27 MAYIS 1960

ABONE OL
18:11 - 01/10/2020 18:11
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

27 MAYIS 1960 

Tarih geçmişin aynasıdır.
Tarih geçmişi anlatırken aynı zamanda insanlığa olayları yer ve zaman gösterme yanında ibret dersi de verir.
”Tarih tekerrürden (tekrar)ibarettir.” Vurgusu geçmişten ders almayanlar için söylenmiştir.
Tarihten ibret alınsaydı, diktatörlüklere heves edenler örnek aldıkları diktatörlerin sonlarından ders çıkartarak, diktatörlüğü seçerler miydi?
Hitler, Mussolini, Leopol II, Hideko  Tojo, Kanlı Nicholas, Pinochet, Pol Pot, Vidala, Elfredo Stroessner, İdi Amin, Kenan Evren,Nikolay Çavuşesku  Slobodan Misoleviç, Saddam Hüseyin.(vbg)
Bu diktatörlerin sonları idam, intihar, ömür boyu hapisliklerle bittiğini tarih not düşmesine rağmen her dönem diktayı geçer yol sayan yeni diktatörler çıkmıştır, çıkmaktadır..
Tarihten ders çıkaracak yetileri olmadığı için sonlarının onlar gibi olacağını bilmek istemezler.
Diktatörlerin büyük oranda ortak yanları eğitimsiz, bilgisiz cahil cesareti denilen içgüdüleriyle saldırgan bir karaktere sahip olmalarıdır.
Aslında her biri, başka bir gücün birer kuklasıdırlar.
O güçlerin gereksinimi kalmadığında yok olup giderler.
Günümüzde de diktatörlüğe hevesli yönetici durumuna gelmiş kişileri görüyoruz.
Dini duyguları ve ırkçı söylemleri araç olarak kullanarak devlet yönetimini ele geçirir ve geldiği düzeyi  her türlü insanlık dışı yöntemleri seçerler, kan dökerek, korkutarak koruyacaklarına inanıyorlar.
Diktatörler demokrasiyi  araç olarak kullanarak, seçimle de iktidara gelebilirler.
Yukarıda adını saydığımız diktatörlerin çoğu seçimle iktidara gelmişlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti Emperyalizme karşı kurtuluş ve bağımsızlık savaşını zaferle başaran ender ülkelerin başında gelir.
Atatürk’ün ölümünden sonra Cumhurbaşkanlığına getirilen İsmet İnönü, kurtuluş savaşından sonra Türkiye’nin bağımsız, demokrat bir cumhuriyetin kurulması kararında Atatürk’ün yanında yer alan ve devrimlere tam destek veren bir komutan olduğu kadar demokrasiye inanan bir devlet adamıdır.
Kurtuluşta Atatürk’ün yanında olan dava arkadaşları, sıra halk yönetimine gelince Halifelikten, padişahlıktan yana tavır koyarak Atatürk’ten kopmuşlardı.
Gericilerin, işbirlikçilerin İsmet İnönü’ye saldırmalarının özünde açıkça karşı çıkamadıkları Atatürk’e onun devrimlerine düşmanlıkları ve kinlerini İsmet İnönü’ye saldırarak gizleme iki yüzlülüğü vardır.
Türkiye işgal edildiğinde padişahın sarayına dokunmaması karşılığı işgal kuvvetlerine biat etme kararı toprak ağaları ve zenginlerce de kabul edilmişti.
Vatanseverlerin Mustafa Kemal’in yanında yer almaları, İnönü’de düşmanın yenilebileceğinin görülmesi, Çerkez Ethem’in Yunan güçlerine sığınma zorunda kalması zenginler ve toprak ağaları zoraki olarak Kuva-i Milliyeciler’ den yana görünmek zorunda kaldılar.
Demokrat Parti işte bu toprak ağalarının ve zenginlerin Kuva-i Milliye ile köprüleri atarak işbirlikçi kimliklerine geri dönüşün siyasal uzantısıdır.
Celal Bayar’ın bu cephede yer almasının nedeni İnönü’ye olan kişisel  hıncının sonucudur.
İkinci Dünya Savaşı emperyalizmin bir iç hesaplaşma savaşıdır. 
Türk Halkı, 1.Dünya Savaşında kaybettiği ülkesini padişaha rağmen, işbirlikçilere rağmen, emperyalizmin gücüne rağmen bir Türk Mucizesi gerçekleştirerek bağımsızlığını kazanırken büyük bir bedel ödemişti.
O nedenle Türkiye Cumhuriyeti ”Yurtta Barış, Dünyada Barış” İlkesini rehber edindi.
Türk Devriminin amacı klik çıkarı ile değil; yeni, çağdaş bir toplum ve devlet yaratmaktı.
2.Dünya Savaşı da dünyayı paylaşma savaşıydı. Bu savaşın taraflarından birinden yana olmak
ülkeyi ve ülke insanını felakete götürmek demekti.
İsmet İnönü, ömrünü ülke bağımsızlığı, işgal altındaki ülkenin kurtuluşu için savaşarak geçirdi. 
İkinci Dünya Savaşı’na örnek bir diplomasi siyasetiyle Türkiye’yi savaşın dışında tuttu.
Ama bu tavrını ne emperyalist güçler ne de onların yerli işbirlikçileri unuttu.
Köy Enstitüleri ve Toraksız Köylüyü Topraklandırma Yasasını(Toprak Reformu) bahane eden 
toprak ağaları ve onların meclisteki uzantılarının, kurdukları DP; ”Yeter Söz Milletin” söylemiyle kuruldu..
İsmet İnönü, CHP içerisindeki tepkilere rağmen Türkiye’yi çok partili sisteme taşıyarak Atatürk’ün sağlığında çok istediği çoğulcu parlamento isteğini yasalaştırdı.
Gizli oy açık sayım seçim sisteminin yasalaşmasını sağladı.
1950 Seçimlerinde yasakları kaldıracağını, her alanda özgürlükleri getireceği sözünü veren DP iktidara geldi.
TSK üst kademesi seçimlerin kabul etmeyeceklerini İsmet İnönü’ye bildirmelerine rağmen İnönü; ”Seçimlerde yenilmem benim en önemli demokratik zaferimdir!” Diyerek iktidarı DP’ye teslim etti.
DP, ilk iş olarak Türkçe olan Anayasayı Arapça-Farsça karışımı Osmanlıcaya çevirerek ilk karşı devrim hareketini başlattı.
Türkçe okunan ezanı tekrar Arapça okutarak Laik Cumhuriyete karşı tarikatlarla, gericilerle işbirliğine başladı.
Her mahallede bir milyoner yaratmak için devlet olanaklarını ve ABD’den alınan borçları yandaşlarına aktardı. Her bölgede tarikatlar eliyle Kuran kurslarıyla din istismarını başlattı.
Parti içerisinde belirli kişilerden oluşan dar bir liderler grubuyla oluşturulan oligarşi sadece partinin meclis grubunu değil tüm meclisi de denetim altına alarak baskıcı bir yönetim sergilemeye başladı.
Çıkardığı yasalarla basın özgürlüğünü ortadan kaldırdı.
Gazeteciler ceza evlerine sokuldu, gazeteler kapatılmaya başlandı.
Üniversite özerkliğini kaldırarak bilim adamlarının siyasal demeç vermelerini yasakladı.
Muhalefete oy veren seçmenler cezalandırıldı. İller ceza olarak ilçe yapıldı.
İktidar tüzüğü değiştirerek muhalefetin hükümeti, iktidarı denetleme hakkı kaldırıldı.
1954’te seçimlere gidilirken Ankara 4. Sulh Mahkemesi kararıyla Millet Partisi feshedildi.
Osman Bölükbaşı hapsedildi.
Radyonun, bürokratların iktidar lehine çalışmaları sağlandı.
Atatürk’ün vasiyeti hiçe sayılarak CHP’nin mal varlığına el konuldu.
DP çoğunluğu kararıyla tahkikat komisyonu kurularak muhalefeti yargılamak DP milletvekillerinden oluşan bu komisyona verildi.
Her Anayasaya aykırı yaptırımlarına yayın yasağı getirildi.
İsmet İnönü’ye seyahat yasağı getirildi.
İsme İnönü, DP yandaşlarınca iki kez linç edilmek istendi.
Adnan Menderes göz koyduğu bir bürokrat eşi ile birlik olabilmek için o bürokratı görevle evden uzaklaştıracak görevler verdi. (bu durumu Menderes’in eşi biliyordu)
Meclisten habersiz ABD ile gizli anlaşmalar yaparak Anayasal suç işlemekten çekinmiyordu.
Ülkede bir dikta rejimi uygulanır olmuştu.
İsmet İnönü, mecliste Menderes ve bakanlara:” Bu yolda devam ederseniz, sizi ben bile kurtaramam!” Demek zorunda kaldı.
Ordu’da ki rahatsızlığı umursamayarak, kuvvet komutanlarını emekliye ayırmaya başladı.
Genel Kurmay Başkanı, Menderes’in emrinde bu yasa dışı uygulamalarda Menderes’in yanında yer almıştı.
Menderes TSK’ ya ”Ordu’yu yedek subaylarla da yönetirim.” Diyerek tehdit etti.
27 Mayıs 1960’ta Genç Subaylar yönetime el koyarak Cumhurbaşkanını, Başbakanı, Milletvekillerini tutukladılar.
DP Yargı önünde hesap verirken, 1961 Anayasasını Kurucu Meclise hazırlattılar. 
Referandum sonucu kabul edilen Anayasa gereği ile seçimlere gidilerek parlamenter demokrasiye geçildi.
1961 Anayasası ile yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ilkesi getirilerek özgürlüklerin önü açıldı.
1961 Anayasası çağdaş hukuk devletlerinde olan özgürlükler Türkiye’de de kabul edilmiş oldu.
27 Mayıs dikta rejimlerine karşı ”DİRENME HAKKI” kullanılarak yapılmış meşru bir ihtilaldır.
Tek yanlışı TSK içerisindeki darbe yanlısı bir grubun oldu bitti ile üç siyasetçiyi idam etmeleridir.
Diktatörler kendilerine hak olarak gördükleri yasa, anayasa tanımazlığına karşı, demokrasiden ve hukuktan yana olan halkın da direnme hakkı vardır.
İşledikleri suçların karşılığını bu dünyada mutlaka göreceklerdir.
Tarih onların bedelini çok ağır şekilde nasıl ödediklerini yazmıştır.
Bundan sonra da yazacaktır!

Yıldız AKALIN

 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.