HANGİSİNE YANALIM

ABONE OL
11:26 - 23/10/2020 11:26
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Uzman olmaya gerek yok, olayın vahametinin farkında olan, çevresini, olan biteni detayıyla gözlemleyen herkesin, bu işin bitmediğini, bu gidişle de bitemeyeceğini anlamaması mümkün değil.

Kendimi hiç umursamıyorum, çok zorunlu olmadıkça, evden çıkmayıveririm… Bu yıl seyahate, tatile, denize gitmesem de olur, hiçbir şeyim eksilmez ama çocuklar, onları düşünmekten, endişelenmekten alamıyorum kendimi…

Hani sıklıkla düşünürüz, sohbetlerimizin de ortak konusudur hep, sorarız birbirimize ve kendimizce yanıtlar verir, fikir alışverişinde bulunuruz, “Ne olacak bu memleketin hali” diye.

Son günlerde kafamızı en çok meşgul eden konu da bu, üstelik genel olarak da değil, tek tek, detay detay meşgul ediyor her bir soru ve sorun. Herkesin ortak olanlar yanı sıra, tek tek ve farklı sorunları da var ve de bireysel olarak çözüm adına elimizden de bir şey gelmiyor.

İşsizlerin durumu ne olacak, bu virus salgınına rağmen, böylesine serbesti ve umursamazlığın sonu ne olacak, tedbirler neden bu denli boşlanıyor, neden her şey daha işin başında, detayıyla düşünülerek, olasıları değerlendirerek değil de, saldım, çayıra, mevlam kayıra tarzında, önce bir karar alınıp yapılanın maloluşları görülünce, tekrar ele alınıp tedbirler açıklanıyor, yaptırımlar cezalar uygulanıyor?

O koskoca bilim kurulundaki bilim adamları, nasıl oluyor da, en basit şeyleri düşünemiyor, doğru bir kararda birleşemiyor. Yoksa, onlar doğru dürüst hesap kitap ederek düşüncelerini sunuyor da, sunulan mı önemsemiyor? Gerçi sanki öyle gibi de. Sağlık Bakanı bile, çekinik çekinik konuşuyor, doğruları, gerçekleri, olması gerekenleri söylüyor ama yine çekinik çekinik, “Karar Cumhurbaşkanımızın- Cumhurbaşkanımız açıklayacaktır, söyleyecektir” diyor. Oysa bu iş uzman işidir, uzman görüşünü uygulanmalıdır. Cumhurbaşkanı bu konuda yeterli bilgi sahibi değildir. İşin uzmanı değildir çünkü. Başkaca hesapları da olmamalıdır, tek hesabı, tek amacı, halkın sağlığı olmalıdır. Bu da ancak, herkesi sokağa salarak, iş yerlerinin açılmasına izin vererek değil, onlara bu zor dönemde, maddi destekte bulunarak olur. Öyle sadece borçları birkaç ay öteleyip sonrasında, faiziyle kat be kat alarak olmaz… Saldım çayıra mevlam kayıra diye olmaz, önce para sonra can denilerek de olmaz. Önce can denilmesi, sonrasında paranın düşünülmesi lazım ki para da zaten böylesi durumlar için hazırda bekliyor olması gerekir. İhtiyat akçesi de sırf bu nedenle gereklidir. Afetler, salgınlar ve daha pek çok acil durum için ama o da buharlaştı ne yazık ki. Buharlaşıp nereye gittiği ise meçhul!..

Bu konuda yazacak şey çok, önerilecek de ama önce de söylediğim gibi, bugünlerdeki derdim, okulların açılmasına az bir zaman kaldığı için çocukların durumu.

65 yaş üstüne, önce Pazar günleri saat 11.00-15.00 arası sokağa çıkma izni verildi ki hem günün en sıcak saatleriydi, hem de, resmi dairelerde, bankalarda işi olanların, doktora, eczaneye gitmek zorunda olanların hiçbir işine yaramadı bu izin. Şikâyetler artınca, bu defa her gün ama saat 10.00-20.00 saatleri arasına dönüştürüldü lakin bu da pek yararlı olmadı. Çünkü mevsim yaz, bazı yörelerde değil sokağa çıkmak, pencereden baş uzatılamayak düzeyde sıcak var. Kişi saat 10.00’da evden çıksa, işlerini görüp eve dönmesi birkaç saat, hatta 5-6 saati bulacaklar var; yani yine günün en sıcak saatinde sokakta olacaklar ki bu kişilerin arasında, ciddi ve kronik rahatsızlıkları olanlar da var. Hava serinlesin, güneş biraz batmaya dönünce çıkayım da, hiç değilse alışverişimi yapayım ya da biraz yürüyeyim deseler, ancak saat 20.00 ye doğru çıkabilecekler, yani yasağın başlamasına dakikalar kala. Velhasılı olmadı, yine yanlışlarla, sakıncalarla dolu bir karar oldu. Üstelik zaten yaşlıların pek çoğu işin farkında ve gereğince dikkatliler, çok zorunlu olmadıkça çıkmıyorlar evden. Diyeceksiniz ki umursamazları da epeyce, duraklar, toplu taşım araçları, parklarda olan da çok, boş boş dolaşanlar da. Onlara diyecek söz çok da, ayıp olmasın şimdi. Onları da ancak ciddi cezalarla engellemek gerek, gerçi ceza da pek caydırıcı olmuyor pek çok kişiye ama…

Gençlerin sorumsuzluklarının bedeli ise malum; her şey normale dönmüş gibi davranmalarının, vaka sayısının artmasına sebep oluşu ortada. Hani bulaşma durumu olmasa, üstelik bu kadar hızlı ve pek çok kişiye bulaşma gerçeği olmasa, ne halleri varsa görsünler, ne hale gelirse gelsinler, hatta ölsünler, hiç umurumda değil diyeceğim ama kendileriyle birlikte kimbilir kaç kişiyi de öldürecekler… Sağlık çalışanlarına verdikleri, verecekleri eziyeti, ölümlerine sebebiyet verişlerini de göz ardı etmemek gerek.

Yukarıda da söylediğim gibi, bugünlerdeki öncelikli derdim çocuklar, o masum, henüz bu konuda sorumluluk alamayacak, ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini henüz bilemeyen, korunmaya muhtaç çocuklar ki ayrıca, gördüğüm kadarıyla pek çok çocuk, gençlerden de, yaşlıların bazılarından da daha bilinçli ve tedbirli.

Önümüzdeki öğretim yılında, okulların, hem de erken açılamasına karar verildi, eksik eğitimleri telafi edilecekmiş. İnsan böylesi bir durumda, eğitim mi, sağlık mı önemli diye sormadan edemiyor doğrusu, üstelik eğitim de eğitim olsa, sürekli değişen, bu da olmadı, şöyle olsun diye sık sık değişen eğitim sistemi…

Boşuna mı diyoruz yıllardır, camiden önce okul diye, namaz her yerde kılınabilir ama her yerde eğitim olamaz diye. İnternetten eğitimin nasıl ve ne denli başarılı olabildiğini, hatta olamadığını da gördük… Ayrıca her çocuğun evinde internet bağlantısı yok, hatta çocukların bilgisunarı, tableti de yok. Böylesi bir olasılığa hazır olunması gerekmez miydi? Her mahalleye çifter çifter cami yapmak, imam hatip açmak yerine normal okullar, fen liseleri açılması lazım gelmez miydi? Müteahhitle, cemaatlere, yandaşlara ulufe gibi para dağıtmak yerine, ihtiyaç sahibi tüm çocuklara, en ücrada olanı da dahil, tablet ya da bilgisunar verilmesi, internet olanağı sağlanması gerekmez miydi? Her koşulda kullanılabilecek donanımlı binalar yapılamaz mıydı? Bir felakette sığınılıp yaşanabilecek, bir salgın ya da pandemide kolaylıkla hastaneye veya okula dönüştürülebilecek binalar… Pandeminin başlangıcından bugüne geçen sürede, hiç değilse prefabrik yapılar konuşlandırılamaz mıydı uygun yerlere?

Görünüre göre, ne virüsün kısa sürede yok olacağı var, ne de salgının azalacağı. Tam tersi, tüm hızıyla artmaya devam etmekte. Vaka sayısı 2 ay öncesine dönmüş, ölüm sayısı artmış, bu hızla giderse, okulların açıldığı dönem, salgın daha da artacak. Peki mevcut okullarda çocuklar nasıl olup da, en az 1,5 metre arayla oturtulabilecek? Teneffüs saatleri her sınıf için ayrı olacakmış, her sınıf için ayrı zil çalarsa ne olacak? Çocuklar hangi sınıf olduğunu nereden bilecek? Saati her öğretmen kendisi haberdar edecekse bile, yan sınıftaki çocuklar teneffüse çıktığında, onca bağırış, çığlık ve gürültüyü duyan diğer sınıftaki çocukların dikkati dağılmayacak mı, dersi nasıl anlayacak, akılları dışarıda kalmayacak mı? Ya dışarıdaki o küçücük çocuklar sürekli nasıl maske takabilecek, mesafeyi nasıl muhafaza edebilecek? Ya servislerde nasıl oturacaklar, gerekli mesafe temin edilince, ücretler ikiye üçe mi katlanacak, yoksa çocuklar yine dipdibe mi oturacak?

Özel okul ücretlerinin, yine her yıl olduğu gibi büyük oranda artacağı ama bu yıl tedbirler nedeniyle, çok daha fazla olacağı kesin de, devlet okullarındaki masraf ne olacak, nasıl karşılanacak? Malum aslında devletçe karşılanması gerekirken, her yıl çocuklardan, kolilerce tuvalet kağıdı, kağıt havlu, peçete, ıslak havlu ve mendil, çeşitli deterjan ve sabunlar, çamaşır suları, bulaşık deterjan ve süngerine kadar istenmekteydi, hatta okul dolaplarının yapımı için para bile, hem de öyle sıradan, ucuzundan da değil, pek çok okul, marka adı da veriyordu. Şimdi, tedbirler nedeniyle, bunların çok daha fazlası talep edilecek. Pek çok okulda müstahdem yok. Okulun temizlik ve hijneni nasıl temin edilecek? Veliler sırayla bu konuda görev mi alacak, birleşip bir müstahdem mi tutacaklar? Ya maske sorunu nasıl halledilecek? Diğer malzemeler gibi, kolilerce maske de mi istenecek velilerden, yoksa çocuklar tedbirli mi gelecek? Okulda oldukları sürede, öğrencilerin birkaç kez maske değiştirmeleri gerek. Temiz tutmaları gerekecek, yere düşürüp tekrar mı takıyorlar, ellerini ne denli temiz tutuyorlar, kim kontrol edecek? Diyelim ki bu da halledildi bir şekilde ama ailelerin hepsi, hele de birkaç çocuğu olanlar, o birkaç çocuğun her birine, günde birkaç maske alabilecek parayı nereden bulacak ki pek çok veli de işsiz, işten çıkartıldı ya da çalışamıyor, iş yapamıyor bu salgında. Ya köylerdeki, en ücradaki çocuklar, ekemeyen, biçemeyen, borç batağındaki çiftçinin, üreticinin çocukları nereden bulacak maskeyi, kim, nasıl maske temin edecek onlara? Kontrolü nasıl sağlanacak? Maske takma zorunluluğunu, cezalarla değil, temin ederek, aileler ya da okullara vererek karşılamak da devletin görevi değil mi? Ya okulda yemek yiyen çocukların durumu ne olacak?

Ya evde büyük anne babaları olanlar, onlar nasıl korunacak çocukların her gün okula gidip gelmelerine rağmen?!

Aslında aklımda daha pek çok soru var da, dahasını yazarak uzatmak istemiyorum. Üstelik biz her an yazsak da, söylesek de, hiçbir yararı olmuyor, umursaması gerekenlere ulaşmıyor sesimiz, ulaşabilse bile umursanmıyor…

En iyisi bu kadarıyla yetinip Pir Sultanın dizeleriyle koyayım noktayı.

 

Derdim çoktur, hangisine yanayım

Gine tazelendi yürek yarası

Ben bu derde nerde derman bulayım

Meğer şah elinden ola çaresi

 

Perihan Reyhan Alkan

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.