ve Alman devlet yetkilileri önünde, 2007 Kasım ayında aynen şunları söyledi: “Aleviliğin aslında Hz. Ali ile de alakası yoktur. Aleviler takiyye yapıyor. Sünni hegemonyasına karşı bu yola başvuruldu. Öyle olmasaydı Aleviler de Hz. Ali’nin yaptığını yapardı.”
 
Bu tek örnek mi? Hayır, bugüne kadar Hasan Kılavuz, Cafer Kaplan, Turan Eser, Yılmaz Kahraman gibi AABK üst düzey görevlerde bulunmuş pek çok kişinin defalarca aynı meyanda konuşması var. Hepsi orta yerde duruyor. 2018’de AABF’nin Alman devleti nezdinde sözde Alevi inanç eğitimi sorumlusu olan Yılmaz Kahraman’ın ZDF kanalında Aleviliği anlatması var, herkes izleyebilir.
 
Peki, bütün bunlara rağmen, bir insan nasıl çıkıp da, “bize Ali’siz Aleviler iftirası atıyorlar”, diyebilir? Üstelik, bunu Tayyip Erdoğan karşıtlığına bağlamaya kalkışabilir? Sizi eleştirenlere iftira atmak cesaretini bu kadar pervasızca, cahil cesareti ile kullanmaya kalkışmanızın ardında, toplumun zayıf hafızasına güvenmeniz mi yatıyor?
 
Bu iftirayı atarken, ağzınızdan bir kere olsun Hz. Ali çıkmıyor ve kapı arkasında da, “bizim Ali’miz başka, Arap’ın Ali’si başka” diyerek, pişkin pişkin sırıtıyorsunuz. Sanıyorsunuz ki, Alevi toplumu bu ucuz oyunlarınızı görmüyor!
 
 
ALEVİLİK İSLAM İÇİ Mİ, İSLAM DIŞI MI?
 
Sanki, Alevilik İslam dışıdır, tartışması yokken, durduk yerde birileri Alevilik İslam içidir, diye bağırmaya başlamış gibi konuşuyorlar. Meğer, Alevilik İslam içi mi, dışı mı tartışması da Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile ortaya atılmış!
 
Bu kadar açık, aleni yalan söyleyebilmek için, kaybetmeyi göze alamadığınız ne var? Gerçekten merak ediyorum. Cevabı olan varsa, dinlemek istiyorum.
 
Bizler sadece kadim, yüzlerce yıldır uygulandığı ve sürdürüldüğü şekliyle Aleviliğe kimsenin dokunmasını, kimsenin Alevilik üzerinden siyasi toplum mühendisliğine kalkışmasını istemiyoruz. Bu kadar!
 
Ama, Aleviliğe yeni elbise biçmek isteyenler kimlerdir? Aleviliği 48 bin yıl önceden var olduğu gibi deli saçmalıklarını ortaya atanlara kucak açanlar kimlerdir? Erdoğan Çınar, Faik Bulut, Esat Korkmaz ve diğer provakatör yazarları dernek dernek dolaştıran, ceplerine para koyan, evlerinde ağırlayanlar kimlerdir? Siz değil misiniz, yoksa?
 
Peki, o zaman kimin Tayyip Erdoğan’a çalıştığını da böylece öğrenmiş olduk mu? Hayır, sizin dilinizle size cevap vermeyeceğim! Ama, tüm dünya da biliyor ki, Ali’siz Aleviliği yaymaya çalışanlar da, Aleviliği İslam dışına çıkarmaya çalışanlar da sizlersiniz!
 
Ne kadar yalana, iftiraya, küfüre başvursanız da, Alevi toplumu sizi tanıdı. Artık, yolun sonuna geldiniz. Vücuttaki yabancı madde gibisiniz! Kaderiniz belli!
 
 
 
BU KADAR YALAN YÜKÜNÜ KİM TAŞIR?            
 
Gerçekten şaşırıyorum! Bir insanın sürekli yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmesi incelenmesi gereken bir durum. Ama, eğer yalan hastalığı bir kuruma sirayet etmiş ise, o zaman tehlike çanları çalıyor demektir.
 
Neden mi, söz ediyorum? AABK Avusturya’da bir hukuk mücadelesi vermeye kalkıştı ve kaybetti. Olacağı buydu, çok önceden uyardık. Ama, daha başından itibaren, hem Avusturya ABF ve hem de AABK topluma gerçekleri söylemediler. Asıl kaybedişlerini de bu nedenle şimdi gizliyorlar. Ama, gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.
 
Avusturya ABF’nin BİRİNCİ YALANI, İslam Yasası nedeniyle mağdur oldukları idi. Yalandı, çünkü bu yasadan faydalanmak için bizzat kendileri daha önce başvuru yapmışlardı!
 
İKİNCİ YALAN ise, Avusturya ABF’nin hukuksal mücadelesinin içeriğinin “Aleviliğin tanınması” olduğu idi! Yalandı, çünkü Avusturya devleti zaten Aleviliği hukuksal zeminde tanımış, Alevilere ait resmi kurumlaşmaya gidilmiş, okullarda Alevilere yönelik inanç eğitimi başlatılmıştı. Hatta, üniversitelerde inanç eğitimi verecek personelin eğitimine dahi başlanmıştı!
 
Sorun, aslında Avusturya ABF’nin “pasta”dan pay alamayışı idi. Yani, Avusturya devleti tüm bu çalışmalar için bir bütçe ayırıyor ama Avusturya ABF bu bütçeden “faydalanamıyor”du!
 
ÜÇÜNCÜ VE EN ÖNEMLİ YALAN ise, akıllara durgunluk verecek bir yalandı. Hani, Almanya’da “Alevilik İslam içi/dışı tartışmasını Tayyip Erdoğan’ın direktifi ile başlatıldı” diyenler var ya, işte tam da aynı kişiler, Avusturya makamlarına “biz İslam dışıyız” diyordu!
 
İslam Yasası çerçevesinde kurulan yapılardan ve sağlanan bütçeden faydalanamadıkları için, “bizi İslam dışı kabul edin” diye başvuru yapmışlardı. İslam dışı kabul edilirlerse, o zaman kendilerinin belirleyeceği kurumsal yapıları oluşturma ve bağımsız bir bütçe elde etme şansları olacaktı!
 
Bu akılı kim onlara verdiyse, Avusturya ABF’yi fena halde işletmiş olmalı. Çünkü, aynı alanda başka bir örnek varsa, hukuksal zeminde kabul edilmiş meşruiyet sağlanmış demektir. Dolayısıyla, hangi mahkeme olursa olsun, var olan meşruiyetin dışında veya onu yok sayacak herhangi bir karar alması mümkün değildir.
 
 
 
İKİ DEVLET ARASINDA BEYNAMAZ!
 
Ama, bu onların sorunu olsun! Biz konumuza dönelim.
 
Polemik yaparken “bu tartışmayı içimize Erdoğan soktu” diyen aynı kişiler ve aynı kurum başkanları Avusturya mahkemesine “biz İslam dışıyız” derken, Almanya’da toplanan ve Müslüman inanç kurumlarının üst örgütü olan Deutsche Islam Konferenz (DIK)’in daimi üyesi olarak toplantılarına düzenli katılmışlardı! Hem de, orada “biz İslam dışıyız” demek hiç akıllarına gelmemişti!
 
İki örnek vereyim. Çok uzak tarihlerde değil, 28 ve 29 Kasım 2018 tarihlerinde DIK Çalıştay’ı Köln’de toplandı. 8 Ocak 2019’da ise, Devlet Müsteşarı olarak DIK Başkanlığı görevini sürdüren Dr. Markus Kerber’in çağrısı ile bütün “islamî örgütler” toplantıya çağrıldı! Peki, kimler vardı, bu islamî örgütlerinin arasında, dersiniz? Elbette, AABF de vardı! Zaten, şimdiye kadar hiçbir toplantıya katılmazlık etmediler. Çağrıldıklarında gittiler!
 
İyi de, arkadaş, bu ne iştir? Avusturya’da İslam dışıyız, Almanya’da İslam içiyiz! Sonra da, eleştirenlere, Tayyip Erdoğan, AKP faşizmi, Arap-Şia İslam vs küfür, hakaret, iftira!
 
İki birbirine tamamen zıt görüş aynı anda nasıl savunulabilir? Hatta, savunmadığı halde, hangi cesaretle savunulduğu iddia edilebilir? İliklerine kadar Ortadoğu siyaset ahlâkından etkilenmiş Alevi örgütü yöneticilerine bakıyorum, inanamıyorum. Şaşırıyorum, gerçekten!
 
Bu kadar yalan yükünü nasıl taşıyorsunuz, gerçekten şaşıyorum!
 
Son söz: Özellikle, Avrupa’daki Alevi örgütlenmelerin yöneticilerine sesleniyorum. Alevileri elbise biçmekten, elbise biçmeye kalkışanlara destek vermekten vaz geçin. Bu türden kışkırtmalara girişenlerin görevli olduklarını anlayın.
 
Unutmayın, ancak Alevileri bölmek isteyenler, uluslararası emperyalist projelere yem olarak kullanmak isteyenler bu türden tartışmaları aramıza sokarlar.
 
Ali Rıza Özkan

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.