10 KASIM 2008

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Her On Kasım’da genellikle basmakalıp sözlerle Atatürk’ü anarak bugünlere geldik. Atatürk’ün ölümünün üzerinden tam 70 yıl geçti. 1938’den bu yana dünyada neler oldu, ne değişimler yaşandı, insanlık nereden nereye geldi, düşününce zamanın farkına varmadan neler geçirmiş olduğumuzu anlıyoruz.

Mustafa Kemal’in önderliğinde yapılan ve yok olduğu sanılan bir ulusun küllerinden yeniden yükselişi demek olan Kurtuluş Savaşı’nın ardından tüm ezilmiş uluslara örnek olabilecek bir dizi devrimle dönüşen yeni Türk toplumu ortaya çıktı. Çok kısa bir zaman dilimine sığdırılan, ancak tarihte muazzam olarak nitelendirilebilecek bu olaylar dizisi çok da eski değil aslında. Son Kurtuluş Savaşı gazisini daha bu yıl yitirdik. Yani bu gelişmelerin başından bugüne değin bir insan ömrü kadar zaman geçmiş. Her türlü karşı devrimci çabaya karşın anlamı ve etkisi bugüne kadar yaşayan ve bundan böyle de yaşatılacak Türk devrimi her şeyden önce yurttaşı olduğumuz devletin varoluşu ve varlığını sürdürmesi ile ilgilidir. O nedenle Atatürk ve Türkiye konuları bu devletin yurttaşı olan veya kendisini Türkiye ile özdeşleştiren herkesi doğrudan ilgilendiriyor.

Bir diğer nokta da, yukarıda kısaca değindiğim gibi Türk ulus-devletinin ömrünün artık dolduğuna ve farklı bir devlet yapısına geçilmesi gerektiğini yılmadan usanmadan yineleyen karşı devrimci görüşün, kendisini olabildiğince özgürlükçü olarak takdim etmesine karşın aslında yetmiş yıl önce yaşamını yitiren Mustafa Kemal Atatürk’ün beyninin ve yüreğinin derinliklerinde yeşerttiği demokrasi bilincinin çok uzağında olduğu gerçeğidir. Seksen beş yıl önce Cumhuriyet’i kuran ve sadece on beş yıl o Cumhuriyetin başkanlığını yapan Atatürk, koşullar elvermediği halde daha demokratik bir düzene geçme çabalarını yinelemiştir. Onu da bırakın, en olumsuz koşullarda bile kongrelerin ve meclisin dediğine uymayı ulusal mücadelenin başarısı için en önemli koşul olarak görmüştür. Yunan ordusunun toplarının sesi Ankara’dan duyulmaya başladığında bile TBMM düzenli toplanmış, hatta Mustafa Kemal’e muhalif grup rahatlıkla görüşlerini meclis çatısı altında dile getirebilmiştir.

Şimdi moda Atatürk’e, ona ait olmayan nitelikler yakıştırmaktır. Birileri bundan kişisel çıkar umuyor olabilir, malum devir maddiyat devridir. Fakat tüm bu çabalar Atatürk’ün gerçek kimliğini, ulus kurucu dehasını ve sarsılmadan yaşayan ilke ve düşüncelerini ortadan kaldırmaya yetmez, aksine O’nun çizgisine olan bağlılığı daha da pekiştirmektedir.
Unutmamamız gereken bir şey var: İkinci Dünya Savaşı öncesi Avrupası’nda asker kökenli olmayan bir takım soytarılar ülkelerinin başına zorla geçerek sırtlarına giydikleri üniformalarla kendi uluslarına ve başka ülkelerin halklarına zulüm uygularken tarihin gördüğü dört büyük komutandan biri olan Mustafa Kemal Atatürk askeri üniformasını çoktan çıkarmış olarak sivil yönetim tarzıyla toplumunu sivilleştirmeye çabalıyordu. Şimdi kalkıp tarih bilgisi ve bilinç yoksunu bazı bezirgânlar bunun tersini iddia edip bir de değişik güç odaklarından destek gördü diye gün gibi açık bu gerçeklik ortadan kalkmayacaktır.

Eski On Kasımlarda Atatürk’ü basmakalıp biçimde anar ve yasa bürünürdük. Günümüzde ölümünün yetmişinci yılında neredeyse hakaretlere varan haksız eleştirilere karşı Atatürk’e ve Türkiye Cumhuriyeti’ne olan inancımızı ve bilincimiz tazelememiz gerekiyor. Nerede yaşarsak yaşayalım, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı ile kendimizi özdeşleştirdiğimiz her yerde ortak duygu ve düşünceler birliğimizin harcı olsun. İster Türkiye’de, isterse de dünyanın herhangi bir yerinde…

İyi haftalar

Dr. O. Can Ünver

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.