AÇILIM MI DEMİŞTİNİZ?

ABONE OL
18:13 - 01/10/2020 18:13
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

AÇILIM MI DEMİŞTİNİZ?


Tayyip Erdoğan, Çin’e gitmeden önce “çözüm süreci bitmiştir” diyerek itirafta bulundu. Yani altı yıldır ülke olarak zaman yitirdiğimizi açıkladı. 2009 yılının yaz başında emperyalistlerin ülkemize dayattıkları açılım saçmalığının içeriği ve kimlerin hazırladığı unutuldu. İçeriği belli olmayan açılıma, “Amerikan Projesi” diyenler için zamanın başbakanı; “bunu ispat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar” demişti. Yaşanan olaylar alçakları ve namussuzları da gösterdi…
 
ABD’nin dış politikasının etkin isimlerinden David Phillips, 2007 Eylül ayında Türkiye’de hükümet tarafından ağırlanmış ve yaptığı görüşmeler sonucunda “PKK’nin Silahsızlandırılması, Dağıtılması ve Yeniden Entegre Edilmesi” başlıklı bir rapor hazırlamıştı. Hazırlanan raporun, 2009 yılındaki açılıma yön verdiği anlaşılmıştır.
 
Carnegie Endowment adlı kuruluşun Türkiye ve Ortadoğu uzmanı ve CIA elemanı Henry Barkey, 2008 yılı Ekim ayında Kürt sorunu üzerine “Kürdistan Üzerinden Çatışmayı Önleme” adıyla bir rapor hazırladı. Bu raporda Kuzey Irak’taki yönetimle Türkiye’nin ilişkiler kurması, Ankara, Erbil, Washington işbirliği ile sorunun çözülmesi, PKK terör örgütü için genel af, Kürt sorununun demokratik temelde çözüme kavuşturulması, bunun için de AB üyeliğinin bir baskı aracı olarak kullanılması gibi öneriler sıralanmıştır.
 
ABD’de kurulu Atlantik Konseyi isimli kuruluş 2009 Haziran ayında David Phillips tarafından “Türkler ve Irak Kürtleri Arasında Güven Tesisi” adında bir rapor hazırlamıştı. Bu rapordaki görüşler ve öneriler, Türklerle Irak Kürtlerinin 13-15 Nisan 2009’da Washington’da yaptıkları toplantıdaki görüşmelere ve David Phillips’in Türkiye ve Irak’taki görüşmelerine dayanmaktaydı. Raporun öneriler bölümünde PKK terör örgütünün başı için af çıkarılması, PKK terör örgütü ile görüşülmesi, tutuklu olan terör örgütü üyelerinin serbest bırakılması istenmektedir.
 
ABD’nin isteğiyle yapılan açılım süreci, ülkemizi bölmeye ve parçalamaya yönelik bir projedir. Amaç, ABD’nin kucağında Kürdistan adlı bir kukla devlet kurarak, Güneydoğu Anadolu bölgemizin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürmektir.
 
Türkiye üzerinde oynanan emperyalist oyunları görmeden, anlamadan yapılan eylem ve söylemlerin içeriği boştur. Ülkemiz AKP iktidarında açılımı, Habur rezaletini, Oslo görüşmelerini, Dolmabahçe mutabakatını yaşamıştır. PKK terör örgütüne, IŞİD denilen terör örgütüne, çocuk katili terörist başına, terörist örgüt sempatizanlarına sonsuz hoşgörü ve kollama AKP iktidarı zamanında yaşandı.
 
PKK terör örgütü ile IŞİD arasında hiçbir fark yoktur. Eğer fark olduğunu söyleyen bir şahıs, örgüt, parti ya da devlet varsa, kesinlikle ülkemizin düşmanıdır. Ancak Türkiye’nin asıl düşmanı PKK, İŞİD ve benzeri terör örgütleri değildir. Bu örgütler maşadır, sadece satranç tahtasındaki piyonlardır. Ülkemizin gerçek düşmanı ABD ve AB emperyalizmidir. İnandıkları tek değer sadece kendi çıkarları olan TBMM’deki milletvekillerinin büyük çoğunluğu, bizim vekilimiz değildir. Emperyalizmin işgali altında bulunan ülkemizin milletvekilleri, emperyalizmin çocuklarıdır.
 
Bu ortam içinde TBMM’de terörü araştırma önergesi görüşülmüştür. Kabul edilseydi otuz yıldan fazla süren terör için komisyon kurulacak ve kentlere inen terörün nedenleri araştırılıp bulunacaktı. Ki bu da oyalamanın bir başka yoludur. Çünkü olağanüstü toplantıda TBMM’de konuşanların hiçbiri işgal projesi BOP’tan, ABD’nin ve AB’nin emperyalist projelerinden söz etmemiştir. Ülkemizin birliğine göz diken eylem ve söylemlerde bulunan ABD, İsrail, Almanya gibi ülkelere gerekli yanıtı veremeyenler, bu toplantıyı dostlar alışverişte görsün mantığıyla yapmışlardır. Bu yapılan oylamada evet ya da hayır diyenlerle uğraşmak boşuna zaman yitirmektir. Her gün ölüm, yaralama, bombalama gibi olayların yaşandığı ülkemizde TBMM’yi tatile sokmak, en kısa tanımıyla vatana ihanettir.
 
Seçim sonucundaki belirsizliğin de etkisiyle günümüzde artarak kendini gösteren terör, açılım adı verilen sürecin ne kadar aldatıcı ve gerçeklikten yoksun olduğunu ortaya koymuştur. Dağdakilerin silah bırakmadığı gibi, daha da silahlandıkları ve sırtlarının sıvazlandıkları anlaşılmaktadır. İmralı ile Kandil hattı devreye sokulurken, Türk Silahlı Kuvvetleri etkisizleştirilmiş ve bugünlere gelinmiştir.
 
Barış silahların ucunda değildir; onurlu hiçbir halk silahların gölgesine sinen demokrasi taleplerini kabul etmez. Türkiye ile PKK terör örgütü eşit değildir, aynı kefeye konamaz. Hem Türkiye Cumhuriyeti devletinin, hem de PKK terör örgütünün beraberce silahları susturmalarını isteyenler, yine şaşırmaktadır. Dünyanın hiçbir yerinde silah bırakan devlet görülmemiştir. Elbette siyaset kanalları açık tutulabilir ancak terör örgütüyle de sonuna kadar mücadele edilmesi gerekir. Yurtsever ve birleştirici politikalar üreterek emperyalizme dur diyebilir ve başta terör olmak üzere ülkemizin tüm sorunlarının üstesinden gelebiliriz.

Suay Karaman

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.