31 MART 2015

ABONE OL
18:15 - 01/10/2020 18:15
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

31 MART 2015


Ülkemiz uzun yıllardır karanlığa karşı savaş vermektedir. Gerçi verilen bu savaşın bilinçli olduğunu söylemek mümkün değildir. Eğer bilinçli bir savaş verebilseydik, bugün yaşadığımız sıkıntılara son vermiş olurduk. Kendini aydın sananlar, aydın olmanın erdemine erişirdi ve ülkemize karşı ihanette bulunanlar, kendileriyle iç hesaplaşmaya girebilirlerdi. Yaşadığımız bütün bu sıkıntılarda, birey olarak hepimizin az ya da çok payı bulunmaktadır.

31 Mart 2015 Salı günü, ülkemizdeki kentlerin hemen hemen hepsinde uzun saatler süren elektrik kesintisi yaşanmıştır. Stratejik öneme sahip değerlerimizin özelleştirilmesi sonucunda, milli olmayan her kuruluş sabotaja açıktır. Ülkede elektrikler kesilip hayat durmuş, milyonlarca lira zarar edilmiş, kepenkler indirilmiş, ulaşım ve sanayi felç olmuştur. Ancak kimse ne olduğunu tam olarak açıklayamamakta ve yaşanan bu durum karşısında istifa etmesi gerekenler ise yerlerinde oturmaktadır. Bu arada, elektrik kesintisi sürerken TBMM’de, Türkiye ile Japonya arasında nükleer santral yapımı ve işbirliğine ilişkin anlaşmayı uygun bulan yasanın kabul edilmesi de ilginçtir.

Aynı gün elektriğin kesik olduğu saatlerde İstanbul Çağlayan Adalet Sarayı, teröre teslim olmuştur. Bir terör örgütünün militanları, yoğun güvenlik önlemlerine karşın, bayrak, flama, silah gibi eylem araçları ile Çağlayan Adalet Sarayı’nı basarak, Berkin Elvan davasının savcısı Mehmet Selim Kiraz’ı rehin almıştır. Avrupa’nın en büyük adalet sarayındaki odasında kolaylıkla rehin alınan ve sonrasında güvenlik güçlerinin çok tartışılacak operasyonuyla teröristlerle birlikte öldürülen Cumhuriyet Savcısı, Berkin Elvan’ın katilinin bulunması için elinden geleni yapan çalışkan bir savcıydı.

Hükümetin yayın yasağı getirdiği bu olay, bazı gerçeklerin de ortaya çıkmasını engellemiştir. Olay sırasında teröristler, savcının başına silah dayadıkları fotoğrafı dışarıya gönderdiler. Bunu önlemek için en yakın baz istasyonları kapatılarak, elektronik haberleşmenin kesilmesi gerekirdi. Üstelik uzaktan telefonla kumandalı patlayıcı da varsa, bu şekilde önlenebilirdi. Bu basit önlemleri alamayan siyasi iktidarın, terör olayındaki sorumluluğu büyüktür. Üstelik Cumhuriyet Savcısı’nın otopsi raporundaki çelişkiler ve tutarsızlıklar da düşündürücüdür.

Terör, bir insanlık suçudur; aklı, mantığı, ideolojisi, milliyeti, dini, imanı, mezhebi olmaz, olamaz. Hep birlikte en güçlü şekilde terör karşısında bir bütün olmak zorundayız. PKK terör örgütüyle görüşme yapmakta sakınca görmeyenlerin, Cumhuriyet Savcısı’nın odasını basan militanlarla görüşmeyip, doğrudan yok etme eylemine geçmesi de, akıllarda soru işareti bırakmaktadır. Amaç bazı şeylerin üstünün örtülmesidir.

31 Mart Salı günü bu iki kötü olayın ardından bir de güzel olay oldu: Balyoz Davası’ndan yargılananların beraat etmesi sevindiriciydi. Ancak bunca yıl suçsuz yere eziyet çeken, sağlığını ve yaşamını yitiren yurtsever insanların gözünde Balyoz Davası sonuçlanmamıştır. Bu davanın senaryosunu yazanlar, bu tezgahları hazırlayanlar, gerek “paralel” adını verdikleri Fethullah Gülen örgütü ve gerekse destek olan Tayyip Erdoğan ekibi yargılanıp, hapse girmedikçe Balyoz Davası sona ermeyecektir. Verilen bu kararın anlamı çok açıktır; geçmişte hükümete darbe değil, yargıya müdahale yapıldığı kanıtlanmıştır. Bu sorumluluk Yüce Divan’lık bir suç oluşturmaktadır.

AKP iktidarı ile birlikte PKK terör örgütü hortlamış, bebek katili barış elçisi olmuş, ülkenin bir bölgesinden devlet çekilerek, kontrolü bölücülere bırakmış, her yer yangın yerine dönmüş, yolsuzluk ve işsizlik büyük boyutlara ulaşmış, asgari ücreti bulan şükreder duruma gelmiştir. Bunlardan başka elektrikler kesiliyor, Cumhuriyet Savcısı rehin alınıp öldürülüyor, iç güvenlik yasasına destek olmak gerekiyor, ülke istikrarsızlığa sürükleniyor ve çözüm başkanlık sisteminden geçiyor gibi yanlış bir mantıkla uygulamaya konulan bu senaryo için, 400 milletvekili isteyenlerin sorgulanması gerekir. Yaşanan tüm bu olumsuzluklar karşısında topluma hala “yeni Türkiye” masalı dinletenlerin yargılanmaları gerekir. Bütün bu yapılanları önlemek için yurtsever güçlerin bir araya gelmesi büyük bir zorunluluktur.


Suay Karaman

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.