İYİMSERLER

ABONE OL
22:47 - 07/10/2022 22:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İyimser, her şeyin iyi tarafını gören insan anlamına gelir. İyimser insan olayları iyi gözle görür, kötü şey düşünmez.

Bu durum insana karar vermede cesaret verir. İşte böyle bir cesaretle altmış yıllarında konuk işçiler Almanya’ya geldi. Yüzme bilmeyen insanların denize atlamalarına benziyordu. İlk nesil işçiler arasında cesur ve güçlü kadınlar da vardı.

Çoğu okuma yazma bile bilmiyordu, Türkiye’de şehir hayatı deneyimi yoktu. Ülke içinde göç edenler de şehir hayatına intibak etmeden Almanya’ya işçi olarak gelmişlerdi.

Makalemin başlığını Gün Tank’ın İyimserler kitabından aldım. Gün, 1974 yılında Berlin’de dünyaya geldi. Yazar, moderatör, kültür etkinlikleri düzenliyor. Berlin-Schöneberg ilçesi Belediye’de özürlü insanlar dairesi görevlisi. İkinci nesil olarak annesi merkezli, ilk nesil hakkında yazdığı bu belgesel roman çok ses getiriyor.

2015 – 2021 yıllarında Berlin Eyalet Kültür Edebiyat dairesinden Die Optimistinnen, Roman unserer Mütter kitabı için burs aldı. İlk romanı olduğuna göre, devamı gelecek demektir.

Sessiz ilk neslin sesi olan ikinci nesil çok güzel kitaplar yazıyorlar. Fakat bu kitabı diğerlerinden ayıran çok önemli bir fark var. İşçi olarak gelen, Federal Almanya Parlamentosu’nda Sol Parti’den milletvekilliğine kadar yükselen bir kadının, annenin hikâyesi.

Alman basın, medya siyaseti konuk işçiler hakkında yıllarca negatif konuştular. Kendilerine hiç söz hakkı verilmedi. Her iki ülkede acıma duygusu ile anıldı.

1960 yılında Berlin duvarı yapılmadan önce Yugoslavya, İspanya, İtalya, Yunanistan daha sonra Cezayir, Tunus’tan konuk işçiler geldi. 1961 yılında Türkiye ile işçi anlaşması yapılmıştı.

İkinci Paylaşım Savaşı 1945 yılında sona erdi. Konuk işçilerin savaştan sonra Almanya’da yıkılan ülkeyi tekrar inşa etme sorumluluk ve görevleri vardı. Bu arada birçok Alman bu işçiler sayesinde işçi başı, usta ve şef olarak basamak basamak yükselme imkânı buldular.

Kitabın Almanca yazılmasını çok önemli buldum. Çünkü çoğunluk topluma hitap etmesi, ülkenin tarihinde boş kalan bir zaman dilimini tamamlıyor. Yok sayılan ilk neslin çocukları çok sesli koro gibi yazıyor ve konuşuyorlar.

Romanın mutlaka Türkçe ’ye çevrilmesi lâzım. Bu Yaz 2022 Türkiye’de tatilini geçiren Avrupalı Türkler iyi intiba ile dönmediler. Çoğu turist deyince ecnebiler sayılıyor, onlara iyi davranılıyor. Avrupalı Türklere karşı Türkiye’de bir kıskançlık ve düşmanca tutumlar yaşanıyor.

Üçüncü ve gelecek nesiller için iyi netice vermez. Bu nedenle Türkiye’de seferberlik gibi bir etkinlik yapılmalı. Çoğunluk toplum bilgilendirilmeli. Tarih bugünü anlamayı sağlar, geleceği aydınlatır.

Berlin’de bir dernek çabalarıyla Türkiye Cumhuriyeti Yurt dışı Türkler Dairesi tarafından İstanbul’da sadece bir erkek işçi anı heykeli yapıldığını duydum. Sosyal medyada eleştirim çok geç kaldı. Kadın işçiler anavatanda da yok sayılıyor.

Yazarın annesini tanıyanlar romanın sonunu biliyor, ama romanda hikâye sona ermiyor. O halde devamı gelecek demektir.

Nour anne İstanbul’da birçok kadınla birlikte, at pazarı gibi sağlık kontrolünden sonra 1972 yılında Batı Almanya’ya gelir.

Büyük şehir hayatından sonra, bir köyde Wurz/Oberpfalz porselen fabrikasında çok zor şartlar altında çalışmaya başlar. İşçilerin kaldığı yurt odaları çok dardır. Öyle ki birisi kalkıp giyinene kadar, öteki yatağında beklemek zorundadır. Yemek pişirmek için bile bir ocak yoktur.

Köyde yaşayan Alman kadınların çoğu uzun etekli, başörtülü dolaşıyorlardı.

Porselen inşası esnasında çıkan tozların akciğerde hasar yapma tehlikesi var. Fabrika eskidir, 1925 yılında yirmi iki yaşında ölen Margarete Koyungözü adlı kadının mezarı başında dinlediği hikâyesi Nour anneyi duygulandırır. Ondan aldığı cesaret ve enerjiyle işçi hakları için mücadele eder. Yurtta kadınlar arasındaki dayanışma, iş birliği sayesinde ömür boyu sürecek dostluklar kurulur. Sendikadan destek alırlar.

Haftada iki saat Almanca dersi iş saatinde verilir. Böylece çeşitli ülkelerden gelen hanım işçiler kendi aralarında ortak dil Almanca ile anlaşmaya başlarlar.

1990 yılında iki Almanya’nın birleşmesinden sonra, Alman kökenli Doğu Avrupa’dan gelenlere iş yerlerinde iş saatlerinde Almanca dersi veriliyordu. Onlar mücadele etmeden bütün işçi haklarını elde ettikleri gibi, gelir gelmez Alman vatandaşlığı verildi.

İşçi başı, şef hepsi erkeklerden oluşuyor. İlk konuk işçi protesto, grev öncüsü Nour Hanım, sözleşme bir yıllık (1972) olduğu halde işini kaybeder. İşini kaybeden yurtta oturma hakkını da kaybeder.

Berlin’e gelişi, başarması, evlenmesi ve çocukları, İstanbul’da geçirdikleri Yaz tatilleri, kısacası öykünün tamamını okuyucular romanda bulacaklar.

Taşlı, zahmetli yolda yardım edecek en önemli konu kız çocuklarını okutmaya dayanıyor.

Nour annenin ailesi ileri görüşlü bir aile. Kızlarına güvenip yirmi iki yaşında yalnız yurt dışına gönderiyor. Nour Türkiye’de liseyi bitirmiş, postanede memur olarak çalışıyordu. Temel tahsili elinde anahtar olunca, evli çocuk sahibi olsa da üniversite kapısı açıktır. Fotoğrafta öğretmen babasından aldığı okuma alışkanlığı, kitap sevgisi görülüyor.

Konuk işçilerden bahsedilince hep erkeklerin aileyi geçindirdiği, yalnız onların Türkiye’de ailelerine para gönderdiği düşünülür.

Halbuki kadınlar da ailelerine para gönderdiler, böylece ülkeyi döviz havaleleriyle krizlerde dar boğazdan kurtardılar. Evli olan kadınlar eşlerini sonradan Almanya’ya getirdiler.

Yetmiş yıllarında Batı Almanya’da sadece üç Alman kadından biri çalışıyordu. Ev bulmak bugünden daha zordu. Savaşta terk edilmiş, tuvaletleri dışarda daireler bile çok pahalıydı. Yurtlarda işçiler aldıkları maaşın hemen hemen yarısını kiraya veriyorlardı. Buna rağmen işçiler yeme ve yaşamlarından kısarak ailelerine para gönderiyorlardı.

Sevgili okuyucularım, Rusya-Ukrayna savaş ve etkileri tüm Avrupa’da gelecek korkusu veriyor. Biraz soluk, nefes almak için bu başarı öyküsü ruh sağlığına iyi gelir. Bu romanı okuyarak konuk işçilerin tarihini anlamış olursunuz. İlk nesilden hayatta olan ve Almanca bilenler okursa, çocuklarımızla gurur duyar, geleceğe umutla bakarlar. Aynı zamanda gelecek nesillere iyi örnekler gösterilmiş olur.

Bu satırları yazarken önümde Sabahat Atlı’dan aldığım bir davetiye var. Berlin Eyalet Meclisi Milletvekili, SPD Berlin- Spandau ilçesinde vatandaşlık bürosu açıyor. O da ikinci nesil.

Her türlü zorluğa rağmen, güneşli günler göreceğiz.

Sağlıkla kalın!

 

İlter Gözkaya-Holzhey

Berlin, 06.10.2022

eMail: [email protected]

 

Kaynak ve tavsiye kitap:

Gün Tank, Die Optimistinnen, Roman unserer Mütter, Fischer Verlag,

ISBN: 978-3-10-397136-1

www.fischerverlage.de

 

Laura Cwiertnia, Die Vergessenen, ZEIT-Magazin Nr.18, S.23-25 vom 28.04.2022, Titelfoto: Hanna Lenz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.