23 NİSAN 1920’DEN BU GÜNLERE

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Şartlar gerçekten umut kırıcı idi.
Anadolu İnsanının yıllar süren savaşlarda takatı tükenmiş, bitmişti.
Balkan savaşlarında ağır kayıplar veren ordu perişan ve yılgındı.
Halk savaşmak istemiyordu.

Alman Mareşal Moltke:
”Öyle köyler vardı ki, içinde genç, çalışabilir kimse kalmamıştı. Köylerde halk dağlara kaçıyordu. Peşlerinden köpekler salınarak kovalanıyorlardı. Yakalananlar, çoğu zaman çocuklar ve sakatlar uzun iplere sıralama bağlanmış ve elleri bağlı olarak getiriliyorlardı.”
Kasa bomboştur. Osmanlı borçlarını ödeyemez durumdadır.
Duyun-u Umumiye vergilere el koymuştur.
Balkan Ülkelerinin bile saldırılarından korunmak için güçlü bir devletle ittifak kurup saltanatı korumak derdindeydiler.
Osmanlı Devleti, Dünya Savaşının öncesinde her bakımdan iflas etmişti.
İngiltere ve Fransa Türk Ordusunu küçümserler. Almanya bile Türkleri işe yaramaz sayarlar.
İktidarı ele geçiren Enver ve arkadaşları başlayan Dünya savaşını fırsat bilerek Almanlarla birlikte savaşa katılmayı, kaybedilen bazı toprakları geri almak isteğindeydiler.
İstanbul’daki Alman ve Avusturya Büyük Büyükelçileri, Türklerin yük olacağını bildirirler.
Ancak, Ege Denizinde İngiliz Donanmasından kaçıp Çanakkale boğazından Marmara’ya sığınan üç Alman savaş gemileri Enver Paşa ve Deniz Bakanı Cemal Paşanın gizli emriyle Karadeniz’e açılır ve Rus donanmasına saldırı başlatılır.*1
Çarlık Rusya’sı Osmanlıya savaş ilan etti.
Savaşın getireceği sonucun öngörüsünden uzak maceracı ittihatçıların, umarı kalmamış bir hanedanın ortaklığında bir oldu-bittiyle karanlık bir hedefe sürüklenmiş olduk.
Doğuda Çarlık Rusya ve Ermeni saldırılarına, Batıda İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Afrika’da ve Arap çöllerinde her cephede Mustafa Kemal’in dediği gibi anlamsız bir savaşa girdik.
Anadolu’da asırlardır birlikte yaşadığımız azınlıkların, Afrika’da ve Arap yarımadasındaki din kardeşi bellediğimiz hainlerin ihanetleri sonucu, elimizde kalan son asker gücümüzü de yok ettik.
Halifeliği İslam dünyasının desteğini alınması için savunanlar, Yemen’de, Hicaz’da, Kuveyt’te gece uykuda katlettiği Türk Askerinin kesik başını İngilizlere satanların yere göğe sığdıramadığımız Müslüman Araplardan başkası değildi.
İslam’ı, Kâbe’yi korumak için canlarını ortaya koyan Türk’ü sırtından vuran, çöl üzerine çizilen sınırları belirleyen Haçlı İngiliz’e biat eden şerifler, emirler ne İslam’ı ne de Kâbe’yi düşünecek erdemden yoksundular.
Onlar sadece kendi çıkarlarını düşünerek insanlığını, imanını satılığa çıkarmış hainlerden başkaları değildir.
(Yıllar sonra Kâbe’yi, korumak için savaşan Atatürk’ün kabrini ziyaret etmeyecek kadar Türk’e hıncı olan Arap bedevilerinin hediyeleri için otellerinde kıyama giden cumhurbaşkanlarını bu ulus asla unutmayacaktır.)*2
Enver Paşa’nın Ruslara karşı başlattığı zamansız savaş Sarıkamış’ta 90 bin askerimizin soğuktan, tifo ve dizanteriden ölmesi ile hüsranla bitti. Saldırı için ilkbaharı beklemesi önerilerini dinlemeyen Enver Paşa, soğuk kış koşullarına göre hazırlanmamış orduyu göz göre göre ölüme sürüklemiş, sonra orduyu bırakarak İstanbul’a dönmüştür.
Bu yenilginin sonucunda Ruslar ve onlara destek veren Ermeniler Van, Muş ve Bitlis’e girdiler.
Doğu egemenliğimizden koparılmış oldu.
Çanakkale’de son gücünü ortaya koyan Türk askeri, her bakımdan katbekat üstün İtilaf Devletlerine karşı verdiği onur savaşı tarih sayfalarına ”Çanakkale Geçilmez!” olarak geçti.
Çanakkale savaşına katılan 700 bin askerin oluşturduğu Türk Ordusu 190 bin şehit ve yaralı vermişlerdir. Dünya Mustafa Kemal’i Çanakkale Savaşındaki başarısıyla tanıdı.
Alman Ordularının yenilgiyi kabul etmesiyle, Osmanlı’da yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldı.
Mondros Ateşkes sözleşmesiyle Osmanlı teslim olmuş, orduları terhis edilmiş, Galip Devletler Trakya’yı, Anadolu’yu işgal etmeye başladılar.
Daha sonra Sevr Anlaşması ile Osmanlı Devletinin hâkimiyetine son vererek, Türk adını tarihten silmeyi dayattılar.
Türk’ün umudu tükenmişti.
Trakya ve başta İzmir ve Batı Anadolu Yunanistan işgal edildi, Doğu Anadolu da Rusya korumasında Ermeni Devleti, Karadeniz Bölgesinde Pontus Rum Devleti kurulması kararlaştırıldı.
Anadolu insanı canı derdine düşmüştü. Bağımsızlığı kimse istemiyordu. Halk bütün bu feleketin sorumlusu olarak İttihatçıları sorumlu tutuyorlardı.
Aydınlar ve Osmanlı ileri gelenleri İngiliz, Fransız ya da ABD mandasının tek kurtuluş yolu olduğuna inanıyorlardı.
Eşraf İşgal Güçlerine kollarını açmış, onları bir kurtarıcı olarak görüyorlardı.
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal’in çalışmalarından hoşnut olamayan İngilizler Padişah Vahdettin’den onu geri çağırmasını istediler.
Mustafa Kemal, ordudaki görevinden istifa ederek Erzurum, Sivas Kongrelerini zor şartlarda gerçekleştirir.
Amasya Genelgesi Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasının ilanıdır.
Fakat toplantıları, kongreleri yapacak para yoktur. Halk Kuvay-ı Milliyecilerle ilişkiden korkmaktadırlar.
O günleri Yakup Kadri şöyle anlatır:
”Anadolu… Düşmana akıl öğreten müftülerin, düşmana yol gösteren köy ağalarının, her gelen yağmacıyla bir olup komşusunun malını talan eden kasaba eşrafının, asker kaçağını koynunda saklayan zinacı kadınların, frengiden burnu çökmüş sahte sofuların, cami avlusunda oğlan kovalayan softaların türediği yer burasıdır.”
İzmir’in işgali, işgal ordularının ve desteğindeki azınlıkların başlattıkları zulüm ve tecavüzler bile ancak yöresel savunmalarla geçiştirmek isteniyordu.
Milli bir ordunun kurulması, yöresel değil, tüm ülkeyi kapsayan savunmayı kabul ettirmek kolay olmadı. Masum insanların katledilmesi, işgalcilerin kalıcı olarak geldiklerini, amaçlarının Türklüğü ortadan kaldırmak olduğunu anlayanların Kuvay-ı Milliye’de birleşmenin tek kurtuluş olduğunu anlamaları sonucu Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin toplanması gerçekleştirildi.
İşgal güçleriyle, Yunan ordusuyla savaşmanın günah olduğunu, bu uğurda ölenlerin şehit sayılmayacağının fetvasını verecek kadar kişilikleri yanında inançlarını bile teslim eden şeyhülislamların, halifelerin kaygısı ülke değil kendi gelecekleriydi.
İşte Kurtuluş Savaşı bu zorlukların kıskacında başladı.
Zafere en çok inananların lideri, öncüsü asrın dâhisi kabul edilen Mustafa Kemal Atatürk’tü.
19 Mayıs 1919 başlayan kutsal isyan, 23 Nisan 1920’de son Türk Devletinin temellerini attığı bir ulusun yeniden yaratılma mucizesidir.
23 Nisan’da Meclisin açılması ve Kurtuluş Savaşının başlaması rastlantılara bağlı bir kurgu öyküsü gibi sunulması, o kutsal isyanı başlatanlara büyük bir haksızlık olur.
Hangi zor koşulların, hangi olmazların, hangi olanaksızlıkların, hangi umutsuzlukların küllerinden parlayan kıvılcımı alev topuna çevirmesi bir mucizenin inanılması güç gerçeğidir.
Bu kıvılcımı yaratan Mustafa Kemal, birlikte yola çıkan yoldaşlarının bile inanamadığı bir düşü gerçekleştiren inançlı bir önderdir.
Adına dışımızdaki tarihçilerin dediği ”Türk Mucizesi” tarihte belki de hiçbir ulusun alt edemeyeceği zorlukları, olamazları olura çeviren gücün, inancın adıdır.
23 Nisan 1920’lerden arta kalan, pusuda bekleyen mandacıların ve bugünlerin puslu durumundan yararlanmak isteyenlerin varlığı gittikçe artmaktadır.
İşbirlikçiler; medyasıyla, bürokratıyla, tarikatçılarıyla ve hele 23 Nisan 1920’lerin başlattığı demokrasinin nimetlerinden yararlanarak ülke yönetimine gelen siyasetçilerin aymaz, maceracı, inkârcı tutumlarıyla Türkiye 1920’lerin öncesine getirilme noktasına sürüklenmektedir.
Aydınlar, yurtseverler Malta yerine Silivri’de tutsak edilmişlerdir.
Ulusal Bayramları yasaklayarak nerelere ulaşmak istediklerinin bilincindeyiz.
Hangi koşullarda olursa olsun ”Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz.” Olmayacaktır!
23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı kutlu olsun!

Yıldız AKALIN

Not:*1- Bu savaş gemilerinin Almanların oldu-bittiye getirerek Türklerden habersiz Rus limanlarını bombalama yalanını Prof. Hikmet Bayur’un açıkladığı belgelerle ortaya çıkardı. Aslında bu işin Enver ve Cemal Paşaların buyruklarıyla yapıldığı kanıtlanmıştır.
*2-2007 yılında Türkiye’ye gelen Suudi Kralı Anıtkabire hiç gelmediği halde, Türkiye >Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Gül, temayüllere aykırı olmasına rağmen onun ayağına giderek kendisine verilen hediyeleri gizlemiştir.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.