İNSAN DÜŞÜNCELERİNİN EFENDİSİDİR!

ABONE OL
20:52 - 27/07/2022 20:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

En azından çoğu insan böyle zannediyor. Ne yazık ki, bu doğru değildir, çünkü nasıl düşündüğünüzü büyük ölçüde beyniniz belirler ve bu nedenle de eylemleriniz üzerinde önemli bir etkisi vardır. Sorun, beynimizin öncelikle olumsuz düşünce kalıplarına sahip olma eğiliminde olmasıdır. Bu, anılarımız veya geçmişte edinmiş olduğumuz deneyimler için de geçerlidir.

Anılar veya bellek aslında oldukça karmaşık bir kavramdır. Örneğin, bazen gerçekte hiç yaşanmamış olayları bile hatırlıyor olduğumuzu düşünebiliriz; oysa hatırladığımızı düşündüğümüz olayı hiç yaşamamışızdır. Evet, anılarımız bizi ciddi şekilde yanıltabilir. Fakat anılar ne kadar yanıltıcı olursa olsun, genellikle duygusal olarak yüklüdürler: anılarımızı hatırladığımızda iyi ya da kötü bir his uyandırır bizde, bundan ya üzülür ve çekiniriz veyahut da haz ve tekrarlarız.

Peki anılarımızın olumsuz veya olumlu izlerinin temeli nedir?

Kaliforniya Salk Enstütü araştırma ekibinin başkanı Kay Tye yaptığı açıklamada, “Artık hatırladığımız şeyin bizde iyi mi kötü mü his bıraktığının temel biyolojik sürecini daha iyi anlıyoruz. Anılarımız ve deneyimlerimizin biyolojik olarak tek bir moleküle indirgenebileceği fikri inanılmaz derecede heyecan verici” diyor. Tye ve ekibinin iddiasına göre bahsedilen molekül, beyinde haberci görevi gören ve bir nöropeptid olan NÖROTENSİN hormonudur. Nörotensin hormonu beyinde olduğu gibi bağırsak hücrelerinde de aktif olduğu, burada mide asidi salgısını düşürmekte ve bağırsak kasılmasını uyardığı bilinmektedir. Bunun yanı sıra kadınlarda süt salgılanmasını destekleyen prolaktin hormonu salınımının düzenlenmesinde de rol oynar ve bunun yanı sıra beyinde dopamin, oksitoksin gibi hormonların salgılanmasında doğrudan ilişkilidir. Tye ve ekibi şimdi de bu çok işlevli nörotransmitterin bellek oluşumu sürecine de dahil olduğunu düşünüyorlar ve araştırmalarının sonuçlarını Temmuz 2022 de en prestijli bilim dergilerinden birisi olan NATURE dergisinde yayınladılar (1).

Peki bu molekülün anılarımızın bizde olumlu veya olumsuz bir his yaratmasındaki rolü nedir?

Hem insanlar hem de hayvanlar, deneyimlerinin sonucunda olumsuz etkilendiyse ileriki süreçte bu deneyimden kaçınmayı, olumlu etkilendiyse tekrar etmeyi öğrenirler. Örneğin elimizi ateşe yaklaştırıken yakmış isek bunu bir sonraki süreçte tekrar etmeyiz ama aynı ateşe soğuk bir günde yaklaşarak ısındığımızı deneyimleyerek bunu tekrarlayabiliriz. Bu bir öğrenme sürecidir ve öğrenme sürecinin gerçekleşmesi için, beynin olumlu ya da olumsuz bir duyguyu bir uyaranla/sinyal ile ilişkilendirmesi gerekir – biyologlar buna “değerlilik” derler. Beynin bu duyguları bir bellekle ilişkilendirme yeteneğine ise “değer ilişkilendirmesi” adını verirler. Bu süreçte beyindeki küçük bir organ olan amigdalanın merkezi bir rolü vardır. Bu organ deneyimlerin tanınmasından, duygusal olarak değerlendirilmesinden ve olası tehlikelerin analizinden sorumludur.

Daha önce Tye ve ekibi tarafından fareler üzerinde yapılan deneylerde amigdaladaki belirli sinir hücrelerinin pozitif veya negatif olarak yüklenen anılara dahil olduğunu keşfettiler. Fareler, a tonundaki bir sesi hoş, tatlı bir tat ile ilişkilendirmeyi öğrendiğinde, amigdaladaki belirli bir nöron grubu harekete geçmekteydi; öte yandan, b tonunda bir sesin hoş olmayan, acı bir tat ile ilişkili olduğunu öğrendiklerinde ise farklı bir dizi nöron harekete geçmekteydi. Fakat bu iki nöron grubunun aktive olmasına biyokimyasal olarak hangi molekülün veya moleküllerin yol açtığı bilinmiyordu.

Cevabı, genetiği değiştirilmiş farelerle yapılan deneylerde bulundu. Bir grup farede nörotensin geni inaktive edildi ce fareler nörotensin üretemez durumda oldular. Nörotensin peptidini üretemeyen fareler artık olumlu deneyimlerini anılarında saklayamadıkları gözlemlendi; a tonundaki sesi ve tatlı tat arasındaki çağrışımsal bağlantıyı kuramadılar. Buna karşılık, b tonundaki sesi ve acı tadı hafızalarında ilişkilendirmekte bir sorunları olmadı; tam tersine, genetiği değiştirilmemiş farelerden olumsuz ilişkiyi daha iyi öğrendiler. Sonuç olarak, nörotensin var ise olumlu deneyimler/anılar hatırlandı, yok ise sadece olumsuz anılar hatırlandı.

Bilim adamları bu bulguyu, beynin standart durumunun korkuya meyilli olduğu şeklinde yorumlamaktadırlar: Bir uyarıcı geldiğinde, beyinde önce negatif değerlik ile ilişkili nöronlar aktive oluyor, yani anılarımız başlangıçta otomatik olarak negatif yüklenmektedir. Bu süreçte nörotensin salgılandığı durumda resim değişiyor ve pozitif değerlik ile ilişkili nöronlar hafızayı olumlu yönde değiştiriyor.

Evrimsel perspektiften bakıldığında, beynin önce „olumsuz“ deneyime kodlanması doğaldır ve hayatta kalmak için önemlidir. İnsanlar ve hayvanlar bu şekilde potansiyel olarak tehlikeli durumlardan kaçınma eğilimindedir, yani beyin aslında sürekli „tehlike“ modundadır. Nörotensin salgılandığı zaman olumluya geçmektedir. Yukarıda ne demiştik? Nörotensin bağırsaklarda ve süt salgılayan hormonları da etkilemektedir; yani yemek yerken, çocuk emzirirken alınan haz belki de anılarımızın olumlu tarafının baskın olduğu için daha mutlu oluyoruzdur, kim bilir?

Bununla birlikte, nörotensin eksikliğinin olası bir dezavantajı da vardır. Bu mekanizmanın aynı zamanda anksiyete bozuklukları, depresyon veya travma sonrası stres bozukluğu gibi akıl hastalıklarının gelişimini de destekleyebilir. Özellikle bu hastalıklarda olumsuz deneyimler ve anılar önemli rol oynamaktadır.

Kaynak: Tye et al. Nature 2022 (https://www.nature.com/articles/s41586-022-04964-y).

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.