KÖY ENSTİTÜLERİ ÜZERİNE DÜŞÜNMEK

ABONE OL
00:12 - 18/04/2022 00:12
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

KÖY ENSTİTÜLERİ konusuna ve gerçeğine kısaca bir bakacak olursak bugüne yönelik düşünebilmeliyiz:

Çok değerli birçok insan bu konuda çok derin ve geniş bilgilere sahipler.

Konunun uzmanı olan çok değerli bilim adamları vardır.
KÖY ENSTİTÜLERİ içerisinden gelen ve bu konuda çok emek harcayan aile bireyleri vardır.
Binlerce yurttaşımız da KÖY ENSTİTÜLERİ konusunda çok duyarlı ve saygılıdır.
Her yıl 17 nisan anma gününde fotoğraflar ve kutlama sözleri ile takdir ve hatırlamalar dile getiriliyor.
Genelde artık yaşlanma döneminde bulunan insanlarımızın geçmişi anmaları, beğenmeleri, gurur duymaları yeterli midir?
Niye bizim ilerici demokrat, yurtsever insanlarımız güçlerini, birleştirerek yeniden bir “KÖY ENSTİTÜSÜ” kuramıyor?

Dünya eğitim tarihinin tek ve en başarılı uygarlık örneği, kalkınma modeli olan böylesine özenilmesi gereken bir KÖY ENSTİTÜLERİ modelini neden “yeniden” yaşama geçiremiyoruz.

KÖY ENSTİTÜLERİ fikri ve modeli, çalışma sistemi, eğitim anlayışı ve de eğitim programı”” açıkça ve de düzgünce anlatılmalıdır.

Sanki üzerimizdeki ağır bir örtü “akıl” kullanarak çözüme gidebilmemize engel olmaktadır.

Günümüzde ne yazık ki her yerde sahte gündemler ve işlerle uğraşılmaktadır.
En çok önem vermemiz gereken ne olmalıdır?

İnsani aklı geliştirip, sosyal ve kültürel olgularla işleyerek, sorunlara en akılcı çözüm yollarını bulabilmeliyiz.

Çağdaş ve uygar olabilmek için, bilimde ve teknikte ilerleyebilmek için bu bir ön koşuldur.

Devlet olarak milli eğitime yeniden sahip çıkmamız gerekmektedir.

Bunun içerisinde de Köy Enstitüleri yeniden ele alınmalı ve uygulamaya yönelinmelidir.

Türkiye’nin yeniden kalınabilmesi için eğitimde ve üretimde güçlenmesi gereklidir.

Özel bir girişim ve mali güçle, devlet ille de yardım etmeyecekse, KÖY ENSTİTÜLERİ’nin ana fikri ve modeli temel alınarak bir “kurumlaşma” gerçekleştirilebilir mi?

İlk adım olarak belki de bir “vakıf” yolu ile de girişimde bulunulabilir mi?

Bu konuyu araştırabilecek, uzman çok sayıda kişinin olabileceğini düşünüyorum.

Yasal tüm olanaklar vardır.

Eğer sorun maddi güç ise o da bulunamaz mı?

Tüm ülkede aranılınca bulunacak birçok arazi vardır. Onların bu yolla da değerlendirilmesi olasıdır.

Tüm ülkede şu an “milli maarif” yerine daha çok özel okullar modeli yayılmakta ve de kabul görmektedir. Paralı, özel okullar ne yazık ki, her yere yayılmışlardır. Eğitimde birlik ve eşitlik kalmıştır.

KÖY ENSTİTÜLERİ konusu hiç bir siyasi partiye ve de gruba da bağlanmadan sadece kendi “fikri ve ameli” özellikleriyle tanıtılmalıdır.

Geliştirilen ve olgunlaştıran bir girişim olarak ülkenin her kesimine yayılmalıdır, tanıtılmalıdır diye düşünemez miyiz?

“Yaa, ben zaten biliyorum” demek hiç de yetmez sanıyorum.

Yeniden ve en içten incelenmeli ve günümüze uygun sağlam bir “yol” seçilerek yaşama geçirilebilmelidir.

Bu konuda emek ve mesai harcamış olan herkese, KÖY ENSTİTÜLERİ içerisinde yaşamış olan her bir insanımıza saygılarımı sunuyorum.
Vefat edenlere de Allah’tan rahmet diliyorum.
Çözüm yolları ve modelleri olarak uygulamaya alınmış örnekler de vardır tabii ki…

ASIL ANA MODEL ise bir Türk Eğitim Modeli olan KÖY ENSTİTÜSÜ modeli olmalıdır.

Bildiğimiz gibi KÖY ENSTİTÜLERİNİN FİKİR BABASI ATATÜRK´TÜR.
Kurtuluş Savaşı’ndan zaferle çıkılmış ve yeni bir devlet kurulmuştu

Ama o zamanlar okur-yazar oranı yüzde 6 belki de 7 kadardı ancak.
Köylülerin durumu çok perişan idi.
1930’lu yıllarda hem okul sayısı çok azdı hem de yeni harflerle çağdaş eğitim yapacak öğretmen sayısı yok denilecek kadar azdı.

Kırk bin kadar köy vardı ve bunların otuz bininde öğretmen yoktu.

Çözüm ne olmalı idi?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulması ile birlikte başlayan atılımlar, devrimler ve tüm yenilik hareketleri ve milli yatırımlar fikir, destek ve gayret olarak gücünü Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten alır.

TÜRK AYDINLANMASI da onun fikir ve emekleriyle oluşmuştur.

Onun ülkenin durumunu gören gerçekçi bakış açısıyla kendinde olan “vizyon”a aktardığı temel ilkeler ile ortaya çıkmış bir fikir-düşünce ve eğitim modelidir.

Hem köyün ve köylünün kalkınmasını ve bu yolla da ülkenin kalkınmasını hedeflemiştir.

3 Mart 1924’te gerçekleştirilen Öğretim Birliği Yasası ile Eğitimde Birlik İlkesi ve modeli kabul edilmiştir: **Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu (Kabul Tarihi : 3/3/1340) *Bu kanun şu an da yürürlüktedir.

1 Kasım 1928’de yapılan harf devrimi ile çağdaş ve Türk diline en yatkın ve kolay olacak olan yeni harfler kabul edilmiş ve Türk milli eğitiminde yerini almıştır.

Çözümün ilk adımı, “Köy Eğitmen Kursları” uygulaması olacaktı.

Böylece TÜRK eğitim devriminin üçüncü atılımı olarak bu yolda bir çalışmaya girişilecekti.

Nüfusunun nerede ise tamamı yoksul köylerden ve köylülerden oluşan o zamanların yeni TÜRKİYE’si için bir sosyal ve ekonomik tabanlı, teknik, kültürel ve sanatla, zanaatle içselleştirilmiş bir “eğitim modeli” düşünülmüştür.

Bu yaygın bir eğitim modeli olacak ve ayni anda ülkenin birçok yerinde uygulanabilecek, bozkırlar yeşertilecek ve on binlerce yoksul köylü çocuğu için yepyeni “aydınlık” bir gelecek sağlanılacak idi.

Ülkenin her bir yanında örgün bir ağ sistemi içinde iyi ahlaklı, becerikli, kültür ve sanatta, dünya edebiyatında, pozitif bilimlerde… yetiştirilmiş kuşaklar oluşacaktı.

Bu tanımlama ise yeterli görülmeyecek ayni zamanda tam bir paralellik içerisinde “kendi sorunlarını kendilerinin çözebileceği” el zanaatları ve planlamacılık ile birlikte bazı meslekler de öğretilecekti.

Bu hedeflenen eğitim modeli bir “iş eğitimi” modeli idi.

Yaparak, yaşayarak, yerinde iş içinde öğrenilirken ayrıca onu tamamlayan teorik bilgiler de eşin olarak paralelinde verilmekte idi.
Her yönleriyle olgun ve donanımlı fikri hür imanı tam, yetenekli kuşaklar yetiştirilecekti.

Bu önder gençli tam bir yurtseverlik ruhuyla ülkenin en yoksul ve en kıyıda kalmış köylerine bile gidecek, özellikle böyle köylere gönderilecek ve köyleri, o köylüleri aydınlatarak, okulu ile köy halkı ile tarım ve hayvancılığı ile, yeni köy mimarisi ve küçük meslekleri ile birleştirerek yepyeni ve öz güveni yüksek, karnı doyabilen, üretken köylüler, yeni kuşaklar oluşturulacaktı.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ ten kaynaklanan vizyon ve görüşlerin yaşama geçirilmesi, gerçekleştirilmesi ne yazık ki onun sağlığında olamayacaktı.

Türk devriminin gerçekleşmesinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hep yanında olan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un oluşturduğu projeye inandı ve onlara destek oldu.

17 Nisan 1940’ta bir yasa çıkarıldı ve TÜRKİYE’nin yapısına ve kalkınma modeline en uygun olacak olan eğitim atılımı uygulamaya geçirildi. (***)

Köy Enstitülerinin mimarlarından olan o dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel “köye devrimci düşüncenin adamını göndermeyi isteriz.” diye açıklıyordu.

Devrimci düşüncenin uygulamasındaki kişi bunu “nasıl” başaracaktı?

İsmail Hakkı Tonguç kısaca şunu ön görüyordu:

– “Köylüye bir şey öğretebilmek için ondan birçok şey öğrenmek gerekir. Köylüyü anlayabilmek, duyabilmek için onunla kucak kucağa, nefes nefese gelmek lazımdır….”

Köy Enstitülerinden yetişecek öğrencilerin niteliği yeni TÜRKİYE DEVLETİ MODELİ ile eş değerlilik taşımalıydı:

Öz güveni yüksek, laik, eleştirel düşünen, akıl yolunu geliştirebilmiş, çözüm yollarını arayıp bulabilecek yurt sever ve fedakar bir kuşak yetişiyordu.

KÖY ENSTİTÜLERİNİN öğrencileri köylerden geliyordu, eğitimdeki modelin bir özelliği de karma eğitim idi.

Köyün sadece erkek çocukları değil, kız çocukları da eğitim şansına kavuşturulmuştu.

Böylece köydeki ailelerin hem annesi hem de babası, çocukları ile birlikte kalkındırılacaktı…

Onlara her konuda yardımcı olabilecek donanımlarıyla yetiştirilip, hazırlanan öğrenciler gittikleri köylerde köyü ve köylüyü aydınlatacak, kalkındıracaktı.

Üretim artırılacak, köy bir refah toplumuna dönüştürülecekti….

Bu düşüncelerle kurulan KÖY ENSTİTÜLERİ tüm yurda yayıldı.

21 yerde böylesine bir ileri TÜRK modeli olan Köy Enstitüsü kuruldu ve 20 bin kadar genç yetiştirildi.

Daha da çok gencimiz gerekli idi ülkenin kalkınmasına yarayacak…

Daha en az on beş yıl kadar devam etmeli örgün bir yapı kazanılmalı idi.

Ülkenin daha en az kırk bin kadar böyle iyi yetişmiş gençlere gereksinimi vardı.

Ama buna izin verilmedi… Türk köylüsünün aydınlanmasından, kalkınmasından korktular.

Demokratik bir yola giriyoruz derken bir de bakıldı ki KÖY ENSTİTÜLERİ yasaklandı.

Türk eğitim modelinin ilerlemesi ve geliştirilmesi yarıda kesildi.

Çeşitli söylentiler yaratılarak, Türk köyünün ve köylüsünün kalkınmasının önüne geçildi.

Sonra da “İlköğretmen Okulları” yaygınlaştırıldı ve bu yol ile öğretmen yetiştirmeye çalışıldı.

Çok cılız ve donanımı yeterli olmayan bu okullar KÖY ENSTİTÜLERİ ile karşılaşılamayacak bir model oldu.

Son yıllarda ise bizim de mezun olduğumuz “İlköğretmen Okulları” yakın zamanda değiştirildi ve liseleştirme yoluna gidildi.

Günümüzde her bir Türk yurttaşının KÖY ENSTİTÜLERİ gerçeğini tanıması ve iyi öğrenerek onu değerlendirmesi gerekir.

İnanıyorum ki “yeniden” bir TÜRK kalkınmasına gereksinim duyulan bu zor günlerde bu bizlere çok “iyi bir ışık” olacaktır.

Üreten Türkiye, kalkınan Türkiye, dışarıya bağımlılığı olmayan, tarımda ve hayvancılıkta kendine yeten bir Türkiye, doğal kaynaklarına, yer altı ve yer üstü kaynaklarına kendi sahip çıkan bir TÜRKİYE için en önemli varlık ise “insan kaynağı”mız olacaktır.

Kalkınan köylüler ile köyden kentlere göç önlenilecektir. Üreten, kalkınan, çağdaş köyler yaşama geçirilecektir. Kentlerin sorunları azaltılacaktır.

Köylü akılcı olacak, “çağdaş ve uygarlaşma yolunda” ilerleyerek “ulusal tarımı ve hayvancılığı” yaratacaktır.

Türk köyleri “yaşanılabilecek yerler” olacak ve dünya gelişmiş ülkeler çizgisinde yerini alacaktır.

Köyde tarım, hayvancılık, arıcılık… başta olmak üzere yapılacak üretimler ile Türk halkının kalkınmasına katkıda bulunulacak ve bu tür ürünlerin yurt dışından alınması engellenecektir.
Türkiye özellikle şu son yılların, günümüzün ağır ekonomik ve toplumsal sorunlarının altında ezilip gittikçe yoksullaşırken yurdunu seven ve kalkınmasını isteyen herkesin iyi ve doğru değerlere inanması, kendi özgün modellerimizi yaratabileceğimize güvenmesi gerekmektedir..

Günlük kuru sohbetlerin, çekişme ve boş tartışmaların dışına çıkıp, araştıran, çağdaş ve uygar yurttaşlar olma yolunu seçebilmeliyiz.

Yeniden seçmemiz ve üzerinde çalışmamız gereken doğru ve kurtarıcı yol Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık yoludur.

Ulusal bağımsızlığımızı korurken, yurtta ve dünyada barış ilkesine yeniden ve de özellikle bu son günlerin sıkıntılarına karşı bilinçle sarılmalıyız.

Kalkınmanın ve çağdaş, demokratik bir hukuk devleti olmanın istenmesi yanı sıra bir refah tolumu olmayı da istemeliyiz.

Türkiye neden aydınlık ve kalkınan, gelişmiş bir ülke olmasın?

Toprağı ile yer altı ve yer üstü doğal kaynakları ile, coğrafi ve stratejik konumu ile Türkiye çok önemlidir.

İnsan kaynaklarını da en iyi bir eğitimden, ulusal eğitimden, eğitimde birlik ilkesinden, çağdaş yöntemlerle geliştirilen eğitim ile en üst düzeye çıkarabiliriz.

Bu bağlamda yeniden bir Türk kalkınması modeli olan Köy Enstitüleri üzerinde, onun temel ilkeleri ve yöntemleri üzerinde durulmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine ve kalkınma modeline temelden yeniden dönebilmek gerekmektedir.

Eğitimde Birlik Yasası acilen uygulanmalıdır.

Üreten Türkiye, kalkınan Türkiye, çağdaş ve uygar Türkiye, eşitlikçi ve adil bir Türkiye istenildiğinde her şeyden önce yine üretimde ve eğitimde eleştirel düşünmeye ve çabalamaya hazır olmalıyız.
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür, bilinçli ve özgüvenli bir yurttaş olabilmek için…

Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 17.04.2022

 * https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.3.430.pdf

** https://tr.wikipedia.org/wiki/Tevh%C3%AEd-i_Tedr%C3%AEs%C3%A2t_Kanunu

***17 Nisan 1940 Çarşamba ile 17 Nisan 2022 Pazar arası: 29.950 gün. Tam 82 yıl olmuş!

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.