AKP HÜKÜMETİNİN ULUSLARARASI İTİBARI DİBE VURDU

ABONE OL
18:22 - 01/10/2020 18:22
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

AKP HÜKÜMETİNİN ULUSLARARASI İTİBARI DİBE VURDU
Yerel seçimlerden beklenenin üstünde oy alan AKP, büyük yolsuzluk, rüşvet olayları ve bunları örtbas etmek için kovuşturmayı yapan yargıya ve emniyet güçlerine karşı uyguladığı hukuk dışı yöntemler, hükümete olan güvenilirliği derinden sarstı. Bir kaç yıl öncesine değin AKP`ye övgüler yazan çoğu Batı Avrupa basını, bugün, özellikle başbakanı ve hükümetini çok ağır biçimde eleştirmektedir.  Ne yazık ki böylece Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de Batı Avrupa Kamuoyundaki saygınlığı aynı oranda zedelenmiştir. Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri yapan Türkiye, Demokrasi, Hukuk Devleti, İnsan Hakları, Saydamlık, Yolsuzluk ve Rüşvet alalarında tipik bir “Üçüncü Dünya” ülkesi konumuna gerilemiştir.

Medyadaki bu eleştiriler öyle bir boyut kazandı ki, bırakınız AB üyeliğini, Türkiye’nin NATO üyeliğinin bile gözden geçirilmesi gerektiği irdelenmeye başlandı. Dışişleri Bakanının odasında dört kişiyle yapılan Suriye`ye ilişkin konuşmaların, dışarıya sızmasına engel olamayan Türkiye’nin, NATO sırlarına nasıl sahip çıkabileceği sorgulanmaya başlanmıştır.

Yolsuzluk ve Rüşvet olaylarında Batı Avrupa Kamuoyunun nedenli duyarlı olduğu yaşanan örnekleriyle bilinmektedir.  Avrupa’da, adı skandallara karışan politikacıların derhal istifa ettiği ve bağımsız yargı önünde hesap verdiği, artık bir kural haline gelmiştir. Oysa Türkiye`de bunun tam aksi yaşanmış, 17 Aralık’tan itibaren yoğun yolsuzluk ve rüşvet olaylarıyla didişen başbakan, istifa etmesi bir yana, hakkında kovuşturma yapan hakim, savcı ve emniyet yetkililerini görevlerinden uzaklaştırmış, yargıda yapılan yeni düzenlemelerle kendini koruma altına almıştır. Böyle bir uygulamanın hiç bir demokratik hukuk devletinde olması mümkün değildir. Türkiye`de yaşananların onda biri herhangi bir Batı Avrupa ülkesinde olsaydı, sorumlu siyasiler derhal istifa eder, bağımsız yargı önünde hesap verir, eğer aklanırsa yeniden siyasi yaşamına geri dönebilirlerdi. Batı siyasileri ve kamuoyu bu nedenle Türkiye`deki gelişmeleri büyük bir şaşkınlık ve hayretle izlemektedir. Yanılmıyorsam, başbakan Erdoğan’ın seçim başarısına, ne ABD ve nede Batı Avrupa ülke yetkililerinden tebrik edilmemiş olması da, bunun çok açık kanıtıdır.

Bağımsız Yargı, Demokratik Hukuk devletinin önkoşuldur!
Son yıllarda ve özellikle de 17 Aralık’tan günümüze Türkiye`de yargı bağımsızlığına karşı yapılan yeni düzenlemeler ve Başbakan ve diğer bazı siyasi yetkililer tarafından Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı söylenenleri, bırakınız kabul etmeyi,  anlamak bile mümkün değildir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na ilişkin yapılan yeni yasal değişiklikle, bu kurumda alınacak karara ilişkin yetki, Adalet bakanına devrediliyordu. Böylece yargı yürütmenin karar alanına sokularak, zaten yasamayı da denetimi altına almış olan yürütme, tüm yetkileri eline geçirmiş oluyordu. Böylece de hukuk devletinin vazgeçilemezi olan kuvvetler ayrılığı tamamen yok edilmiş olacaktı. Anayasa mahkemesi HSYK ya ilişkin bu yasal düzenlemeyi bozmamış olsaydı, yargının en üst kurumu olarak kendi varlığını da inkâr etmiş olacaktı. Anayasa mahkemesi son dönemde bu alandaki büyük tehlikeyi görmüş olacak ki, artık bu kadarı da olmaz diyerek, hukuk devletinin ve bağımsız yargının zorunlu kıldığı kararı alma gereğini duymuştur. 

Başbakan Erdoğan öteden beri bağımsız yargıyı, demokrasinin ve hukuk devletinin olmazsa olmazı olarak değil, tam aksine kendi söylemiyle “önünde bir engel olarak” gördüğünden, Anayasa Mahkemesi kararına ve son olarak da Adana 8. Asliye Ceza Mahkemesi kararına karşı inanılması zor tepki göstermektedir. Böylece başbakan yargıya olan baskısını daha da artırarak, istemediği karaların bundan böyle alınmasının önünü kesmek istemektedir. Son olarak hukuk devleti ilkelerini bir tarafa iten yeni MİT yasasıyla Türkiye,  demokratik ülke olma rotasından çıkartıldığını, bizler gibi Batı Avrupa kamuoyu da, büyük bir hayret ve şaşkınlıkla değerlendirecektir. Kanımca başbakanın Anayasa Mahkemesi’nin HSYK ya ilişkin kararına gösterdiği aşırı tepkinin arkasında, MİT yasasının da buradan geri çevrilmesinin engellenmesi, başlıca neden olsa gerekir.

Gerçek bir demokratik hukuk devletinde, Anayasa Mahkemesi kararlarına, hükümetler beğenmeseler bile, nasıl uymak zorunda olduklarına ilişkin çok yeni bir örnek vermek istiyorum. 25 Mart 2014 tarihinde Almanya Anayasa Mahkemesi son derece önemli bir karar vererek: “Kamu yararına çalışan radyo ve televizyonların devlet ve siyasi parti kurumu olamayacaklarına“ vurgu yapmaktadır. “Devletin ve siyasi partilerin, kamu yararına çalışan radyo ve televizyon kurumlarındaki temsil yetkisi, en fazla üçte bir oranında olabilir. Amaç, bu televizyon kurumlarının toplumsal özgürlüğe ve çoğulculuğa hizmet etmesidir. Bu yayınların içeriğinin devlet yetkilileri veya siyasi parti temsilcileri tarafından biçimlendirilmesi kabul edilemez.” 

Alman Anayasa Mahkemesi bu kararını, 2. Alman Televizyon kanalı (ZDF)`in yetkili organında, devlet ve siyasi parti yetkililerinin temsil edilme oranının yüzde 44 de varmış olması nedeniyle aldı ve bu oranın doğrudan veya dolaylı olarak en fazla üçte bir olabileceğine hükmetti. Karar siyasi partiler ve kamuoyu tarafından son derece olumlu karşılandı. Almanya Anayasa Mahkemesinin aldığı sayısız kararlar, yönetimdeki siyasi parti veya partiler tarafından olumlu bulunmasa bile, bunlara tüm yönetimler itirazsız uymakta ve gereğini yerine getirmektedirler. İşte demokratik hukuk devletinde olması gereken anlayış da budur.

Almanya’da ki kamu yararına çalışan Radyo ve Televizyon kurumlarının, hükümet ve muhalefet partilerine ilişkin yaptıkları yayınlarda nedenli tarafsız, dikkatli ve ölçülü olduklarını on-yıllardır gördüğümden, TRT yayınlarını izlerken büyük bir şaşkınlık ve hayrete düştüğümü bu bağlamda belirtmek isterim. Siyasi partiler arasında tarafsız olması ve kamu yararına yayınlar yapması gereken TRT, ne yazık ki, adeta AKP’nin bir yayın organıymışçasına yayın politikası izlemektedir. Muhalefet partilerinin bu konuda gereken eleştirileri önemle ve ısrarla neden yapmadıklarını da anlamakta zorlanıyorum. Muhalefet partilerinin bu konu üzerinde önemle durmaları ve TRT’nin gerçek anlamla özerk bir kurum haline gelebilmesi ve yayınlarında devletten ve siyasi partilerden bağımsız, siyasi partiler arasında da tarafsız bir yayın kurumu olabilmesi için şimdiden yeni bir yasa tasarısı üzerinde çalışmaları son derece önemlidir.

Prof. Dr. Hakkı Keskin

Siyasal Bilimci

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.