İNSAN, NEFRETLE DOLU NASIL YAŞAR?

ABONE OL
23:48 - 22/05/2023 23:48
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Aylardır toplumumuzun bir kesimine nefret yüklendi. Bu nefreti ne kamyonlar ne tren katarları çeker. Bu nefret, insan yüreğine sığmaz. Sığsa da insanda ne yürek bırakır ne de us. Usu da çürütüp yok eder yüreği de.

İnsanda düşünce ve duygu birliktedir. Duygu, düşüncenin önüne geçerse usçuluk adım adım yok olup gider. Duygular, türlü türlüdür. Sevgi de nefret de bir duygu. Sevgi ve saygının yerine nefreti koyarsan insan olma özelliğin giderek yok olur. Nefret yüklü bir insan yüreği, iyimserliği unutur. Sürekli kötümser ve karamsar olmaya yol açar nefret. Önce düşman gördüklerinden nefret edersin. Sonra çember genişler. Kendisi gibi duyup düşünmeyen herkesi düşman olarak görür. Bir süre sonra şüphecilik başlar kişide. Artık nefretin yarattığı kötümserlik öylesine her yanını sarmıştır ki yaşadığı toplumdan ve yerleşim yerinden, en yakınlarından, doğadan, yaşamaktan nefret eder. Öyle ki herkes, her şey kötüdür. Çevresinde ve hatta dünyada iyi , güzel, olumlu olan hiçbir şey yoktur ona göre. Bu derin bir tinsel ve sosyal sayrılık durumu…

Son yıllarda ne yazık ki ülkemiz insanları iki ayrı kampa ayrıldı siyasal olarak. Daha önce benzer örneklerini gördük bu ayrışmayı, türlü adlar altında. Ayrışma, giderek düşmanlaşmaya yol açtı. Özellikle emperyalist oyun kurucularının etkisi ve basın-yayın organlarının kışkırtmasıyla derin bir düşmanlığın tohumları ekildi kardeşliğin güçlü olduğu ülke topraklarımıza. Tıpkı Irak, Suriye, Yemen, Afganistan, Libya, Ruanda ve birçok ülkede olduğu gibi. Önce ülkeyi yöneten liderler, diktatör olarak gösteriliyor. Sonrasında da ne denli kötülük varsa o lidere yükleniyor. Yapılan eleştiri değil, keşke olsa… Hep aynı suçlamalar, yinelenerek sürekli söylenmekte. Tıpkı bir tarikat ayininde olduğu gibi. Bu suçlamalar, giderek ağır hakarete ve küfre dönüşmekte. Yinelenen sözler, suçlamalar bir kör inanca dönüşmekte zamanla. Böylece kısır bir döngü içinde sormayan, sorgulamayan, usçu düşünmeyen kişilikler ortaya çıkmakta. Şu soruyu bile soramıyorlar kendilerine nefret köşkleri yıkılmasın güneşi görmemek için. “Dünyanın neresinde, ne zaman, hangi diktatör yapılan seçimlerde ikinci tura kaldı?” diye.

Dün (21 Mayıs 2023) Kadıköy’ün bir mahallesindeydik eşim ve oğlumla. Tanıdığımız bir kadınla söyleşiyoruz ayaküstü. 14 Mayıs seçimlerinde CHP adına müşahitlik yapmış yaşadığı mahallede. Eşim, ona: “28 Mayıs’ta da müşahit olacak mısınız?” diye sordu. O: “Hayır!” dedi. Eşim: “Neden?” deyince o da: “Yapacağım bir şey yok! Zaten sandık kurullarında her şey yasalara uygun olarak yapılıyor.” dedi. Eşim, aldığı yanıtı pekiştirip doğrulamak için: “Yani oy çalınmıyor, öyle mi?” diye sorunca o da “Evet, çalınmıyor.” diye yanıtladı onu.

Seçimler öncesi yapay olarak yapılan ve kışkırtılan kamplaşmanın doğru olmadığını söyledim tanıdığımıza. Bu düşmanlık, nefret, sürekli, suçlama siyasetinin Atatürk’le ilgisinin olmadığını anlatıyorum. O da keyifle dinliyor beni. Fevzi Çakmak’la Atatürk ilişkisiyle ilgili ona örnekler vermekteyim. İlk başta Anadolu hareketine karşı ola Fevzi Paşa’nın nasıl Ankara’ya geldiğini, sonrasında Atatürk’ün onu nasıl kucakladığını ve Kurtuluş Savaşı’nın mareşali olduğunu anlatmaktayım. Atatürk gibi geçmişe değil; şu ana ve geleceğe bakalım, diyorum.

Az uzağımızda bir kadın oturmakta. Yüzünden öfke parçaları düşmekte. Gözleri, bir nefretin karartısıyla kararmış. Yerinden hışımla kalktı. Bana dönerek: “Siz, bağırarak ne anlatıyorsunuz, rahatsız oluyorum söylediklerinizden.” diyerek beni azarlamaya girişti. Ben de: “Ben, size anlatmıyorum. Arkadaşıma anlatıyorum. Siz, niye bizi dinliyorsunuz? Üstelik biz iki kişi konuşuyoruz. Üçüncü kişinin söyleşimizde ne işi var?” diyerek yanıtlıyorum onu. Yanımızdan ayrılırken geri dönüp “Yani bana, b.k yemek mi düşer, demek istiyorsunuz?” diyerek öfkeyle sordu. Normal yaşamda sakin olan ve çok zor sinirlenen bir kişiyim. Böyle deyince ben de biraz sinirlendim ve ona: “Evet, aynen dediğiniz gibi…” diyerek onayladım nefret dolu yürekliyi.

Ağzımızın tadı kaçtı. Durup dururken beni de kendisine benzetmeyi başardı, öfkelendim. Üzüldüğüm konu şu: Atatürk’le ilgili bir gerçeği anlatmaktayım. Ne yazık ki sorsanız Atatürkçü(!) olduğunu söyleyen biri, bu anlattıklarımı dinlemek bile istemiyor uzaktan da olsa. Hiçbir biçimde ezberinin bozulmasına izin vermiyor, ezberini bozacak Atatürk de olsa… Atatürk’le yüzleşmekten rahatsız olan Atatürkçüler(!) çok…

Ne yazık ki açık bir faşizmle karşı karşıyayız. Kendi düşüncesinin dışında en küçük bir farklılığa bile saygı göstermeyen bir faşizanlık. En küçük farklı bir söylemi, bakışı bile susturup boğmak isteyen bir baskıcılık. Baskıcılık, sonsuz bir saldırganlığa dönüşmekte. Hep kendi istediklerini işitmekten hoşlanmak nasıl bir tinsel durum? Böyle bir durumdaki kişi, kendini bir tarikatın “hu çekme” töreninde sanmaz mı?

Başkasının düşüncesine saygı göstermeyen, onları dinlemeyen birinden demokrat olur mu?

Nasıl bir nefrettir ki, kişiyi gerçeği öğrenmekten ve Atatürk’le ilgili bir şeye bile kulak kabartmaktan alıkoymakta?

Üzülerek söyleyeyim ki bazı kişiler, önüne geleni faşistlikle suçlamaktalar. Herkes “Faşist!” diye diye kendilerinin derin bir faşizm bataklığına gömüldüklerinin bile farkında değiller. Faşizm, emperyalizmin ve tekelci sermayenin buluşu… Emperyalist kışkırtmalardan beslenenlerin faşist olması kadar doğal olan ne var?

 

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
    Tüm Yorumlar (1)
    • Mert

      Bu aşağılık onursuz insandan, insandan başka herşeye benzeyen, taht makam saltanatı için bu ülkenin milletin aleyhine yemeyeceği yapamayacağı hiç bir kötülük bok yok. Tiranlık nedir ne değildir?
      Son derece baskıcı ve acımasız bir yönetim şeklidir. Yasama ve yargı tiran tarafından seçilen kişilerin kontrolündedir. Tarih, açgözlülük ve zorbalık nedeni ile monarşiden tiranlığa dönüşen birçok hikayeye tanıklık etmiştir. Tiran, vatandaşlarını korku silahını kullanarak kontrol eder. Tiranlık yönetim şekillerinin en kötülerinden biridir. Tiranların hemen hepsi büyük bir maddi zenginlik elde etmiştir. Bütün kuralları kendileri belirlediklerinden zenginlik elde etmek için yasa dışı her yolu kullanma imkanları da vardır. Bu ayet eğer Allah’ın kelamıysa, ki hiç şüphesiz onun Allah kelamıdır, eh o halde yarın mahşerde sizinde onunla işiniz var demektir ey AKP oy veren putperestler.

      ”Firavun kavmini aldattı; onlar da kendisine boyun eğdiler. Onlar yoldan çıkmış bir kavimdir.” (Zuhruf 43:54).

      Dolayısıyla 1400 Yıl önce Ebu Cehil’de Mekke’de Kâbe’ye gelen Hac ve umre ibadetini yapanların getirdikleri hediyeleri ve o insanları sömürerek bir Mafya, bu çete grubu elde ettikleri gelirleri Ebu Süfyan Ebu Leheb gibiler aralarında bölüşerek, aynı tencereden yedikleri bu güç kuvvetle zenginlikleri ile iktidarını sürdürüyorlardı. İşte aynı günümüzde 21 yıldır AKP iktidarında olduğu gibi, devletin kurumlarına O makamlara yandaşlarını yerleştirerek güçlendikleri gibi. Recep Tayyip Erdoğan bir Müslüman değil, bir münafık fasıkın ta kendisidir.

      Her ramazan ayında televizyon ekranlarından din adam kılığındaki yaratık hocalar yok orucu ne bozar ne bozmaz, yok abdestin sünneti nedir ne değildir, namazın farzları diyen hocalar ortalıkta dolaşıyor. Siz hiç her hangi bir zındık hoca ekranlardan Beytü’lMalden aşıranın ne abdesti, ne Namazı, ne orucu, nede hac ve umre ibadeti kabul olmaz, olmadığı gibi, Allah’ın laneti de kul hakkı yiyenlerin üstüne olacağını nedense hiç konuşmazlar.

      ”Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî´dir, çok iyi duyar; Basîr´dir, çok iyi görür.” (Nisâ 4:58).

      ”Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisâ 4:135).

      ”Nitekim, birçok memleket vardı ki, o memleket (halkı) zulmetmekte iken, biz onları helâk ettik. Şimdi o ülkelerde duvarlar, (çökmüş) tavanların üzerine yıkılmıştır. Nice kullanılmaz hale gelmiş kuyular ve (ıssız kalmış) ulu saraylar vardır.” (Hac 45)

      İşte böylece Biz, her ülkede büyüklük taslayan varlıklı, küstah ve şımarık insanları, oranın en kötü ve ensuçlu kişileri yaparız; çünkü kanını emdikleri mazlum halk tarafından alaşağı edilmemek için, orada hile ve entrikalar çevirip dururlar. Kendini beğenmiş kibirli yöneticiler, yaptıkları her işin doğru olduğunu zanneder, öğüt ve uyarılara kulak vermezler. Bu yüzden de, sürekli fesat çıkarır, entrikalar çevirip dururlar. Oysa bu yaptıkları hile ve entrikalarla ancak kendilerini tuzağa düşürmüş olurlar, fakat bunun farkında değiller. Zira yaptıkları her kötülük, yarın Diriliş Gününde cehennem azabı olarak karşılarına çıkacaktır. Üstelik, halka ve ülkeye verilen zarar, herkesten önce oranın yönetici ve zenginlerine verilmiş zarar demektir. İşte bakın görün bu kibirli insanlar, Allah’ın kitabı karşısında nasıl bir tavır sergiliyorlar: (En’âm 123)

      Yanıtla
      +0
      -0