HAYIRLI OLSUN…

ABONE OL
13:22 - 16/03/2023 13:22
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Daha altılı masanın sözü bile ortada yokken görülmekteydi ki Kılıçdaroğlu adaylık konusunda istekliydi. Altılı masa kurulduğundan itibaren ise, bu isteği daha bir görünür oldu. Önceleri altılı masanın arzularını, isteklerini, amaçlarını birinci çoğul şahısla dile getirirken, zamanla birinci tekil şahıs olarak dile getirmeye başladı. Önceleri biz, biz derken, ben demeye başladı. Bir yandan, “Ortak karar alacağız, altılı masa kim derse o olacak” derken, hatta “Bir kişi bile karşı çıksa, aday olmam” derken, “Yapacağız, edeceğiz” derken, “Yapacağım, edeceğim” demeye, bu isteği her geçen gün daha da artmaya başladı. Epeyce de uğraş verip yol aldı bu uğurda. Son günlerde ise, adeta adaylığı kabul görmüş gibi davranmaya başlamıştı…

Ve biz sıradan insanlar bile aday olmak istediğini başından beri hissediyorduk ki her liderin gönlünde yatan aslandır Cumhurbaşkanlığı. Akşener’in bunu fark etmemiş olması hiç mümkün değildi. Her defasında, “Aday konusunda hiçbir şey konuşulmadı” dense de, kim bilir bu konuda da neler konuşuluyordu o masada. Hatta bir iki gün önce, başbaşa kahvaltı da yapmışlardı… Her ne kadar adaylık konusu konuşulmadı dense de, eminim ki adaylık konusu o kahvaltıda da konuşulmuştur.

Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sıcak bakmadığı da belliydi. Masadan kalkmadan bir iki gün önce, fox TV’nin sabah haberlerindeki konuşmasında, masadan kalktığındaki söylemlerinin hemen hemen aynısını, üstü kapalı bir şekilde söyleyerek mesajını da vermişti. Masadan kalkacağını tahmin etmiş ve inşallah yanılıyorumdur diyerek bekliyordum doğrusu. Çünkü az buçuk da olsa, siyasi geçmişini biliyorduk; ne yapacağı, ne yapmayacağı hakkında bir bilgiye sahiptik. O nedenle tahmin etmek zor değildi. Şaşırtıcı da olmazdı ama buna rağmen neden son toplantıya kadar bekledi, aklıma takılan bu…

Belki ikna ederim diye son dakikaya kadar bekledi, bir iki gün daha,  Kılıçdaroğlu’nun adaylığının açıklanacağı güne kadar bekleyip de fikrini söyleyebilirdi. Beklemek anlamsız diye düşünmüş, o nedenle bir önceki toplantı sonucu açıklama gereği duymuş da olabilirdi. Ama bunu uygun bir dille daha önceki toplantılarda ya da o kahvaltıda kendisine, “Kusura bakmayın ama sizin adaylığınızı uygun bulmuyorum. Şu şu nedenlerle yeterli oy alamazsınız. Bunca zamanki emeklerimize yazık olur. Amaçladıklarımız heba olur. Oysa kazanmamız gerek. Ben şu şu kişilerden birini arzu ediyorum. Zaten anketler de o kişileri gösteriyor, halk onları istiyor” diyebilirdi. “Ben olacağım” da diyebilirdi, kendi partimden şu kişi ya da dışardan şu kişi de diyebilirdi ki hepsi gayet normal de karşılanırdı… Ama onca zaman sonra ve son dakikada değil.

Gerçi o güne kadar masada ve ikili görüşmelerde neler konuşuldu detayıyla bilemiyoruz ama mutlaka dile gelmiştir. O nedenle Kılıçdaroğlu’nun adında birleşileceği anlaşılınca, daha öncesinde açıklayarak masadan ayrılmak istediğini bildirebilirdi. Kamuoyuna da, zarif bir üslupla, “Evet amaçlarımız güzeldi, güzel işler yapacaktık, pek çok konuda da anlaştık lakin ben Kılıçdaroğlu’nun adaylığını uygun bulmuyorum, benim uygun gördüklerim de, masadakilerce kabul görmedi, o nedenle masadan ayrıldım” diyebilir veya benzer bir şekilde açıklayabilirdi.

Hemen herkesin garipsediği, şaşırdığı ise, o güne kadar, “Masayı deviren ben olmayacağım, masayı deviren altında kalır, birlik ve beraberlik içindeyiz, uyum içinde çalışıyoruz” gibi sözler sarf ederken, durup durup son dakika golü gibi, hem de ortak imzayı atmasına rağmen, halkın karşısına suçlamalar ve hiç beklenmeyen bir üslupla  açıklayarak çıkmasıydı!..

Bu konuda pek çok söylem var malûmunuz; kimi Akşener’i suçlayarak demediğini bırakmıyor, kimi de, geri kalan beş kişiyi. Hatta bazıları öylesi ileri giderek çirkinleşiyor ki “Erkek hegemonyasının sonucu, kadının varlığını kabullenemediler” “Kadın kaprisi” bile diyenler var. “Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürdü, Erdoğan’la yemek yiyip yemekten 2 gün sonra bu tepkiyi verdi, o masada bulunuşunun amacı o masayı dağıtmaktı, ABD projesi, Truva atıydı…”  ve daha nicesi ve daha nice çirkinlikte…

Bazı tahminlerim ve kuşkularım olmasına rağmen, şu olmuştur, bu olmuştur, şundandır, bundadır diyemiyorum ben!..

Siyasette her an her şey olabiliyor malumunuz. Her an her şey değişebiliyor!..

Üstelik kapı arkasında neler oluyor, neler konuşuluyor, ne hesaplar yapılıyor ilk anda görüp bilemiyoruz. Hepsi olmasa da, ancak zamanla  ortaya çıkıyor gerçekler!..

Biz daha olayın şaşkınlığını üzerimizden atamadan, ne olduğunu bile anlamadan, şimdi ne olacak diye merak ederken ertesi gün trafik başladı ve hızlandı… Gitmeler, gelmeler, aracılar…

Ayrıca yine biz sıradan insanların bile tahmin ettiklerini Akşener’in tahmin etmiyor olması imkânsızdı. Hatta bırakın tahmini, çok iyi biliyor olmalıydı. Evet, halkın epeycesinin tercihi iki Belediye Başkanından yanaydı ama onlar da sayıca yeterli değildi. Her ikisinin adaylığının da, kendilerine özgü sakıncaları vardı. Mansur Yavaş çok kişi tarafından isteniyor olmasına rağmen, herkesçe tercih edilemezdi. İmamoğlu da öyle, üstelik çok saçma da olsa, hakkında bir hüküm söz konusuydu. Ayrıca ikisi de önemli şehirlerde, önemli konumdaydılar. İşlerini layıkıyla ve gayet güzel yaparken, yarıda bırakıp da, bütün emeklerini heba edebilecek kişilere emanet etmeleri doğru olmazdı. Kılıçdaroğlu da onca emek vermiş, o raddeye gelinmişken, “Peki sen nasıl istersen öyle olsun, vazgeçiyorum ben, belediye başkanlarımdan biri olsun benim cumhurbaşkanım” mı demeliydi, diyebilir miydi, demesi doğru olur muydu?

Aklımızda dünya kadar soru, epey de merak var. Her ne kadar bazı tahminlerimiz olsa da bilemiyoruz aslında ne oldu, nasıl oldu ama bir zamanlar siyasi birisinin dediği gibi, belli ki, “Hiçbir şey olmamışsa bile, bir şey olmuş” çıkar elbet bir gün ortaya. Çıksa ne olur, çıkmasa ne bilmek mümkün değil şu an ama her ne ise de, neyse ki döndü tekrar masaya…

Hep derim, düsturumdur da, “İnsan bir şeyi ya hiç söylememeli ya da söylediğinden geri durmamalı, pişman olacağı laflar etmemeli, tekrar bakacağı yüze ileri geri konuşmamalı. Tekrar döneceği mekânın kapısını sert kapatmamalı, kapatmışsa da, bir daha o kapıya gelmemeli” Ama dedim ya, siyaset bu. Her şey olması gerektiği gibi olmuyor her zaman, her an her şey mümkün olabiliyor. En ağıza alınmaz hakaretler edilip de, sonrasında hepsi unutulup kol kola girmeler ki en barizini de yakın tarihimizde, çok şaşırarak ve kendileri adına utanarak şahit olduk defalarca!..

Her ne ise, olan oldu; daha fazla konuşmanın anlamı yok şu anda. Her şey yolunda giderse, hiçbir olumsuzluk olmaz ise, bu defa da atı millet ittifakı alıp Üsküdar’ı geçecek gibi…

Ben o makamlara gelmedikçe, o koltuklara oturmadıkça, hiç kimse için “Hah, işte bu” demedim hiçbir zaman, diyemiyorum da. Çünkü seçim öncelerinde çok güzel vaatlerle nabızlara şerbetler vererek, çok başka portreler çizip o koltuğa oturunca tamamen değişenler de olabiliyor!..

Yine zaman gösterecek… Bekleyip göreceğiz!..

Öyle ya da böyle bir yola çıkıldı… Şimdilik bize düşen, “Ülkemiz için hayırlı olsun, güzelliklere, iyiliklere, beklentilere vesile olsun” demek.

 

 

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.