AH KEŞKE!!!

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Hani diyorum bir mucize oluverse… Bu gece bayramlık elbisemi koysam başucuma, üzerine de yeni çorap ve ayakkabılarımı… Uyku tutmasa ama ertesi günün hayalleri eşliğinde uykuya yenik düşsem yine de…
Sabah annemin sesiyle uyansam; ”Hadi kalk” dese ve ben nazlansam, ”Uykum var” diye, ”E ama hadi, bayram bu gün, çok uyunmaz” dese ve de ben sevinçle fırlasam yataktan. Yüzümü yıkayıp yine sevinç ve heyecanla giysem bayramlıklarımı…
Babam gelse namazdan, elinde gelirken uğradığı fırından aldığı dumanı üzerinde sıcak sıcak simitlerle ekmek, iştahla ve sevinçle kahvaltımızı yapsak kardeşimle… Babam ve annem ise oruçlu…
Bahçeye çıksak hep birlikte, yem versek, su versek kurbanlığa, sonra okşasak, sevsek… Atıkların gömüleceği çukur ise bir gün öncesinden, oldukça derin kazılarak hazır edilmiş.
Babam kesecek kurbanı, öğrendi artık mecburen, kıyamıyor, acıtıyorlar canını, öyle kesilmez kurban diyor… Pazardan aldığı tavukları bile baş aşağı sarkıtarak getirmezdi eve, hayvana eziyet olur diye, kucağında taşırdı…
Temiz, büyükçe bir mendille bağlasa gözlerini hissetmesin, görmesin diye. Acı çekmesin diye de uzun süre boynunu okşayarak rahatlamasını da sağlasa… ”Bıçak çok keskin olacak ve bir seferde, şah damarını keseceksin, sürtmeyeceksin uzun uzadıya” dese, beklese ardından, yavaş yavaş kan kaybından ölsün diye… ”Öyle kanırta kanırta, hele de henüz canı çıkmamışken, boynu koparılmaz” dese ardından da. Başlasa tekbir getirmeye, biz de ardından, ben yine ağlasam, nedense her tekbirde ağlarım hâlâ…
Ete doğru yüzeceksin dese babam, deri zedelenmesin!..
Annem babama yardımcı olsa yine, böbrekler ve yürek çıktığında bana verseler, küçük bir tavada kızartıp tabağa alsam, birer dilim ekmek ve çatallar eşliğinde tepsiye koyarak, annemle babama getirsem, sağ böbreğiyle bozsalar oruçlarını…
Ardından kurbana nöbete bırakıp bizi, 2 rekât şükür namazı kılmaya girseler içeri.
Namaz bitimi geldiklerinde, biz de, ”Allah kabul etsin” desek kardeşimle. Verilecek payları ayırsalar, kalan bir parça eti de dinlenmek üzere, üzerini örtülüp bıraksalar mutfağa.
Hepimiz temiz ve yeni giysiler içinde bayramlaşsak, annem babamın elini öpmeye kalkışsa ve vermese babam elini, ”Estağfurullah” diyerek. Annem de, her bayram olduğu gibi, ”Her defasında söyletmeyiniz şu lafı, bayramlarda erkeğin eli öpülür, siz bu evin direği, büyüğümüz, velinimetimizsiniz, veriniz de öpeyim lütfen” dese. Babam anında itiraz etse, ”Olmaz öyle şey, bu evin direği sizsiniz, eli öpülmesi gereken de, o nedenle izin verin de, ben sizin elinizi öpeyim” dese. O kısa ve tatlı çekişmenin ardından da biz öpsek ellerini. Annem yine dantelli ipek mendil arasında harçlığımı verse, babamınsa avucunda, elini öperken bırakıverse avucuma…
Bu bir görgü kuralı, verildiği görülmesin, onur kırılmasın terbiyesi, biz o yanının farkında olmasak, sadece sevinç duysak o yaşımızla…
Evin salonunu kullanıyor olsak da normal zamanlarda, yine de adet olduğu üzere misafir için hazır ve temiz tutulan ayrı bir oda bayram için açılmış olsa, annemle babam geçseler cam önündeki koltuklarına, bahçede çiçeklerin envaı ve en güzelinden.
Annem duramasa, kalksa ikide bir, ya babamın kravatını, ya benim saçlarım ve eteğimi ya da kardeşimin saçları ve papyonunu düzeltse, olmadı deyip bir daha, bir daha…
Bayram çikolatamızı ikram etsem kendilerine, getirip götürürken de atıştırarak bir yandan. Kahvelerini yapsam en okkalısından ve o neredeyse pelür kâğıdı inceliğindeki o zarif fincanlarında getirip ikram etsem. Onlar kahvelerini içerken, biz de renkli gazozlarımızı yudumlasak, annemin ”Sabah sabah içilir mi şu” sorusu eşliğinde…
Ardından da, artık ezberlediğimiz tembihlerini sıralamaya başlasalar:
Öyle kapı kapı dolaşmak, tanımadığınız kişilere giderek, para şeker toplamak yok, çok ayıp, ne o öyle?..
Bizden büyük komşulara zaten birlikte gideceğiz ama küçüklere önce siz gidin ki el öptürmek için ayağınıza gelmiş durumuna düşmesinler.
Kapıdan el öpüp dönmeyin, içeri girip oturun.
Hatır sorulduğunda, ”Teşekkür ederim efendim, iyiyim” deyin. Siz nasılsınız demeyin, küçükler büyüklere hatır sormaz.
Ardından da, bizi sorduklarında,” Annemle babam da iyiler, size selam ve hürmetlerini iletmemizi istediler deyin.
Kendi amca ve teyzeniz dışındakilere amca, teyze diye hitap etmeyin, unutmayın, efendim diyeceksiniz, yakın görüştüklerimize diyebilirsiniz ama onların da adlarının ardına hanım ya da bey sözcüklerini eklemeyi unutmayın, amca teyze demeden önce.
İkram edilen çikolata ya da şekerden bir tane alın, sakın ikinciyi almayın, çok ısrar etseler bile. Ancak kendileri ısrarla kucağınıza ya da sehpaya bırakırsa almanız için alın ama teşekkür edin yine ve sakın orada bırakmayın, o da çok ayıp.
Yine ikram edilen tatlı veya diğerlerinin hepsini bitirmeyin, tabağınızda biraz kalsın, ayıptır görmemişler gibi hepsini bitirmek.
Çok oturmayın, izin isteyip kalkın ikramdan kısa bir süre sonra, yer yemez hemen kalkmak da ayıptır.
Yüznumara ihtiyacı duyarsanız, kendi başınıza kalkıp gitmeyin, müsait olmayabilir, önce izin isteyin, ” Müsaitse, izninizle yüznumaranızı kullanabilir miyim efendim” deyin. Ellerinizi öncesinde de, sonrasında da mutlaka yıkayın.
Gerek yalnız, gerekse bizimle gittiğiniz yerlerde, sakın bir yerleri karıştırmayın, hiçbir şeyi ellemeyin. Büyüklerin lafına karışmayın, hele de sözlerini bölmeyin.
Yanınızda mutlaka iki mendil bulundurun, biri daha temiz işlerde kullanmak üzere, sağ cebinizde, diğeri, sol cebinizde olsun.
Öksürür, hapşırır ya da esnerseniz, yetişebilirseniz, sağ cebinizdeki mendille, yetişemezseniz, sol elinizin tersiyle ağzınızı kapatıp sonrasında da mendille silin.
Ağzınızı açarak, elle karıştırmayın dişlerinizi, kürdan kullanın ama elinizle de kapatarak.
Hele de, sakın ha burnunuza gitmesin eliniz, temizlik ihtiyacı duyarsanız, ya mendilinizle ya da eve geldiğinizde, lavaboda temizleyip ardından da mutlaka yıkayın ellerinizi.
Diş deyince de aklıma geldi, unutacaktım az daha, sakın ev dışında sakız çiğnemeyin, sokakta, hele de gittiğiniz yerlerde, hele hele ağzınızı açarak çiğnemeyin, çok ayıp, bayağı bir hava verir insana.
Öyle kaykılarak, bacaklarınızı açarak, hele de bacak bacak üstüne atarak oturmayın büyüklerinizin yanında. Bacaklarınız bitişik olsun ve koltuğun ucunda ilişir gibi oturun, hele de sen kızım, oturup kalkarken dikkatli ol, eteklerini düzelt mutlaka.
Biz bunalsak yine, her bayram dinleyip ezberlediklerimizin tekrar tekrar tembihlenmesinden…
Ardından babaannem, anneannem, teyzeler, amcalar, diğer akraba ve komşuları ziyaret, hepsi aynı terbiye ve gerekçeyle mendiller içinde ya da avuçlarına gizleyerek bayram harçlıklarımızı verse…
Yine sofralar şenlikli, yüzler mutlu…
Yine gidilen her yere, bir paket et eşliğinde çikolatalar götürülse…
Yine amcam verse en çok harçlığı, hem mutlulukla fal taşı gibi açılsa gözüm, hem de keşke bunu vereceğine, o arkasında fındık toplayan kızlar olandan 4-5 tane verseydi, param daha çok görünürdü deseydim çocukluğun verdiği hesapla… Yine o metal 1 lira veya mor 2,5 lira verildiğinde sevinsem. 10 kuruş ya da 25 kuruş verenlere cimri damgası yapıştırsam içimden…
Ziyaretlerin bitim sonrası, atlıkarıncalara binsek, kayık salıncaklara… Babam balon alsa en kocamanından, macun da, pamuk şeker ve kozhelva da ya da horoz veya elma şekeri, Mabel sakızları zaten cebimizde. Çatapatlar sürtsek taşlara, mantar tabancaları, şeritli tabanca seslerine karışsa. Annem seslense ”Üzerinizi kirletmeyin, yarın da gideceğimiz yerler var” diye.
Günler öncesinden yapılmış olsa, baklavalar, börekler, dolmalar ve diğer yemekler…
Sonra da iade-i ziyaretler olsa, gidilenlerce, evler şenlense, çocuk kahkahaları doldursa tüm evleri. Sofralar kalabalık, evler kalabalık, neşeyle, hesapsız yenilip içilse.
Kaçılmasa misafirlerden, tatillere gidilmese, yalnız kalınmasa, kulağın biri telefon sesi, diğeri kapı zilinde, gözler pencerelerde tek başına özlemle, hüzünle, gözyaşıyla geçirilmese bayramlar!!..
Ah keşke…
Keşke bir mucize oluverse!..

Perihan Reyhan Alkan

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.