ADALET VE DEMOKRASİ

ABONE OL
18:50 - 01/10/2020 18:50
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Katledilişinin yirminci yılında Sosyal Demokrat Halk Dernekleri Federasyonu’nun (HDF) onur üyesi araştırmacı gazeteci Uğur MUMCU’YU saygıyla, özlemle anıyoruz.
1992 yılının son aylarında Berlin’de SHP Milletvekilleri ile birlikte HDF Kurultayına katılmış belleklerimizden silinmeyen bir konuşma yapmıştı.
Uğur Mumcu kitle karşısında son konuşmasını yapmıştı aslında.
İki ay sonra 23 Ocak 1993 tarihinde alçakça arabasına konan bombayla katledilmişti.

Ama asıl katiller devletin ”namus sözü” vermesine rağmen ortaya çıkarılamadı, çıkarılmadı.
Uğur Mumcu Berlin’de yaptığı konuşmada:
” Bugün dünyada kutuplaşmanın son bulduğu, küreselleşme adına kapitalist bir modelin egemenliğinin ilan edildiği bir dönemde toplanıyoruz.
Kapitalizm ve Sovyet Marksizmi arasındaki bir edeolijik savaşın Amerikan kapitalizmi adına noktalandığı bir dönem olarak görülebilir.
Böyle bir dünyada artık solun bittiği, sosyalizmin dünya sahnesinden çekildiği öne sürülüyor.
Oysa, emek- sermaye ikileminde sömürü kalkmadıkça sol ve sosyalizm yaşayacaktır.
Ama başka modellerle yaşayacaktır.
Bu model Sosyal Demokrat ve Demokratik Sosyalizm olacaktır.” Vurgusunu yapmıştı.
Türkiye solunda 12 Mart 1971′ de başlayan dönüşler, 12 Eylül Faşizmi ile ihanete dönüştü.
Filistin kamplarından dönen gençleri ihbar ederek faşizme teslim olanlar yalnız bedenlerini değil, kişiliklerini de açık artırmaya çıkardılar.
Kapitalizmin kollarına teslim etme dönekliğini ”değişim” olarak satma aymazlığı ile yeni sınıflarını seçtiler.
Kimi darbeci generallerle holdinglerin, bankaların yönetim kurullarında, kimi holding medyasında eski yoldaşlarına çirkin iftira ve ihbarlarla muhbirlik makamına oturdular.
Kimileri de ateist olmalarına rağmen dinci gazetelerde Cumhuriyete, Atatürk’e çamur atma görevi üstlendiler.
Kimileri sol kimliğini satma karşılığı dinci partilerde ikbal arayışına girdiler.
Uğur Mumcu meclisteki siyasi partileri şöyle eleştiriyordu:
” Bu gün mecliste 12 Eylül Faşizminin cezaevlerine gönderdiği siyasi parti liderleri ve 12 Eylül Faşizminin kapattığı partiler 12 Eylül Faşizminin Anayasasını değiştiremiyorlar.
Öyle bir iletişim çağından geçiyoruz ki; insanlar televizyon kanallarıyla, uluslararası haber ajanslarıyla, meçhul kapitalist ilişkiler içindeki basınla belli yönlere koşullandırılıyor.
Bunun sonucu ülkemizde Kürdü Türke, Türkü Kürde kıydırarak amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar.
Almanya başbakan adayı Oskar Lafontaine ‘in dediği gibi; ”Alman Şirketleri Saddam’a kimyasal silahlar sattılar, sonra da bu kimyasal silahtan arınmak için gaz maskeleri sattılar.”
Bu günlerde Amerikan kapitalizmi; Arabı Araba, Müslümanı Müslümana kırdırarak Büyük Orta Doğu Projesini -Ortadoğuda ve Kuzey Afrikadaki petrollere el koymak için başlattı.
Bu projenin asıl amacınının gizlenmesi için yine kapitalist ilişkiler içindeki medya ve işbirlikçi siyasetçileri kullandı. İşgallerine hizmet için eşbaşkanlar atadı.
Uğur Mumcu, kapitalizmin sömürüsüne engel olabilecek tüm kurum ve kuruluşları yok etmeden önce nasıl bölüp güçsüzleştirdiğini şöyle vurguluyordu:
”Şimdi Sosyal Demokrasi’yi böldüler.
Türkiye’de öyle bir seçim yasası vardır ki; üç sosyal demokrat parti ayrı ayrı seçimlere girdikleri takdirde belki de toplam oyları tüm sağ partilerin aritmetik toplamından fazla olmasına rağmen belki otuz, belki kırk milletvekili ile meclise girebilecekler. Çünkü, seçim yasası hepsini rendeleyecek.
Eğer 1983’ten sonra veya 1987 seçimlerinde bir araya gelselerdi ANAP iktidara gelemeyecekti.
Daha önceki seçimlerde Ecevit tek başına bir kişisel politikayı yerleştirdiği için sosyal demokratlara maliyeti yetmiş milletvekilidir.
Bu dramatik bölünme bu günlerde de sürmekte ve bunun sonucunda acı sürprizlerle karşılaşacağız.”
İşte o günlerde o anayasanın değiştirilmesine engel olan partiler ve parti liderleri kaybolup gittiler.
Sol partiler, ortak olduğu koalisyon iktidarlarında bile bu seçim yasasını kendileri için kullanmak istedikleri için, 12 Eylül Anayasa’sını da sağ partilerin aymazlıkları nedeniyle değiştiremediler.
Aradan on yıl geçti Uğur Mumcu’nun ne denli ileriyi gördüğü kanıtlandı.
O işbirlikçi medyanın, AB’nin sömürücü kanadının, Amerikan kapitalizminin katkılarıyla ve o seçim yasası ile AKP’yi iktidara getirdiler.
Ama o uyarılara kulak tıkayanlar ya yaşamdan ya da siyaset arenasından yok olup gittiler. Bunun bedelini ise Türkiye ödemekte.
Bugün o anayasa ve seçim yasası ile iktidara gelen laiklik karşıtı parti hızla ülkeyi tek adam diktatörlüğüne ve bölünmeye götürmektedir.
Konuşmasının sonunu terör üzerine düşündüklerini şöyle açıkladı:
” Terör bir insanlık suçudur. Bir terör kim tarafından yapılırsa yapılsın; ister devlet tarafından, ister PKK tarafından, ister İslamcı terör örgütleri tarafından, ister sol kimlikli örgütler tarafından yapılsın, terörün bir tanesinden yana olmak, ya da bir tanesine hoş görüyle bakmak, ya da terör olaylarına suskun kalmak bir insanlık suçudur.
Ayrılıkçı örgütler emperyalizmin ajanlarıdır. Onlar tarafından kurdurulur ve desteklenir.
PKK ile Kürt sorunu ayrı şeylerdir.
Kürt sorunu demokrasi içinde çözülmelidir.
Biz karşıtlarımıza söz hakkı vermiyorsak biz bir gizli faşistiz demektir.
O demokrasinin erdemlerine, her sorunu hukuk kuraları içerisinde çözüleceğine inanan bir demokrattı.
O bağımsız, laik, bir hukuk devleti Türkiye’den yana, emeği en yüce değer sayan, bilimsel sosyalizme inanan devrimci bir aydındı.
İlkelerinden ödün vermedi.
Halkına, ülkesine ihanet etmedi.
Sömürünün, soygunun, hukuksuzluğun parçası olmadı.
Onun ne villası oldu, ne de yatları, ne de yabancı ülkelerde gizli hesabı.
O hırsızların, hainlerin, emperyalizmin karşısındaydı.
Tüm korkutmalara rağmen, baskılara rağmen ülkesi için, halkı için mücadele etti.
Onu ve onun gibi aydınları, gençleri yurtseverleri susturmak için her yolu denediler.
Darbeler yaptılar.
İdam ettiler.
Kurşunladılar, yaktılar, katlettiler.
Ama susturamadılar
Onları unutturamadılar.
Unutturamayacaklar…

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.