23 NİSAN, SEVGİLİ ÇOCUK VE TBMM 96 YAŞINDA

ABONE OL
11:51 - 23/10/2020 11:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

23 NİSAN, SEVGİLİ ÇOCUK VE TBMM 96 YAŞINDA 
 

Sevgili Çocuk, Küçük Hanım ve Küçük Bey,

„ Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan…“

Benim sanırım ilk ezberlediğim 23 Nisan şiiri bu. Aklıma 23 Nisan deyince hemen bu iki dize geliyor.

Çok merak ediyorum. Acaba, 23 Nisan deyince senin aklına ne geliyor?

Neşe mi doluyor yoksa neşelendirmek için mi söylenmiş bu şiir bilmiyorum. Ama, duyunca içime bir bayram heyecanı sinerdi. Hala usumda öyle de duruyor.

23 Nisan Ulusal ve Egemenlik Bayramı „ çocukların gelecekte kendi kendilerini yönetebilecekleri bir dünyanın emanet edilmesini kutlamak „ aslında.

„ Bak sen büyüyeceksin ve bugün benim yaptığım işleri yarın sen yapacaksın“ deyip sorumluluk sahibi yetiştirmektir. Küçücük yaşta omuzlarına sorumluluk vermektir. Öbür yanda da çocuklar çocukluklarını yaşasın diyenler çoğunlukta elbet. Sen istediğin gibi düşün çocuk!..

Büyüklerin her dediği de bazan doğru değil…

Ama, şimdi bir büyüğün olarak sana diyeceklerim var.

 

Sevgili Çocuk,

sen bir asırlık bir ülkenin belki 5. belki de 6. kuşağısın. Erken evlenmeler olduğu için muhtemelen

6. kuşak… Senin ülkende küçücük boylarıyla, yırtık pantolonlarıyla dolaşan kardeşlerin var. Ailesine para götürmek için araba camları silen, büyük kentlerde dilenen, tuvalet önlerinde gündüzü bırak geceleri de mendil satan çocuklar var. Tabi, özel arabayla okula giden özel şoförü de olan çocuklar var. Olsun, onların arabası da kırmızı olsun. Senin de oyuncak araban olur bir gün.

İleride büyürsen sakın neden böyle diye sorma!.. Yoksa, adın kötüye çıkar.

Senin ülkende çocukların çoğu sokaklarda. Benim yaşadığım Almanya’ da hiç bir çocuğu okul saatlerinde sokaklarda göremezsin. Çocukları yine çalışırken göremezsin. Tüm çocuklar 16 yaşına kadar okula gitmek zorunda… Ailesi bakamıyorsa devlet koruması altındadır.

***

Senin doğduğun ülkede sınav çocukları yetiştiriyorlar.

Öğren, demiyorlar. Düşün, demiyorlar. Yarış atı yetiştiriyorlar. Yetiştiriyorlar da ne oluyor?

65 ülke arasında yine matematikte 44. sıradasın.

Okuduğunu anlatmada 42. sıradasın.

Fen Bilgisinde 43. sıradasın.

Yıllardır İngilizce diye diye tüm okullarda öğretilmesine karşın yabancı dil bilenlerin oranı hala yüzde 9′ larda.

Üniversite mezunları sadece yüzde 12.

Neden acaba? Çünkü, eğitime harcanan bütçe yüzde 2′ lerde.

Kültürümüz ölüyor diye bağır bağır bağıranlara kızmamak gerekli. Çünkü; kültüre ayrılan bütçe de yüzde 3…

***

Bir Katarlının ortalama kişi başı yıllık geliri 88. 559 Dolar. Bir Lüksemburglunun 81. 383 Dolar. Senin ülken 65. sırada ve kişi başına 13.464 Dolar.

Çok zenginin yaşadığı ülkende yoksul bir kişiye bu para yeter de artar aslında.

Ama, bu ortalama ne yazık ki… Ülkende zor bela yaşayan insanların neden taşı toprağı diye İstanbul’ a koşmasının nedeni hep yoksulluk.

***

Senin ülkende atalarımız Altaylar’ dan geldi diye öğünen çoktur. Oklarını az kalsın uzaya kadar atacaklardı da uzayı bilmiyorlardı.

Bütün bu övünmelerle büyütülüyorsun.

Ama, gerçek hala dünyada en cahil on ülkesinden biriymişiz.

Hoş… İnsanın ya da ülkenin kendi kendisiyle övünmesi güzel ama gerçekler bir o kadar da Meksika kırmızı biberi gibi ağız yakıcı.

Övünmeye o kadar muhtacız ki; kendi kendimizi öve öve yermeyi unuttuk. Yerenleri de; düşman ve satılmış ilan ediyoruz. Övünme de yerinme de kötüdür.

Onun için gözlerini iyi aç çocuğum!.. Sen sen ol…Kendini bil …Başkalarını da bil.

Bu övünmeyle çok kişi milletvekili oldu, bakan, mevki sahibi oldu. Hala kendilerini öve öve bitiremiyorlar. Onlar da Allah’ın kulu devletten aldıkları maaşla ve paralarla iş yapıyorlar ama „ Biz şunu yaptık biz bunu yaptık „ diye övünmekten yerlerine oturamıyorlar. Oysa „ Kendini bilen insan kendini övmez. Seni başkaları takdir etsin. „ derdi annem.

Sen sen ol çocuk! Seni başkaları takdir etsin. Yoksa, aciz duruma düşersin. Bu zaten senin görevin. Çiftçi yaptığı işle kendini bağır bağır anlatıyor mu hiç?..

***

İnsan önce mesleğini mi sevmeli, yoksa vatanını mı?

Bizde herkes vatanını sever önce.

Bizim ülkenin yüzde 80′ i meslek sahibi değilmiş.

Sen sen ol…Önce bir meslek öğren !..

Meslek altın bileziktir, diye boşuna söylememiş büyüklerimiz. 

Terzilik, bir meslektir. Berberlik, doktorluk bir meslektir. Meslek, üretim demektir. Ama, bakanlık bir meslek değildir. Bunu unutma!..

Sakın meslek sahibi olmadan mevki sahibi olmayı düşünme!.. Mevkinin arkasına sığınıp ona buna övünme. Yoksa mazoşist derler sonra ülkene laf getirirsin. Sana da kimse saygı duymaz. Hokkabaz gibi atıp tutacağına, hep mütevazi ve alçak gönüllü ol. Sana bu maaşı veren devlet. Halkın parasıyla halka kendini övme.

“ Salla başını al maaşını !.. Devletin malı deniz, yemeyen keriz “ anlayışında da sakın olma!..

 

Evet, insan önce mesleğini mi sevmeli, yoksa vatanını mı? Vatan sevgisi meslek değildir. Sen önce meslek öğren, çalış, üret. Zaten, emek verirsen evine de, toprağına da, vatanına sahip çıkarsın.

***

Ülkende ansiklopedilere sokacak insanlar yetiştir. Tarihinin kavgasıyla millet gider uzaya biz kalırız yaya. Yaya kalmakta iyidir aslında. Bundan bile ders çıkar ve çevreye yararlı ol!. Toprağına, ağacına, hayvanlarına; kısaca doğaya sahip çık hiç olmazsa.

Çevre konusunda da dünyaya örnek olabilirsin. Her olaya bir sebep olan vardır. Olayları sosyolojik olarak neden ve sonuç ilişkilerine göre bak!..

***

Küçük Bey, bu sözlerim şimdi sana:

„ Senin ataların yedi ecdadın böyle savaştı. “ diyenlere de, „ atıp durma „ de…

„ Şehitler ölmez, vatan bölünmez! „ diyen 4. kuşak ağabey ve ablalarına da kızma küçük bey.

Çünkü,

“Bir Türk önce askerdir”, “Bir Türk önce verilen emri yerine getirir” ile büyütüldüler. Oysa, şimdi senin ülkende de askerlik bile paraya bindi. Parası olmayan yoksul halk çocuğu gidiyor askere. Parası olan bastırıyor parayı yapıyor askerliğini.

Avrupa ülkelerinde ise; askerlik yok artık. Paralı askerler var.

Ama, “ ben silaha karşıyım. Barış yanlısıyım “ diye yaşlılara ya da diğer sosyal alanlarda maaşını alarak insanlara yardım edebilirsin.

Ne yapsınlar söyleyene değil, söyletene bak. Türk’ e Türk ajitasyonuyla kendi kendimize gaz veriyoruz. Büyük amcaların „ Türk’ ün Türk’ ten başka dostu yoktur! „ derken seni başka komşularına düşman yetiştirmelerine de izin verme. Tabi, yine bir sorunun olduğunda onunla yanacaksın onunla paylaşacaksın derdini… Çözüm üretmeyen bakan amcalarına da zaten hep böyle söyleyenler gerekli… Vatan bölmek o kadar kolay mı? Bölünse, Avrupalılar bölünür. Bak, onlar bile Avrupa Birliği’nde buluşuyorlar. Senin, benim gibi ülkeleri de bölünsünler, küçülsünler diye bekliyorlar.

Küçük Hanım şimdi sözlerim sana:

2014’ te 142 ülke arasında 125. sırada yer alan Türkiye,

2015’ te 145 ülke arasında 130. sırada yer alıyor.

En ileri ülkeler de İzlanda, Norveç, Finlandiya, İsveç… Daha bu ülkelerden bazıları seçme ve seçilme hakkını almadan senin ülkende kadına Atatürk, 1933 yılında köy muhtarı olarak seçilen kadına, 5 Aralık 1934 yılında da anayasada seçme ve seçilme hakkı tanıdı. Mecliste bizden daha sonra seçme ve seçilme hakkı olan ülkelerde kadınlar yarı yarıya meclislerde. Ama, senin ülkende “ kadın bakan “ sayısını söylemiyorum. Hepsi “ erkek bakan “ .

Dünyada bakanlar arasında kadın temsilinde 139. sırada yer alıyormuş Türkiye.

***

2008 yılından bu yana çocuk tacizinde ve tecavüzde yüzde 400 artış varmış. Bunları sana yazmayayım. İçin kararır dünyadan korkarsın Küçük Hanım… Soğursun insanlardan. Annen ve baban kesin soruyordur kendine. Bu dünyaya çocuk getirmek suç mu, diye… Ama, çocuklara ve kadınlara bu kötülüğü yapanlar da insanlar. Üstelik çoluk çocuğu olan insanlar…Aman buraları okuma Küçük Hanım!..

***

Bir de kanayan bir yaramız var ülkende. Çocuk gelinler…

181. bini aşmış çocuk gelinlerin sayısı…

Nedir çocuk gelin?..

Yaşı 17′ den küçük olan küçük hanımlar, genç kızların evlendirilmesidir. Üstelik, nikah falan olmadan kızlarını babaların başlık parası uğruna satmasıdır. Türk Medeni Kanunu’ na göre evlilik yaşı 17 yaşını bitirmeye bağlıdır. Çocuk Hakları Sözleşmesi’ nde 18 yaşına kadar olan insanlar çocuktur. Ama, senin ülkende senin hemcinslerine bu kanunlar uygulanmamaktadır.

***

Çocuklara cinsel istismarlar var. Ama, bu bölümü anneniz ya da babanız size 16 yaşından sonra okusun. Bundan 6 yıl önce 15 yaşında özürlü erkek çocuğa Bilecik’ te 30 kişinin tecavüzü, Karaman’ da tecavüzünü hiç unutmam. Kayseri’ de 19 mağdur çocuğa cinsel istismarlar daha yoğun olarak artık gazetelerde. Son olarak 45 çocuğa cinsel istismar diye yazdı gazeteler. Sonra 10 çocuk diye davası görülen Karaman’ da bir Ensar olayı var. Çok kötü biliyorum. Bütün bunlar sizi ürkek, insanlara güvensiz yapıyor ama ülkenin gerçekleri bunlar.

***

Gelelim din konusuna:

Senin ülkende doğan tüm çocuğun hanesine Müslüman diye yazılırdı. Oysa, Kur’an-ı Kerim’ de insanların Müslüman olarak doğduğuna dair bir ayet-i Kerima yoktur. Nereden mi biliyorum? Ben 5. kuşaktan bir medrese hocasının torunuyum. Dedem de Kur’ an’ ı Kerim’ i ezbere bilen hocalardan biriydi. Ama, bana önce tarih öğretti hocam. O derdi. “ İnsan, sonradan Müslüman olur. Tüm çocukların kaderini anneleri, babaları ve doğdukları coğrafya belirler. “ derdi. Dini, öğrenmek istiyorsan öğren. Dinleri öğren. Din öğrenmek için tarih ve kültür gerekli. Keşke, imamlarımız içinde namaz kıldıkları camilerin mimarlarını, kaç yılında ve nasıl yapıldığını da bilselerdi. Keşke, tüm Sunniler bir Cem törenine katılsalar. Keşke, bir kilisede ayin nasıl oluyor görseler.

Biz okullarda öğrencileri camilere götürüyoruz, tanıtıyoruz. Ama, Sunni öğrenciler kiliseye gitmiyorlar artık.

Geçmişte Almanya’ da cami olmadığı için bir bayram namazını dedelerinin Köln’ de Dom Kilise’sinde kıldıklarını öğrenseler, giderlerdi sanırım.

***

Bugün senin ülkende din yerine dinden korku öğretiliyor. Sana bir örnek vereceğim. Katolik din dersi öğretmen arkadaşım anlatmıştı bana. Ortaçağ döneminde papazlar Yahudi olarak doğduğu kabul edilen İsa’ nın sünnetiyle ilgili yıllarca kavga etmişler ve kiliseler bu yüzden ayrılmış.

Sorun da; Hz. İsa, göğe uçunca sünnetinde kesilen et parçasının onunla birlikte göğe uçup uçmamasıymış… Bir kilise uçmuştur, bir kilise yerde kalmıştır, bir kilise de kesilen et parçası İsa’ dan ayrıldığından dolayı peygambere ait değildir, diye fikir ayrılıklarından kaynaklanmış.

Şimdi, papazlar buna gülüp geçiyorlar. Biz de; din hala bu tartışmalarda. Din, zaten tartışılmaz!. Tabu, hala senin ülkende.

***

Son olarak, senin doğduğun ülkede bir de Kürt, Türk, Ermeni tartışması sürüp gidiyor. Ne kadar renk, o kadar zenginlik. Ne kadar dil, o kadar kültür. İnsanların ortak bir çoğunluk dili de olması gerekli anlaşmaları için. Ama, herkesin anadili ana sütü gibi tatlı. Yine, değişik inançlar var. Alevi’siyle, Sünni’siyle ve diğer değişik din ve etnik azınlıklarla güzel ve zengin Türkiye. Onların yokluğu Türkiye’de yoksulluk demektir. Kimse kimseden ne fazla ne az. Orası sadece Türk’ ün değil; Kürt, Ermeni, Rum etnik kökenli herkesin yüzyıllardır toprağı. Onlara da sahip çık çocuk…

***
Bir de son söz: Dünyanın hiç bir ülkesinde çocuk bayramı yok. Atatürk, bu günü çocuklara armağan etmiş. Ve, artık dünya çocuklarıyla birlikte kutlanır bir bayram haline gelmiş. Yurt dışında da evrensel çocuk bayramı olarak kutlanıyor. Yabancı çocuklar da çağrılıyor ve birlikte dans edip, şarkılar söylüyorlar.

Halkın kendi kendisini yöneten bir cumhuriyet olan demokrasiyi bugün Avrupa ülkeleri de benimsemiş. Hatta, İngiltere’ de ve bazı batı ülkelerinde saraylar, kral ve kraliçeler hala etkilerini koruyorlar. Senin ülkende padişahlıktan geçilmiş ama bazı kültürler korunamamış ve bazı hasarlar gördü bu Cumhuriyet. Yine, korumak ve demokrasiyi geliştirmek senin elinde. Tek kurtuluş hep demokrasi…

Atatürk düşmanlığının da çıktığı bu günlerde; Atatürk’ ten ileri ne yaptınız, diye sormak senin görevin. 1945 yılında Almanya 6 milyon Yahudi’yi yok ederken biz de Atatürk Devrimleri yapılmıştı. Ben de bugün bir kadın olarak okuyup meslek sahibi olduysam ve kızımı da bu şekilde yetiştirdiysem bunu Atatürk Devrimlerine borçluyum.

Biliyorum çok öğüt verdim. Ama, işte bu büyükler hep böyle. Kendi yapamadıklarını hep böyle öğütlerler.

Mektubuma son verirken seni sevgiyle kucaklıyorum çocuk.

 

Nazlı Özdemir

23 Nisan 2016

 

Not: Sana bir şiir, bir kısa öykü ve bir de iki şarkı armağanım var. İyi okumalar, iyi dinlemeler!..

 

Atatürk ve Çocuk Çoban

Atatürk, Antalya’ ya gidiyordu. O sırada İtalyan diktatörü Benito Mussolini abuk sabuk nutuklarında, Türkiye’ yi de hedef alıyordu.
Yolda mola verildiği bir sırada, uzaktan bir türkü sesi Atatürk’ ün ilgisini çekmişti. Etrafı aradılar, türküyü bir çoban söylüyordu. Çobanı getirmeleri için emir verdi, getirdiler. Çocuk yaşını henüz geçmiş bir genç çoban.
Atatürk:
– Türküyü sen mi söylüyorsun diye sordu.
Çoban:
– Evet, deyince
– Sesin çok güzel, okuman da fenâ değil. Burada da söyle de dinleyelim.
Genç çoban nazlanmadan, yadırgamadan başladı: Demirciler demir döğer tunç olur…

Türkü bitmişti. Atatürk ellerini çırptı ve alkışladı ve yüksek sesle:
– Biis… biis, diye bağırdı.
Genç çoban bundan hiçbir şey anlamamıştı. Atatürk izah etti:
– Biis demek, beğendik, bir daha söyle, tekrar et demektir.
Çoban türküyü tekrarladı. O zaman Atatürk cebinden bir elli lira çıkardı çobana verdi. Çoban, paraya baktı ve memnun bir tavırla:
– Biis… biis diye bağırdı.
Atatürk, bu zeki hareket ve cevap karşısında o kadar memnun oldu ki, bir elli liralık daha çıkarıp verdi ve yanındakilere:
– İmkân olsaydı da, Musolini şu sahneyi görseydi ve cevabı işitseydi, hangi millete nutuk söylediğini anlardı.

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı resmi internet sitesinden alıntıdır.

***

 

ÇOCUKLAR KARDEŞ OLDU MU?

Daha bir ballanır uyku
Çocuklar kardeş oldu mu
Barışır artık kurt kuzu
Çocuklar kardeş oldu mu.

Düşler denizine doğru
Mutluluk bir yelken açar
Her yürek bir altın pınar
Çocuklar kardeş oldu mu.

Daha bir ışıldar akarsu
Çocuklar kardeş oldu mu
Kucaklaşır batıyla doğu
Çocuklar kardeş oldu mu.

Ne açlık kalır ne korku
Korudaki fidanlar gibi
Sevip sevip birbirini
Çocuklar kardeş oldu mu.
Tahsin SARAÇ
***

Bir bilgi olsun sana: Dünyaca ünlü piyanist ve bestecimiz Fazıl Say “Çocuklar İçin” bir albüm çıkarmış. Çocuklar için eğitici ve eğlenceli albümde her eserin öyküsü önce anlatılıyor ve eserlerin mini öykülerine yer veriliyor. Her öykünün ardından solo piyano eserleri yer alıyor.

Şarkı 1:

Şiir: Ahmet Kutsi Tecer
Beste: Münir Ceyhan

Seslendiren: Münir Ceyhan Çocuk Korosu

Orda bir köy var, uzakta,
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.

Buradan dinleyebilirsin: https://www.youtube.com/watch?v=lWTFt7pxV2Y

Şarkı II:

Bugün 23 Nisan

Neşe doluyor insan…

sanki her tarafta var bir düğün.
çünkü, en şerefli en mutlu gün.
bugün yirmi üç nisan,
hep neşeyle doluyor insan.

işte, bugün bir meclis kuruldu,
sonra hemen padişah kovuldu.
bugün yirmi üç nisan,
hep neşeyle doluyor insan.

bugün, Atatürk’ten bir armağan,
yoksa, tutsak olurduk sen inan.
bugün yirmi üç nisan,
hep neşeyle doluyor insan.

https://www.youtube.com/watch?v=thUX2-hnviI
 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.