24 KASIM RUHU

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Atatürk’ün 24 Kasım 1928’de Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul etmesi, Öğretmenler Günü olarak kutlanmakta. Tüm öğretmenlerimizin bu güzel ve anlamlı günü kutlu olsun. 24 Kasım çağcıllaşma, aydınlanma, ortaçağın durağan anlayışından kurtulma mücadelesidir. Millet Mekteplerinin kuruluşu Türk eğitim devriminin önemli bir aşamasıdır.

Eğitim devrimi neden gerekliydi? Bu devrimin kapsamı neydi? Bu soruları yanıtlarsak 24 Kasım ruhunun toplumsal etkilerini de görebilir, anlayabiliriz. Osmanlı döneminde dini, özel, yabancı okullarla devlet ve azınlık okulları olmak üzere beş ayrı türde okullar bulunmaktaydı. Bu okulların hepsinin eğitim anlayışları, dünyaya bakış açıları, siyasal ve toplumsal amaçları farklıydı. Bu durum toplumsal bir bölünmeyi de yaratıyordu. Kısacası eğitim cemaatleşmişti. Böyle bir eğitim anlayışıyla toplumun birliğini sağlamak da olanaksızdı. Her okul kendine göre bir eğitim anlayışını benimsemişti.

Gazeteci Ahmet Şerif bir Anadolu gezisinde Osmanlı ve azınlık okulları arasındaki farkı şöyle anlatmıştı: “İslamlar ve Türkler cahillikte ne kadar ısrarlı iseler, Hıristiyan vatandaşlar çalışmakta, gelecek için çocuklarını hazırlamakta o adar inatçı. (75. Yılında Cumhuriyet ve Eğitim Sempozyumu, TED yayınları, 1998)” Bu sözler, Osmanlı dönemi eğitiminin içler acısı durumunu ne güzel anlatmakta.

1907’de Osmanlı topraklarında 83 İngiliz, 72 Fransız, 44 Rus, 28 İtalyan, 27 Amerikan, 7 tane Alman, Avusturya ve farklı niteliklerde olmak üzere toplam 465 misyoner okulu vardı. Bu okulların hemen hemen hepsinde rahip ya da rahibeler ders vermekte. Özellikle gayrimüslimler bu okullara rağbet etmekte. Yine Müslüman çocuklarına yönelik eğitim etkinlikleri de söz konusuydu. Balkanlarda Osmanlı Devletine karşı gelişen milliyetçi hareketleriyle Ermeni Hınçak ve Taşnak partilerinin liderlerinin bu okullardan yetişmesi rastlantı olmasa gerek.

Osmanlının son dönemiyle Cumhuriyetin ilk dönemindeki ilerici, modern düşünceli aydınların, o dönemde çağdaş eğitim veren harp ve tıp okullarından çıkması bu eğitim farklılığının en önemli göstergesi sayılabilir.

3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanununun kabul edilmesiyle bu eğitim karmaşası son buldu. Öğretimin birleştirilmesiyle ulusun çağdaş bir anlayışla eğitilmesi süreci de başlamış oldu. Bu, eğitimi her türlü dinsel etkiden kurtararak bilimsel bir anlayışı egemen kılıyordu. Yabancı okulların önemli bir bölümü kapatılmış, kapatılmayanlarsa bu yeni yasaya uygun eğitim vermek zorunda kalmıştı. Yine bu kanunla yabancı okullarla azınlık okullarının dini propaganda yapması da yasaklanmıştır. Bugün “inanç özgürlüğü” adı altında misyonerlerin ülkemizde cirit atmasını anlamak olanaksız.

Osmanlı Devletinde 1729’dan 1830’a kadar yüzyıllık sürede basılan toplam kitap sayısı sadece 180’dir. Aynı dönemde Avrupa’da ise doksan bin kitap yayımlanmıştır. Yani Avrupa hızla aydınlanıp gelişirken Osmanlı yerinde sayıyordu.

Millet Mektepleri, Köy Enstitülerine giden kutlu yolun önemli bir dönemecidir. Bu dönemde batı ve Doğu klasiklerinin hızla yayımlanması ise halkımıza önemli bir kültür hizmetidir. Tercüme kitapların yayımlanması, ülkemiz topraklarındaki karanlık örtünün kaldırılmasını sağladı.

Cumhuriyet dönem ile birlikte başlayan eğitim seferberliğinde, sosyal devlet olmanın önemli katkısı vardır. Yoksul köy çocuklarının yatılı okullarda okutulması Türk Devriminin önemli bir atılımıydı. Yoksul çocuklar devlet okullarında okur, sonra da devletine ve topluma hizmette bulunurdu. Günümüzde sosyal devlet ilkesinden uzaklaştık. Yoksul çocukların çok zeki olanları cemaat okullarında ve yurtlarında. Devletin değil, cemaatin emrinde. Bir bölümü bölücü örgüte teslim edilmiş durumda. Bir kısmı ise organize suç örgütlerinde tetikçi. Çok az kısmı ise çağdaş eğitim olanaklarına sahip.

Bugün eğitimimizde öğretim birliğinden söz etmek olanaklı mıdır acaba? Ülkemizde çağdaşlık adına, halkın lehine ne varsa bir bir ortadan kaldırılmakta. Ne yazık ki eğitimde, Başöğretmen’imize yaraşır bir durumda değiliz. Ama yine de umutsuzluğa yer yok. En koyu karanlıklardan sonra en parlak güneş doğar. Bu doğal süreci kim engelleyebilir ki?

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.