KOLAY MIYDI?

ABONE OL
23:58 - 01/12/2020 23:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bir vatan yaratmak kolay mıydı? O vatanı korumak, kollamak sevmek…

Bu vatanı yaratanı, düşman çizmesi altında ezilenleri kurtaranı anlamak…?

O kadar kolay mıydı? Ecdat emaneti vatanı korumak için gözünü karartarak ölüme koşmak, ölümü kabullenmek…

Bu kadar kolay mıydı tüm sevdiklerini geride bırakıp gitmek? Gözü yaşlı anaları, bacıları, çocukları eşleri bırakıp göğsünü kurşunlara siper etmek…

Kolay değildi elbet… Üzerinde bir ateşten gömlek, karşında düşmanın ölüm kusan topları, bir avuç kuru üzüm bir katı somunla karnını doyurup vatan müdafaasında ölmek…

Karda, yağmurda, çamurda siperleri korumak, ölenlerle yan yana günlerce savaşmak…

Kolay mıydı? Yedi düveli mağlup etmek, düşmanı kovmak; yaraları ve yanıkları sarmak, tımar etmek, erkeksiz kalmış tarlaları yeniden sürmek, okumuş olanları cephelerde ölmüş, doktorsuz, öğretmensiz, mimarsız, mühendissiz kalmış bir milleti yeniden eğitmek… Eksikleri tamamlamayı planlamak…

Anadolu’yu hasta hali ile dolaşmak, karda-kışta vatandaşla buluşmak. Dert dinlemek, devrimleri gerçekleştirmeye çalışmak. Cehaletle mücadele etmek, bağnazlığı yok etmek için ölümü göze almak…

Kolay mıydı bir sabah uyanamayacağını bile, bile hiçbir tehlikeye aldırmadan düşmanları ile, işbirlikçilerle, vatan hainleri ile mücadele etmek,  sadece milletinin değil, bütün dünyanın saygısını kazanmak…

***

Şimdi daha iyi anlıyorum 10 kasım 1938 de  niçin ağlamıştı bütün Türkiye?

Niçin üzülmüştü onu savaş meydanlarında yenemeyenler, savaş meydanlarında yalnız bırakanlar… Milletin meclisinde desteklemeyip arkasından iş çevirenler…

Oysa, yendiği düşmanlar bile övgüler sıralamıştı ardından…

Düşünüyorum da; doğmak, çocuk olmak, genç olmak, yetişkin olmak… Bu kadar tatlı ve güzel bir süreçte büyük olmak. Dünyanın tadını çıkartmak var iken, göğsündeki saatin hayatını kurtaracağını bilmeden mermilerin önüne atılmak kolay mıydı?

Kimden mi bahsediyorum? Atatürk’ten elbet…

Bugün onu karalayanlar, heykellerine saldıranlar, yaptıklarını yok sayanlar, sinsi bir biçimde ismini ülkeden yok etmeye çalışanlar… Yapacak daha iyi bir işleri olmadığı için “Bir düşman yarat, senin gibi düşünenler etrafında buluşsun” diye uğraşanlar…

Bugün başka bir savaşın önlerinde belirdiğini, önce hasta edip, sonra hasta adamı yok etmeye çalışan Türk ve Türkiye düşmanlarının ince planlar yaptığını göremeyenler… Bir asırdır bu topraklarda gözü olanların “Su uyur, düşman uyumaz…” diyerek hareketlendiğini unutanlar…

Yazık size yazık… Anadolu son Türk toprağıdır. Türk kelimesinden hoşlanmasanız bile bu ülkeyi bitirme planlarınız tutmayacaktır. Eğer bir lider ölümünden sonra bu kadar çok seviliyor ve anılıyorsa bir nedeni vardır.  Kötülük yapmayı bir kenara bırakın da oturup onun neler yaptığını anlamaya çalışın. Yapacak o kadar çok iş varken? Anlatacak o kadar doğru var iken, Savaşacak bu kadar kötülük ve yurdu saran bunca düşman var iken kendi sonunuzu hazırladığınızı nasıl göremezsiniz?

Atatürk’ü ve Türkiye’nin gerçek hedeflerini anlamak için kurtuluş savaşı öncesi ve sonrasına dönmek, neler olup bittiğini satır, satır incelemek, anlamak gerekir. Dost kimdir, düşman kimdir bilmek gerekir. Bilmek içinde araştırıp öğrenmek ve kendinden sonrakilere öğretmek gerekir…

İktidarı ele geçirip, sadece kişisel egoları tatmin etmeye çalışmayı kendinize hedef yaparsanız bu millet sizi sevmez.  Kişisel ikbal hesapları içinde olmak, şahsi menfaatini düşünmek beşikteki bebenin sütünü, eşikteki ninenin lapasını çalmak demektir.

***

Eğer bir bilebilseydi insanoğlu varlığının nedenini… Neden Türk vatanında doğduğunu ve bu kimliği aldığını?

Ömrünün ne kadar kısa olduğunu görebilseydi… Ne kadar kutlu bir görev için gönderildiğini anlardı.  Çocuklarımızı daha iyi şartlarda yetiştirmek için  çabaladığımızı, rahat etmeye  değil;  çile çekmeye geldiğimizi, sefa sürmeye değil; yüzlerce yıldır cefamızın sürdüğünü, tek dayanağımızın vatanımız ve birbirimize duyduğumuz sevgi olduğunu, her sevginin, her  gülücüğün bir ömre bedel olduğunu anlardı.

İktidar sahipleri “Adem oğlu” olduklarını, geldikleri görevin fakir-ül hademe’lik yapmak olduğunu… Tek mutluluğun sadık yari kara toprağın bağrına düştüğünde, arkasından göğe yükselecek hıçkırıklar ve iyi insandı sözleri olduğunu bir akıl etseler…

Her an toprağın sevgisi ile büyüyüp sarmalandığımızı, onun verdikleri ile doyduğumuzu, onu her olumsuz davranışımız ile kirletmeye devam ettiğimizi, dünyayı çöplüğe çevirdiğimizi, beton yapılar ile onu terk ettiğimizi fark edebilseler…

Top mermileri, denizlerin derinliğine dökülen çöpler ile, füze denemelerinin olumsuz sonuçlarının verdiği zararlar,  en büyük yarimizi yaralamaya, su kaynaklarını kirletmeye, havasını solunamaz hale getirmeye, doğayı yok etmeye, bize bırakılan ve bin bir güçlük ile elde ettiğimiz doğal medeniyetimizi bitirmeye aday…

***

Ne Atatürk ilkeleri,

Ne demokrasi kuralları,

Ne de insanlık duyguları,

Üç kuruşluk çıkar için gücü elinde bulunduranların umurunda değil.

Ama bu işler o kadar kolay değil… İşlerin başına değil sonuna bakmak lazım.

Korkarım dünya kendine yapılan kötülüklerin hesabını sormaya başladı.

Eh,  bu kadar rahatsız edersek olacağı bu…

Görelim bakalım nereye kadar dayanacağız, bundan sonra nasıl yaşayacağız?

Kolay gelsin.

Taner Tümerdirim

[email protected]

 

(2 Aralık 1922 Atatürk’ün vatandaşlık haklarından yoksun bırakılmak maksadını güden kanun tasarısının teklif edilmesi ve 1930’da Harp okulunda öğrenciler ile buluşması)

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.