Aşağıda okuyacaklarınızı ben yazmadım.
O yazıyı, meslek büyüğüm, emekli öğretmen İsmet Kuzum’un facebook sayfasında gördüm. Okudum. Cumhuriyet Haftası’nın anlam ve önemine uygun bu yazısını ha-ber.com gazetesindeki köşemde kullanmak istediğimi söyleyerek iznini aldım.
İçerikteki anekdotla ilk kez karşılaştığımı, açık yüreklilikle, belirtmeliyim.
Yazımın başlığı da Sayın Kuzum’a aittir.
„Yıl 1920.
Sıcak bir yaz günü.
Bir dağın doruklarında, yarısı yıkılmış surların içinde ayakta kalabilmek için direnen bir kale. Eteklerinde birkaç han, birkaç kahvehane, derme çatma yapılarda kebapçılar ve üç beş barakadan oluşan bir pazar yeri…
Bir yanda Romalılardan, bir yanda Osmanlılardan kalma harabeler. İnsansız, boş sokaklar. Cansız, hareketsiz bir belde…
******
Meclis açılalı henüz iki ay olmuş. Bir Kurban Bayramı arefesi. Nuri (Conker) ve Yahya (Galip) beyler avluda belediye bandosuna çeşitli selam havaları çaldırıyorlar. Halk heyecanlanmış, ‘Padişahım çok yaşa!’ diye bağrışırken, cezaevinin avluya bakan pencerelerine üşüşen mahpuslar da ‘Padişahım çok yaşa!’ avazeleriyle ortalığı inletiyorlar.
******
İşte böyle bir günde, vilayet konağının arkasındaki küçük bir matbaada Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nin bayram nüshası hazırlanmaktadır. Kasalarda yeteri kadar harf bulunmadığı, olanların da çoğunun eskimiş ve yıpranmış olmaları yüzünden işler çok yavaş yürümektedir. Topu topu dört sayfalık bir gazetenin dizgisi altı saatten beri tamamlanamamış, iki yaşlı mürettip, bezginlikle tamamlamaya çalışırlarken Mustafa Kemal Paşa aniden çıkagelir yanında Salih (Bozok) ve Muzaffer (Kılıç) beylerle. Paşa; doğrudan, mürettiphaneye girerek ihtiyar mürettipleri selamlar ve gazetenin neden bu kadar geç kaldığını sorar.
– Geç kalır elbet!… Böyle, tamtakır kasalarla gazete çıkarmaya kalkarsan!…
diye terslenir ihtiyarlardan biri.
Paşa hiç kızmaz, hatta gülümseyerek sorar:
– Eeee! Söyle bakalım. Sen mi yaşlısın, bu harfler mi?
– Ben de yaşlıyım, bu harfler de. Ne yapacaksın?
İçerlemiştir biraz. Ama; bozuntuya vermeden, elindeki aleti duvara doğru uzatarak
– Bak! Şu Duvardaki çerçevenin içinde bir gazete var. O gazeteyi, hürriyet ilan edildiği zaman, bu kasadaki harflerle dizmiştim. O kocaman harflerle YAŞASIN HÜRRİYET serlevhasını da.
Sesi sert ve öfkelidir.
Paşa susuverir birden. Suçlanmış gibidir sanki. Sonra, gümüş tabakasından bir sigara çıkarıp yakar. Bir sigara da ihtiyara verip onunkini de yaktıktan sonra sorar:
Adam birden telaşlanır.
******
Paşa; ihtiyarın uzattığı aleti alıp inceledikten sonra;
Mürettip; hemen, eski harflerin içinden bir -y, bir -sin, bir de boş – vav harfi uzatır. Paşa bu harfleri dizmeye başlayınca ihtiyar bayağı keyiflenir. Öyle ya, koskoca Mustafa Kemal Paşa şu anda onun çırağı olmuştur. Biraz böbürlenerek sorar:
Ve gülerek takılır ihtiyara.
******
Ahmet Efendi gözlüklerinden birini takıp burununu kumpasa iyice dayadıktan sonra, heceleyerek okur.
******
Ata; kendisine hayranlıkla bakan yaşlı mürettipleri başıyla selamladıktan sonra maiyetiyle birlikte oradan ayrılır. İlanından tam 42 ay önce, o küçücük matbaa evinde ilk kez telaffuz eder CUMHURİYET sözcüğünü.
Ruhun şâd, mekânın cennet olsun Ey Büyük Atatürk!”
İsmet Kuzum
Yurdumuzu kurtardığı için KURTARICI, cumhuriyetimizi kurduğu için de KURUCU Mustafa Kemal ATATÜRK! Kurtardığın vatanımızın, kurduğun cumhuriyetimizin, ilke ve devrimlerinin yılmaz bekçileriyiz. Onları doğruluklarına ve gerekliliklerine inancımız tamdır.
YAŞASIN CUMHURİYET!
CUMHURİYETİMİZİN 96. YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN!
AVRUPA
1 saat önceEKONOMİ
1 saat önceGÜNCEL
1 saat önceGÜNCEL
1 saat önceAVRUPA
1 saat önceGÜNCEL
1 saat önceABD
3 saat önce