AHIR BAĞI

ABONE OL
18:47 - 01/10/2020 18:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Doğu Karadeniz’de evler genellikle ahşaptı eskiden. Bunun iki nedeni vardı: Birincisi, doğal malzemenin bolluğu; ikincisi ise bölgenin aşırı derecede rutubetli oluşudur.

Evler, genellikle iki katlıdır. Alt kat ahır olarak kullanılır. Bu bölüm, daha çok kesme taşlardan yapılır. İnsanların yaşayacağı bölümlerde taş az, ahşap çoğunluktaydı. Ev yapımında kullanılacak ahşap malzeme özenle seçilirdi. Bu konuda köylülerin sözü dinlenir, kafası çalışır kişiler önayak olur, gönüllü bir sorumluluk üstlenilirdi. Yüzyılların deneyimlerinin kuşaktan kuşağa aktarılmasıyla oluşan bilgi, bu bilgelerce yaşama geçirilirdi.

Yeni yapılacak evin belki de en önemli bölümü ahır bağıydı. Ahır bağı, yapının tüm yükünü taşıyan bölümdür. Evin alt bölümü taş ise ahır bağı, en sağlam taşların özenle yerleştirilmesiyle yapılır. Eğer yapı tamamen ahşapsa sağlam zemine yerleştirilen dikey kalaslardan oluşturulurdu ahır bağı. Tabi böyle olunca da bu iş için en dayanıklı ağaçlar seçilirdi.

Ahır bağında tercih kestane ağacından yanaydı. Evi yapan kişinin arazisinde böylesine özel bir ağacın olmaması sorun değildi. Yaşlılar(yaş+ulu) kurulu, köyde kimin arazisinde hangi ağacın bulunduğunu aşağı yukarı bilirlerdi. Uygun ağaç komşuda bulunduğunda uygun bir dille istenirdi. “Hayır!” yanıtı genellikle az duyulur, bu tür kişiler toplum içinde “makbul adam” olarak kabul edilmezdi. Onlara, anında “cimrilik, hainlik, çekememezlik…” gibi sıfatlar yakıştırılırdı.

Seçilen ulu kestane ağacı, imece usulü kesilir, düzeltilip uygun hale getirilerek taşınırdı. Ustalar, ahır bağını özenle yapar; çoğu zaman da kenarda izleyen ya da yardıma amade meraklı gözlere, yapılan işle ilgili aydınlatıcı bilgiler verilirdi. Evin dayanıklılığı, ahır bağı olacak ağacın türüyle özdeş tutulurdu.

Evin en önemli bölümünün yapılmasından sonra yapım işi hızlanır. Komşular, işçilik yardımının yanı sıra kereste yardımı da yaparlardı. Herkes kendi arazisinden uygun bir ağaç kesip inşaat alanına götürürdü. Böylece ortak bir özveri, yardımlaşma ve dayanışma duygusuyla komşunun başını sokacağı yuvası oluşturulurdu.

Yıllara, amansız yağmurlara, delişmen rüzgârlara, karakışa, dört mevsim azalmayan rutubete meydan okuyan; geçmişin tanığı, bugünün yalnızı, yarının bilinmezi ahşap evlerin mahzun bakışı nedendir dersiniz?

Keser, rende, testeresiyle kutsal bir ayinin ritmiyle keresteye ruh ve biçim veren ustalara ne oldu? Ev yapana yardımcı olmayı büyük bir ibadet ve görev sayarak koşturan aksakallılar, özverili komşular nereye gitti? Uzun, soğuk kış gecelerinde meyvelerinin lezzetiyle keyiflenip daha çok ısındığımız ulu kestane ağaçları birer masal kahramanı mıydı? Ahır bağının güvenliği içinde bulunan sıcak, loş ahırda dünyaya gelen buzağısına evladı doğmuşçasına sevinip en güzel adı veren, ineğiyle insanmış gibi konuşup dertleşen nur yüzlü kadınlar, derin uykuda görülen rüya mıydı?

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.