AKDENİZ

ABONE OL
19:01 - 01/10/2020 19:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Türkiye gündemi uzun bir süre halkoylaması ile meşgul edildi. Mutlu bayram yine trafik kazalarıyla gölgelendi. Ana ve birinci sınıflar bir hafta okula uyum haftası olarak erken başladılar. Okulların başlaması ile sahiller boşaldı, yazlıklar gelecek yaz açılmak üzere kapandı.

Uzun süre tatil yapabilen emekli Türkler ve yerleşik İngilizler Eylül ayında denizin tadını çıkarıyorlar. Rengârenk sonbahar manzarasıyla, her saat ayrı güzelliği olan deniz kenarında kuş cıvıltıları eşliğinde okumanın zevki başka oluyor.İşte cennet herhalde böyledir diyebileceğim ortamda okuduğum roman Akdeniz. Romanyalı yazar Panait İstrati’ni varlık yayınlarında çıkan bu roman, anlatı Yaşar Nabi Nayır tarafından Türkçeye kazandırılmış.
Romanda geçen hikâye 1906 – 1912 yılları arasında yaşanan bir macerayı anlatıyor.
En eski uygarlıkları koynunda beslemiş olan cömert Akdeniz’in güneşli ve büyüleyici kıyılarında başıboş bir yaşamın şiiriyle dolu bir yapıt. Romanya, Bükreş’ten başlayan seyahat İstanbul’a uğradıktan sonra İskenderiye, Kahire, Beyrut ve Şam’da geçen yolculuk. Türlü serüvenlerin uğultusu içinde insanlık sevgisiyle eşsiz sayfalar. Rastlantının karşısına çıkardığı derin dostluklar. Roman kahramanı Adrien, Akdeniz’deki masal âlemini kendi ağzından anlatırken iç dünyasını okura açıyor.
Adrien Zografi, yirmi iki yaşındayken 1906 yılı Aralık ayında İskenderiye’ye gitmek üzere Köstence’de vapura biniyor. Romanya, İbrail’i kısa süreler içinde tekrar görebilecektir.
Annesi onu bin bir üzüntü ile büyütmüş, diğer erkek çocukları gibi evlenip yuva kuracak, çoluk çocuğu için uysal yaşayacağını düşünüyordu. Ama o alışılanın dışına çıkıp idealini yaşayacaktır. Büyük savaşın başlangıcına kadar Akdeniz’in aşığı olacaktır.
Düşlerinin en güzel masalı olacak bu gezi.
 
 
“Çocukluğumda, okulda Firavunları, Mısır Mabetlerini ve palmiyeleri betimleyen Kitab-ı Mukaddes resimleri karşısında vecde gelirdim. O zamanlar, Akdeniz’in üzerinde, göğün mavisiyle denizin mavisi arasında süzülmek için, bir kırlangıç olmadığıma yanardım.”
“İstanbul’a ancak iki saatlik bir gecikmeyle vardık. İnanılmayacak şey, dünyanın çehresi burada bambaşka! Oniki saatlik bir gemi yolculuğundan sonra kara kıştan en tatlı bir bahara geçiyorsunuz.
Burada güzel bir mayıs havası var:
Boğaziçi denizine akseden yeşil sırtlar; görkemli bir gölü andıran bu denizde, sürü sürü motorlar, kayıklar, mavnalar ve çatanalar her yönde gidip geliyor. Kahve önleri tavla oynayan, nargile için ve düşünen Türklerle dolu. Abdulhamid’in payitahtında sefalet büyüktür. On kayıkçı ya da hamal, bir yolcu için dövüşür. Üstleri başları yırtık pırtık birtakım insanlar yarı aç, yarı tok geçinip giderler.”
“İstanbul’da bahardı, Mısır’da mutedil bir yaz bulduk. Isınmak gereksiniminden habersiz insanlar mutlu. Özellikle, yırtık pabucuyla kaldırımları arşınlayıp akşama aç ve donmuş bir halde dönmektense, insanın üç gün üst üste aç kalmayı yeğleyeceği yirmi derecelik soğukta ekmeğini aramak ne demektir, bunu bilmedikleri için mutlu insanlar.”
AKDENİZ
Sevgili okurlarım, fakirin iki düşmanı olan açlık ve soğuk Akdeniz’de görülmüyor. Avrupa’da yaşayanlar etrafına iyi bakıp kışın evsiz yaşamak zorunda olanlara yardım etmelidir. İnanç camilerin dışına çıkmalıdır. Camilerimiz aç insanlara sıcak çorba vermeyi bir gelenek haline getirmelidir.
“Açlığın korkunçluğunu, sokakta kalmayı düşündükçe yüreğime iniyor. Musa ile ben, kara günlerin hayali aklımıza gelince birbirimize cesaret veriyoruz. İkimizden hangisi daha talihli çıkarsa, ötekine yardım edecek.”
“Bu kasabada biz, bir gemi enkazı gibi gelip karaya vurmaktan başka bir suç işlemedik. Kimsenin sırtından geçinmek istemiyoruz. Kimse bizi, elli yıldan beri her gün aynı dükkânı açıp kapayan bakkallardan daha az saygıya lâyık sayamaz.”
“Bize uygun gelen ahlâk kurallarını başkalarına da zorlamaya hakkımız olup olmadığını kendime soruyorum, sen de aynı şeyi düşünmelisin. Elimden gelse kırbaç zoruyla adaleti dünyaya uygulamaya kalkışırım, ama insanların ancak adalet içinde doğal hayatlarını yaşayabileceklerini sanmanın delilik olmadığını kim bana kanıtlayabilir?”
“Oradan, yürek gücü olan kişi için, hayatta yıkılmaya karşı koymanın tek yolu, görevini yapmak ve insanlardan hiçbir şey beklememekten ibaret olduğu düşüncesiyle döndüm.”
“Ancak beni geçeni sever sayarım. Kendisinden öğrenecek bir şeyim olmayan ve takdir ettiğim erdemlerin hiçbiri ile dikkatimi çekmeyen adam beni ilgilendirmez.”
Roman kahramanı Adrien’in can dostu Mihail veremden ölür. Romanya’da 1884 yılında doğan yazar Panait İstrati de 1935 yılında Bükreş’te veremden ölür. Çok fakir, yalnız ve hasta olarak 1921 yılında intihara teşebbüs eder, ama kurtarılır. Kira Kiralına kitabına önsözü 1929 yılında yazan Romain Rolland ona Balkan ülkelerinin Gorki’si der.
Unutulmasına engel olmak için Büchergilde Gutenberg eserlerini ondört cilt olarak almanca yayınladı. Varlık yayınlarında Sokak Kızı, Arkadaş, Perlmutter Ailesi, Kira Kiralina, Kodin, Minka Abla, Angel Dayı, Uşak, Hayat Yollarında, Sünger Avcısı kitapları Türkçe olarak bulunmaktadır. Eserlerini Fransızca yazdı. Çocukluğu bir köyde geçti. Annesi çamaşır yıkayarak aileyi geçindiriyordu. Yunan asıllı olan babası tabak ticaretinde başarılı değildi. Adrien hayatını garson olarak ve fırında yardım ederek kazanıyordu. Çok seyahat etti. Rusya gezisi ayrı bir yazı konusudur. Okulda başarısız olmasına rağmen çok okurdu. İzmir’de yaşayan akrabaları vardı.
“Fakat İzmir’de, görkemli körfez boyunca sıralanmış taraçaların rıhtımların, binaların, evlerin güzelliği başımızı döndürdü. Burada her şey mermerden. O ne zarif nargileler onlar, sanki birer minare!”
Gerçekten İzmir’de zarif nargileler bugün de çok şahane. Alıntılardan görüldüğü gibi başlayınca elinizden bırakamayacağınız bir roman.
İyi okumalar!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.