HAYDAR BAŞ’IN ARDINDAN

ABONE OL
11:27 - 23/10/2020 11:27
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

“Ölümün ince çizgisi…”

Birdenbire düşer ölüm haberi… Beklemediğiniz anda, ihtimal vermediğiniz anda…

Bazen sokakta yürürken, bazen tv.ekranından, bazen gece yarısını çoktan geçmiş bir saatte acı-acı çalan telefondan…

Tanıdığınız, fikirlerini bire-bir dinlediğiniz, yaptıklarını izlediğiniz, eserlerini okuma fırsatı bulduğunuz bir insanı kaybettiğinizi öğrenirsiniz… Ölüm, kolay kabullenilmiyor.

Haydar Hoca’nın gözündeki ışığı görenler,  Vatan ve Millet söylemlerini yaparken duyduğu heyecana şahit olanlar onu unutmayacaklardır. Tam yararlı olacağı, fikir ve düşüncelerini kabul ettirmeye başladığı bir süreçte, böyle bir dava adamını yitirmek içi boşaltılmış bir çuval gibi yığılıp kalmanıza neden oluyor.  Yaradan rahmeti ile mükafatlandırsın…

Bizler; nedense insanların değerini onlar yaşarken anlayamıyoruz. Hırs ve duygularımız baskın çıkıyor. Ön yargılar, dedikodular, söylenceler galebe çalıyor.  Oysa her insanın bu dünyaya bir görev için gelmiş olduğunu düşünüp kabullenebilsek her şey daha kolay olacak.

Yaşam yolunda insanoğlu fıtratları nedeni ile farklıdır. Onlar; yetiştikleri yörenin, aldıkları terbiyenin, dünya görüşünün temsilcisi olurlar. Dünyada ki görevlerini tamamlayıp gerçek evlerine dönerken gülümserler. Doğdukları geçici mekan onlar için önemsizdir. Tevhit ve Vahdet inancı güçlü olanlar, maddi dünyaya pek önem vermedikleri için, düşünce denizinde akıl kuşunun götürdüğü yerlerde gezinirler.

Onlar madde’ye değil, madde onlara; onların maneviyatına muhtaçtır.

***

İnançlı-inançsız pek çok tanıdığım oldu. Her iki kesiminde buluşma noktaları, ölümle yaşam arasındaki ince çizgiydi… Günümüzde; varlık nedenini sorgulamadan yaşayan, kendilerine nasıl bir görev yüklendiğini araştırmayan, nerden gelip nereye gittiğini bilmeyen, her şeyi maddi çıkarlardan ve iyi yaşamaktan ibaret sananlar çoğunlukta…

İçinde bulundukları koşullar ne olursa olsun, başkalarına yardım edenler, iyi ve ahlaklı insan yetiştirmek isteyenler, kendi iç dinginliğini koruyup; yaratıcının sağladığı imkanların mükafat olduğuna inanarak ayakta duranlar hayran olunacak işler yapmışlardır.

Haydar Hoca, fıtratı gereği kendini sırlamaya çalıştıkça, çevresinin söylevleri ile ortaya çıkmış, düşünceleri çoğaltılmış,  sözleri paylaşılarak anlaşılmış, Ehlibeyt hayranı bir insan olarak tanımlanıyor.  Maddi ve manevi dünyasını ustalıkla idare etmiş, uğradığı haksızlıklar karşısında, sıkılsa da gülümseyerek durmuş; adaletin doğru tecelli edeceğine inanmayı başarmış. Sonuçları da kendi beklediği gibi oldu.

Yazdığı kitaplar, verdiği konferanslar, inanç sistemindeki binlerce seveni ile Ehlibeyt aşkını korkmadan çekinmeden haykırmış, dini kimliğini gizlememiş, suçlamalara rağmen, kimsenin yapmadığını yaparak Atatürk’ü incelemiş, düşmanca davranışlara karşı onu savunmanın ülkeyi savunmakla bir olduğunu belirtmiştir. Yaşamında kuvayi milliye çizgisinden ödün vermediğini geride bıraktığı izlerden anlamak mümkün.

Bir ömre bunca uğraşı sığdırması,  insanların geleceği için şeytan taşlaması ve mücadele etmesi az şey değildir.

***

Türkiye’ye günümüzde biçilen yaşam tarzı ve politik hedefleri doğru bulmadığını, beğenmediğini her fırsatta dile getirdi. Bunları; alt-üst eden düşünce tarzı ve söylemleri ile destekledi. Laikliğin yaşatılması için “Milli” bir modelden bahseden ilk fikir adamı oldu. Halktan yana yeni bir vizyon sundu. “Milli” kelimesini yeniden gündem yaptı.

Seçimlerden umutlu olmamasına rağmen siyasetteki pazılın bir parçasını tamamladı.  Başkana yönelik değil, vatandaşa yönelik bir yol izledi.  Milli Ekonomi Modelinde ve Milli Devlet kitabında bunu örnekleri ile anlattı. Onu sevenlerin %90’ı bir menfaat beklemek veya bir mevki’e aday olmak için değil; katıldıkları toplantı ve eğitimlerde ülke’de yaşananları ve olması gerekenleri anlayabildikleri için takipçisi oldular.

Tevhit ve Vahdet kavramını anlamak her insana mahsus değildir.

***

Bir süre önce bütün suçlamalardan beraat etmiş olduğu için; “Milli” lik konusunda yeni bir dönem başlatacağını, yurt dışındaki pek çok ülkede yaygınlaşan fikirlerinin ülkemizde de uygulanacağını düşünüyordum. Maalesef sonu belli olmayan virüs salgını onu da aramızdan ayırdı.

Umarım büyük Dosta açılan kapı onun huzur bulmasına; dünyaya açılan kapı ise fikir ve düşüncelerinin rahatlıkla paylaşılıp kolayca anlaşılmasına vesile olur. Şimdiye kadar önüne engel koyanlar, duymak ve görmek istemeyenler, hakka yürümesi ile çaresiz kalmışlardır. Vatandaşla buluşmasına engel olmak için yandaş medyalarında onu görmezden gelenler, çaresiz bir biçimde önümüzdeki günlerde fikir ve düşüncelerini kullanmaya başlayacaklardır.

Mevcut iktidara yamanma derdinde olan tarikat ve cemaatleri düşününce, Haydar Hoca’nın bu yolu seçmeyip kendi düşünce sistemini partileştirmiş olması, demokratik yaşamın gereğini yerine getirme çabası takdire şayandır.

Genellikle okumuş kesim (nasıl ve neye göre bir tanım ise?) onu hep dini argümanlar ile ön plana çıkartma eğiliminde oldu. Ön yargılı davrandı. İnsani yönünü,  düşünen yönünü görmek istemedi. Fikir ve düşüncelerini değerlendirmedi.

Günümüzde hayran olduğumuz pek çok öğüt ve deyişlerini sık-sık tekrarladığımız eski zaman gezginlerinin bir din’e mensup olduklarını bile unuttuk…

Her dönemde doğru yoldan çıkan, ellerine geçirdikleri gücün cazibesine kapılan, kendilerini tiranlaştıran;  hak-hukuk-adalet gibi kavramları ve yaratıcının emirlerini unutan idareciler olmuyor mu?

Cumhuriyet döneminde Atatürk ile başlayan inanç devrimini bugün “Engisizyon Mahkemelerine” benzetenler, gerçek ile yüzleşmekten kaçınan gerçek inançsızlardır.

Unutulmasın ki, Zaman; gerçekleri haykıranların sesini yaymaya, sözlerini tekrarlamaya devam edecektir.

Türkiye’nin kültür mozaiği tek düze değildir ve önemli bir renk cümbüşüne sahiptir.

Bizim gibi okuma yazma oranı düşük, okuduğunu anlamakta zorluk çeken toplumlarda, her zaman “Ariflerin” ve “Aydınların” söylemleri türkülere konu olmuş, uğradıkları haksızlıklar hikayelere dönüştükçe kıymeti bilinmiştir.

Bir insan hangi koşul ve şartlarda yaşamış olursa olsun, sonrasında bıraktığı fikirler, düşünceler ve mesajlar önem kazanır. Haydar Hoca’dan korkanların, yazdıklarını görmezden gelenlerin, bir müddet sonra fikir ve düşüncelerine sahiplenecekleri unutulmamalıdır.

Kısacası; Milletin “Milli bir devlet’e”, Ekonominin “Milli bir modele”, alış verişte kullanılan para’nın  “Milli para” olmasına bugün dünden daha fazla ihtiyacımız olduğunu, bu virüs belası ile daha iyi anlamış bulunuyoruz.

Haydar hoca artık yok. Ancak fikirleri yaşayacaktır.

Ehlibeyt sevgisi paylaşıldıkça çoğalacaktır.

O; geride bıraktıkları ile unutulmayacaktır.

“Milli Devlet ve Milli Ekonomi Modeli”ni anlayıp, anlatmak için çaba gösterenlere ne mutlu!

Taner TÜMERDİRİM

[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.