KARA KASIM KERVANI…

ABONE OL
11:32 - 23/10/2020 11:32
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Kasım aylarını ve Kasımpatlarını oldum olası sevmem.

Bana hep ölümü, ölüp gidenleri hatırlatır…

Benim için sisli-puslu güneşsiz günlerin; beyaz kışa gebe bir sürecin, sonsuz gibi yağan yağmurların, sel baskınlarının, çocukluğumda Zonguldak’ta yaşarken şahit olduğum al bayrağa sarılmış sıra, sıra madenci cenazelerinin anılarını canlandırır.

Önceleri 10 Kasımların hüznünü yaşardık… Kasımpatları ile süslenen Atatürk çerçeveleri, kısa pantolonlu izcilik günlerimizde heykel gibi durduğumuz meşale nöbetlerinin izi kalmıştır bizde…

Aradan yıllar geçti.  Önce dedem, sonra babam ve birçok sevdiğimiz derken; kırk iki yıllık bir beraberlikten sonra sevgili hayat arkadaşım katıldı “Kara Kasım kervanı”na… Daha yeni toparlanmış, yeni-yeni kendimize gelmiş iken…  Şimdilerde zorla sürüklediğimiz ne yaşamın tadı kaldı ne de damağımızın…

Hoş,

Biliriz elbette, her şeyin bir sonu vardır. Her yaşanmışlık arkasında bir yaşanmamışlığa gebedir.  Ancak gönlümüz sevdiklerimizin teker-teker bizden ayrılmasını kabullenemiyor işte. Ötesinde ne olduğunu bilmediğimiz sadece inanç sistemine dayanan bir teselli ile avunmaya çalışıyoruz. Yaşam, para-pul, mal-mülk, adalet ve adaletsizlik sonuçlanmadan anlamını yitiriveriyor.

Manevi dünyada sevdiklerimizle buluşmaktan, haksızlık edenlerle hesaplaşmaktan, işlediğimiz günahlardan ötürü cezalandırılmaktan bahsetmeleri bile içimizdeki acıları azaltmaya, sabrımızı çoğaltmaya yetmiyor. Çünkü yaşam günlük alışkanlıkları ve akışkanlıkları ile devam ediyor…

Hayat; bana haksızlık edenlerin, yanlış yapanların sonlarını gösterecek kadar cömert davrandığı için pek öteki tarafa bir şey kalmadığına; yapanın cezasını bu dünyada çektiğini görmeme fırsat verdi. Bunun adına da İlahi adalet diyorlar. Evren; kendi düzeni içinde bizi bir amaç için yarattığı gibi, koca değirmende sap ile samanını da kendisi ayıklıyor…

***

Bir evde Ana öldü mü pek çok şeyde ölürmüş. Bilemiyor insan.

Düzen sona eriyor, sevgi acıya dönüşüp; ocak tütmez oluyor.  Bir zamanlar evinizden çıkmayanlar kapınızın zilini çalmıyorlar.  Aç mıdır-tok mudur? diye kimse sormuyor. Bir süre sonra yalnızlığı, kimsesizliği, boş bir eve dönmenin acısını hissetmeye başlıyorsunuz. Her köşede bir anısı bulunan eve sığamaz oluyorsunuz.

En fenası da, gece uykularında yanınızda birinin yokluğunu hissediyor, bazen bilinçsizce sesleniyorsunuz. Boş odalarda yankılanan sesiniz karşılık bulmuyor. Hani evin annesinin çocuklar ile bir yere gitmiş olduğunda ki gibi bir yalnızlık olmuyor. Dönüş sevincini ve hasretini yaşayamayacağınızı düşünüyorsunuz…

Canın acıdığında “ne oldu?” diye soran kalmamıştır artık. Dertleşeceğin, konuşacağın, gelecekle ilgili hayaller kuracağın, birlikte gitmeyi hayal ettiğin emekli gezileri, tatiller, bir lokma tuz ve ekmeği bölüşmenin heyecanı yoktur şimdi.

Hele bir müddet geçti mi türbe gibi çocukların ziyaret etmesini beklersiniz. Telefonun çalmasını… Ara sıra kapıdan uğramalarını özlersiniz. Yalnızlığınızı paylaşacak, anıları yaşatacak, teselli bulacak işler yaratırsınız kendinize… İşin kötüsü, düne kadar komşu olanlar siz bahçede gülü budarken eşinizin rakibi oluverirler.  Merakla süzerler sizi… Alenen evlenmeyi düşünüp-düşünmediğinizi sormaya başlarlar.

Acınızı hafifletmek için uzaklaşmak ister, çeşitli bahaneler ile yollara vurursunuz kendinizi. Teselli bulmak için, unutmak için, kabullenmek için, yaraya tuz basmak için… Nereye giderseniz gidin, kimi ziyaret ederseniz edin, sizinle birlikte seyahat eder acınız, eksiğiniz…

Anlaşılamayan bir güç girer devreye… Unutmanız, her şeye yeniden başlamanız gerektiği ile ilgili iç sesiniz konuşmaya başlar.

Her şeye yeniden başlamak için karar verdiğiniz bir süreçte hayatınızı yönetmeye kalkanlar beliriverir etrafınızda.  Akıl vermeler, yaşamınızı düzenlemeye çalışanlar belirir bu da sizi akılsız yerine koydukları için gücünüze gider.

Bunların bazıları kendi hayallerini sizin üzerinizden gerçekleştirmeye çalışan arkadaşlarınızdır.  Bazıları akrabalarınız…  Kimi erken der, kimisi geç. Evlenmeniz veya evlenmemeniz gerektiği hakkında vaazlar verirler.  Hatta yerli-yabancı adaylar önerilir… Yabancısı vatandaşlık peşindedir,  yerlisi kendisine kalacak üç kuruş emekli maaşında…

Siz acınızı hafifletecek bir sevginin peşine düşmüşsünüzdür.

Sizinle ayni acıları yaşamış, konuşabileceğiniz ortak konuları olan birini ararsınız hep… Hayatınızı yeniden düzene sokmak için kendi seçiminizi yapmanız gerekir. Güzellik, gençlik, para-pul ikinci plandadır şimdi…  Kalan ömrü huzurla paylaşmaktır tüm istenen.  Ne kadar zor olsa da acıları geride bırakmaktır…

Böyle bir karar aldığınızda sanmayın ki hayatınızda her şey güllük gülistanlık olacaktır …

Türk toplumu henüz kendi evrimleşmesini tamamlayamadığı için eşini kaybeden kadının evlenmesi hoş görülmez de, erkeğin hemen başını bağlamaya çalışırlar. Dul kadının kızının ya da oğlunun yanında yaşaması usuldendir.  Erkeklerin ise böyle bir şansı yoktur. Gündeme geldiğinde yaprak dökümü önce çocuklar da başlar… Hele kız evladınız varsa yandınız. Kimseyi anasının yerine koyamaz. Aile fotoğrafında boşalan bir köşeye sığdıramaz… Bu zor süreçte oğlunuzun tutumu bir farklıdır.  Hayatınıza kimin girip çıktığına pek aldırmaz.  Ne de olsa “Erkektir der” …

Günümüz hayat şartlarında ekonomik pencereden bakar herkes bu tür olaylara…

Toplumun size sunduğu çözüm basittir. “Bir oda ver, yanında yaşasın,  torunlara baksın. Emekli maaşı da var. Size destek olsun”

Böyle bir yaşamı kabullenmek mi zordur? Zorlanmış olmak mı?

Kabullenmediğinizde önce onlar -ne kadar severlerse sevsinler- uzaklaşırlar hayatınızdan. Akrabalar zaten yoktur bu süreçte…

Yaptığınız onca şey sis perdesine bürünür.  Sizde yazılan mektuplar, gönderilen resimler, posta kartları, güzel sözler, güzel günler birer anı oluverir.  Albümün kapağını açtığınızda üzüntü veren, “Biz bunları sahiden yaşadık mı?” diye sorguladığınız fotoğraflar kalır.

En iyisi ortak resimleri, kitapları, hatıra eşyalarını, yaşanmış anıları kurcalamamaktır. Onları ya bir sahafın insafına ya da yarın ne yapacakları belli olmayan çocuklarınıza bırakmalısınız.

Miras bırakacak bir şeyiniz yoksa zaten işiniz daha da kolaydır.

Evlenmeye karar verdiğinizde aile meclisi kimi uygun görürse onunla evlenmeniz caizdir.

Bu zinciri kırarsanız dışlanmaya mahküm olursunuz.

***

Onun için hayatta her şeyin bir sonu vardır.

Baba olmanın da, evlat olarak kalabilmenin de, sevgili olmanın da, arkadaş olmanın da… Bazı şeyleri zorla veya katlanarak sürdürmek, istenmeyeni beğenmiş gibi yapmak veya durumu kabul etmek, size olsa- olsa mutsuzluk getirir ve hayatınızı kısaltır.

Böyle olaylarda ölümün acımasızlığına şahit olmuş kişinin, kendi ayakları üzerinde durarak;  kendi doğruları ile yaşam yürüyüşlerine devam etmesi,  yanında yer alacağı yol arkadaşını kendisinin seçmesi en doğru olanıdır.

Acıların insanları olgunlaştırdığı doğrudur. Ancak bazılarında bu olgunluk bencillik ve çıkarcılık haline dönüşmemelidir.

40 yıllık bir yaşanmışlık olsa da, ölümden sonra devam eden süreçte, yeni bir yol arkadaşına her zaman ihtiyacınız olacaktır. Zamanı boşa harcamamak, daha önce olduğu gibi insanlara faydalı olacak uğraşlara devam etmek zorunda olduğunuzu sık-sık hatırlamalısınız.

Tıpkı elma ağacı gibi… Elmayı kendi yiyemese de, insanlara sunarak faydalı olmaya devam eder.

Unutmayın, gelecek dediğimiz şey bugündür. Yarın “Belki” vardır.

Yarın varsa yeni bir gündür ve her şey günü-gününe yaşanmalıdır.

Saygınız ve sevginiz Kara Kasım’larda bol olsun.

 

Taner Tümerdirim

[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.