28 ŞUBAT

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Ülkemizin yaşadığı bugünlere ”ileri demokrasi” diyerek, ileri faşizm örnekleri sergileyenler, ”Türkiye geçmişi ile yüzleşiyor” aldatmacasıyla kendi sivil darbelerinin üzerini örtmek istemektedirler.

12 Eylül 1980 darbesini yargılama komedisinin ardından, 28 Şubat 1997 kararları yargılanmak istenmektedir. Aslında 12 Eylül darbesini yargılamak çok kolay gözükmemektedir, çünkü 12 Eylül darbesi sayesinde büyüyerek gelişenlerin, o darbeyi yargılamaları zordur. Bu darbenin ürünü olan anayasaya toplumun %93.1’i destek vermiştir. İşte bu yüzden rota şimdi 28 Şubat 1997 kararlarına çevrilmiştir. Bu kararların altında imzası bulunanların, bugün siyasi iktidarın üst düzey yönetim görevlerinde olmaları da, yeni bir komediye doğru gidişi göstermektedir.

28 Şubat 1997 kararları, askerlerin ve sivillerin birlikte olduğu Milli Güvenlik Kurulu’nda ittifakla alınmıştı. Yürürlüğe giren bu kararlarda, o günkü hükümette Devlet Bakanı olan Abdullah Gül ve Milli Eğitim Bakanı olan Mehmet Sağlam’ın da onayları vardır. Bugün Abdullah Gül, Çankaya’daki AKP’li olarak, Mehmet Sağlam ise AKP milletvekili olarak görev yapmaktadırlar. 28 Şubat 1997 kararları için hukuksuzluk diyenlerin, o gün, o kararları neden imzaladıklarını açıklamaları gerekir. Başbakan, AKP’yi kurduğu zamanlar; ”28 Şubat’tan ders aldık” demişti. Bugün başbakanın da, 28 Şubat’tan aldığı dersleri açıklaması gerekmektedir.

11 Ocak 1997 tarihinde, Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakanlık Konutunda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği vermişti. Refah Partisi Rize Milletvekili Şevket Yılmaz; ”Allah’ın size soracağı soru şöyle: Küfür düzeninde İslam Devleti olsun diye niye çalışmadın?”, Ankara Milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan; ”Bu vatan bizimdir, rejim bizim değildir kardeşlerim. Rejim ve Kemalizm başkalarınındır. Türkiye yıkılacak beyler” demişti. Refah Partili belediye başkanlarının söylemleri de çok ilginçti. Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, ”Laiklere şeriat enjekte edilecek”, Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe; ”Bu törenlere içim kan ağlayarak katılıyorum. Bu düzen değişmeli. Bekledik, biraz daha bekleyeceğiz. Gün ola harman ola. Müslümanlar içlerindeki hırsı, kini eksik etmesin”, Şanlıurfa Belediye Başkanı Halil İbrahim Çelik; ”Ben kan dökülmesini istiyorum. Demokrasi böyle gelecek, fıstık gibi olacak.” diyorlardı.

28 Haziran 1996 ile 30 Haziran 1997 tarihleri arasındaki Necmettin Erbakan hükümeti ve partisinin, başbakana ders aldıran, 28 Şubat’ın gerçekleşmesine neden olan olayların bilinmesinde yarar vardır. ”28 Şubat’tan ders aldık” diyen başbakanın aldığı derslerin, Erbakan’ın izlediği politikalardan ve ülkeyi 28 Şubat’a getiren koşullardan daha kötü olduğu açıkça görülmektedir.

28 Şubat 1997 sürecinin asıl nedeni, o dönemin iktidar ortağı Refah Partisi’nin laiklik ilkesini yok edecek söylem ve girişimleriydi. Günümüzde hiç kimse bu gerçeği görmek istememektedir. İşte bu yüzden 28 Şubat’ın en önemli amacı, laik devletin uzun yıllar yaşamasını sağlayacak girişimleri başarmaktı. O gün herkesin desteklediği bu süreç, günümüzde yok sayılmaktadır. Aslında yok sayılmak istenen laikliktir ve bugün mahkemede yargılanmaktadır.

Türkiye’nin geçmişi ile yüzleşmeden önce, yaşadığımız günleri, yaşadığımız sivil darbeyi yargılaması gerekir. Hizbullah sanıklarının salıverilmesi, Sivas’ta insanları yakanların zaman aşımına uğratılması, görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, kayıp trilyonlar, deniz feneri gibi davaların üzeri örtülürken, irticaya, şeriata ve gerici yapılanmaya tepki gösteren yurtseverler hapislere atılmaktadır, zulüm görmektedir. Siyasi iktidarın, 12 Eylül 1980 sürecini, 28 Şubat 1997’ye kadar getirerek, ülke gündemini meşgul edecek bir dizi yeni davaları başlatmak istediği bellidir. Bu isteğin altında yatan nedende; irticanın rejim için tehdit olarak algılandığı dönem ile hesaplaşmak bulunmaktadır.

Bu hesaplaşmayı yaparken, ülkemizin içinde bulunduğu tüm ekonomik ve siyasi sorunların unutturulması arzulanmakta ve Suriye’ye karşı yapılacak saldırı gölgelenmek istenmektedir. Gerçek demokrasilerde elindeki siyasi gücü, rejimin kuralları dışına çıkartarak hukuk dışı amaçlara yönelmek, hukuk dışı tutum ve davranışlarda bulunmak, sivil darbe olarak nitelenir. Hukukun ve demokrasinin kurallarına aykırı davranan yönetimler, topluma ”ileri demokrasi” kandırmacasıyla, sivil darbe dayatmaktadırlar.

Günümüzde 12 Eylül 1980 darbesini ve 28 Şubat 1997 kararlarını yargılamak isteyenler, hukuku kendilerine bağımlı hale getirerek, kendi sivil darbeleriyle ülkeyi yönetmektedirler. Demokrasiyi yok eden, hukuku çiğneyen askeri ve sivil darbelerin hepsine karşı, kararlı olarak etkin bir şekilde her zaman, her koşulda dik durulmalı ve gereken tepki verilmelidir.

Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.