AHMAK

ABONE OL
18:10 - 01/10/2020 18:10
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

AHMAK
 

15 Temmuz Cuma günü yapılan darbe girişiminin 10. günündeyiz ancak halen darbe girişimi bütün yönleriyle aydınlanamadığı gibi, her geçen gün daha da karmaşık hale gelmektedir. Tayyip Erdoğan başta olmak üzere siyasi iktidarın yetkililerinin yaptığı açıklamalardaki belirsizlikler, bilinmezler ve özellikle çelişkiler kafalarda büyük soru işaretleri oluşmasına neden olmaktadır.
 
Bu darbe girişiminin bir numarası kimdir, kimi ya da kimleri hedef almıştır? 15 Temmuz günü saat 16’da haber alınan darbe girişimi nasıl ve neden önlenememiştir? Birçok vatandaşımızın hayatlarını yitirmesine ve yaralanmasına yol açan bu önlenemeyen darbe girişiminin, kimlere ve neye yaradığı da sorgulanmalıdır.
 
15 Temmuz Cuma günü yaşananlar ülkemiz adına utanç verici bir tabloydu. Ancak bu tabloya birdenbire gelinmedi. Eşsiz liderimiz Atatürk’ün ölümünden sonra başlayan bu süreç, günümüze kadar devam etmektedir. 29 Kasım 1955 tarihinde “siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” diyen Adnan Menderes ve Demokrat Parti; 1970’li yıllarda ihtiyaçtan fazla imam-hatip okulunu açarak bugünkü kadroların yetişmesine olanak sağlayan ve tarikat-cemaatlere kol kanat geren Süleyman Demirel ve Adalet Partisi; 12 Eylül 1980 darbesiyle din derslerini zorunlu hale getiren, ilerici ve aydın kadroları devletten tasfiye eden Kenan Evren; 1980’li yıllarda devlet içinde Fethullahçı örgütlenmeye destek vererek, tarikatların devlet içinde cirit atmasını sağlayan Turgut Özal ve Anavatan Partisi; 1990’lı yıllarda tarikatların yanında mafyayı da devlete sokan Tansu Çiller ve Doğru Yol Partisi; 13 Nisan 1994 tarihinde “geçiş dönemi kanlı mı olacak, kansız mı?” diyen ve başbakanlık konutunda tarikat ve cemaat liderlerine iftar yemeği veren Necmettin Erbakan ve Refah Partisi laiklik karşıtı bu kanlı yolun taşlarını döşemişlerdi.
 
2002 yılından başlayarak, “ne istediler de vermedik” diyen, Fethullahçıların devlet kurumları ve silahlı kuvvetlerde örgütlenmesini sağlayan, sahte kanıtlarla Atatürkçü subayları Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ordudan tasfiye eden, anayasanın kurucu iradesinin koyduğu ilkeleri ve laikliği yok eden, yasama, yürütme ve yargıyı kendine bağlayan, terörle mücadeleyi bırakıp, müzakere eden ve ülkemizin kan gölüne dönmesine seyirci kalan, emperyalizmin bölgemizdeki eş başkanı olmakla övünen, kısaca sivil darbe yapan Tayyip Erdoğan ile Adalet ve Kalkınma Partisi, ülkemizin bugünlere gelmesinin en büyük nedenlerindendir.
 
Şimdi AKP kadrolarının, gelinen noktadan hiç sorumlu değillermiş gibi, özeleştiri bile yapmadan, demokrasi havarisi kesilerek siyasi kazanç elde etme çabaları da, içine düştüğümüz bu acı tablonun asla unutulmaması gereken olgularıdır. 15 Temmuz Cuma günü yapılan darbe girişimi denemesi, AKP iktidarıyla başlatılan çözülmenin kötü ve arzu edilmeyen bir sonucudur.
 
Darbe girişimine kalkışan dış destekli Fethullah Gülen cemaati ile karşıtları olan AKP iktidarı,  elbirliği ile ülkemizi kaosun merkezine taşıyan ana güçlerdir. Bu nedenle 15 Temmuz Cuma günü yapılan darbe girişiminin engellenmesini ‘demokrasi zaferi’ diye sunmak yanlıştır. Çünkü bu durum, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran, ülkemizi şiddet ve terörün merkezine taşıyan, hukuku, laikliği, demokrasiyi ve özgürlükleri yok ederek sivil darbe yapan AKP iktidarını, ‘demokrasi’ adına cilalamak, parlatmak anlamına gelir. Uzun bir süre iktidarı birlikte paylaşan güçler arasında, bir iç hesaplaşma sonucu ortaya çıkan darbe girişimine de, askeri darbelere de, sivil darbelere de karşı olmak, gerçek demokrasiyi benimsemiş insanlar için doğaldır. Ancak Anayasa Mahkemesi kararıyla laikliğe aykırı eylemlerin odağı olan ve sivil darbe yapanlar için, geçerli değildir. AKP iktidarından demokrasi, laiklik, cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine bağlılık beklemek, hayalin de ötesinde şaşılacak bir durumdur.
 
Darbe girişimine karşı Tayyip Erdoğan tarafından meydanlara çağrılarak, darbe girişimine direnç gösteren halk kitlelerinin attıkları sloganlarda cumhuriyet, demokrasi ve laiklik tanımları yer almamıştır. Bunun yerine tekbir getirilerek, İhvan ve Rabia’yı destekleyen devrim karşıtı naralar atılmıştır. Fethullahçı bir darbe önlenmiştir belki ama AKP’nin sivil darbesiyle ülkemiz İslam devletine dönüştürülmek istenmektedir.
 
Yıllardır Fethullah Gülen’le birlikte yürüyüp demokrasi ve laikliği beraber askıya alanların, yaşanan bu olaydan sonra “bana ahmak diyebilirsiniz” demeleri ne sorunu çözer, ne de kendilerini kurtarır. Fethullah Gülen’e verilen bu destek ahmaklık ile açıklanamaz. Bu ancak “aymazlık, sapkınlık ve ihanetle” açıklanabilir. Günü geldiğinde bunun da gereğinin yapılacağı bilinmelidir.
 
15 Temmuz Cuma günü yaşananlar kesinlikle demokrasi zaferi değildir, bu konuda gerçekleri cesurca ifade etmek gerekir. Bu darbe girişiminin özeti şudur: siyasal İslamcıların iktidar savaşından, yine siyasal İslamcıların büyük yarar sağladığı bir olağanüstü yönetime yani OHAL’e geçilmiştir. Özgürlükleri askıya alan OHAL ilanı, darbe girişiminin başlangıcı olarak kabul edilen Boğaziçi Köprüsü’nde büyük bir sevinçle ve coşkuyla kutlanmıştır. Şimdi Fethullahçılarla mücadele etmenin yanı sıra  tam bir faşizm ile cadı avı başlamıştır. Gerçek demokrasi güçlerinin çok dikkatli olmasında büyük yarar bulunmaktadır. Sivil yönetimler demokrasiyi benimsedikleri ve hukuk ilkelerine bağlı kaldıkları zaman, darbe ortamlarının yaşanmadığı görülecektir.

Suay Karaman

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.