GEORG SMITH ÖZTÜRK’ÜN SAPANI – 2. BÖLÜM –

ABONE OL
11:52 - 23/10/2020 11:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best
GEORG SMITH ÖZTÜRK’ÜN SAPANI  - 2. BÖLÜM - 


Adam birden heyecanlandi, gözleri yasararak yüksek sesle

“Anlamistim” dedi, ama bu kez ben saskinliga ugradim, çünkü adam son kelimeyi Türkçe olarak söylemisti…

Çok bozuk bir aksanla devam ederek “Evet, sizin Türk oldugunuzu anlamistim, çünkü ben de Türk’üm… Türk idim… Bizler bir yerlerde birbirimizi gördügümüzde bir sekilde Türk oldugumuzu karsilikli olarak hissederiz” dedi. 

“Mister Smith siz mi oluyorsunuz simdi?”

“Evet, ama sasirmakta haklisiniz” dedi ve devam etti:

“biraz vaktiniz varsa çaylarimizi yudumlarken sohbet edebiliriz” dedi. 

Benim teklifini kabul etmemden sonra da bir dügmeye basti, gelen hemsireye çay ve kek getirmesini söyledi. 

Tüm bu konusmalari sik sik agzini soluma cihazinin maskesiyle kapatarak ve oldukça zorlanarak yapan yasli adam, bu kez bana sorular yöneltmeye basladi… Benden istedigi yanitlari detayli bir sekilde aldiktan sonra, oldukça yoruldugunu söyleyip yataga uzanmak istedigini çagirdigi hemsireye söyledi. 

Ben de hemen sitemimi yaparak

“bunca zaman beni konusturdunuz ve hakkimda oldukça bilgi sahibi oldunuz. Ama simdi beni meraktan çatlatacaksiniz, gerçekte siz kimsiniz?”

Yasli adam, uzandigi yataginda solunum aletinden uzun uzun nefes aldiktan sonra anlatmaya basladi:

“Benim gerçek adim tabii ki George Smith degil, benim adim Hüseyin Öztürk… Kayseri’nin bir köyünde dogdum, büyüdüm. Aslinda öykümü anlatmaya ninemden baslamam gerekli. Ninem, 1915 olaylarinda anne babasi tarafindan Müslüman komsularina emanet edilmis bir Ermeni kizidir. Daha üç yasindaki ninemi alan Türk aile, yillarca giden Ermeni komsularindan yani ninemin anne ve babasindan haber beklerken, güvenlik açisindan Ayse adini verdikleri nineme kendi kizlari gibi bakmislar. Maalesef Irak istikametine göçe zorlanan, anne babasindan hiç bir zaman haber gelmemis.  Zamani gelince bu aile ninemi, istedigi bir Türk genciyle evlendirmisler. Bu evlilikten dogan annem ise ninemden tüm 1915 öyküleri dinleyerek büyümüs ve bunlari etkisi altinda hep Türk’ten daha çok bir Ermeni benligi ile yasadi. Babam, annemi çok sevdigi için bizim yetismemize hiç karismazdi… Ben de büyüdükçe bir Ermeni, bir Türk kimligi ile bunalarak adeta dine karsi alerji duymaya basladim”

Konusmasina öksürük krizleri nedeniyle sik sik ara veren Georg Hüseyin bey, anlatmaya devam etmek istiyordu. Bu arada odaya Lady Diana’nin birazcik yasli versiyonu eskiden çok güzel oldugu anlasilan asil bir orta yasli bayan girdi. Son derece sik bu bayanin asalet piriltilarindan etkilenip, kendimi hemen kalkip hafif bir egilme ile onu selamlamak zorunda hissettim. Hafif bir gülümseme ile selamimi aldi ve esine dönerek, artik istirahat etmesini, anlatmayi birakmasini söyledi. Gözleri yasaran Georg Hüseyin bey “lütfen, sanirim varsa yukaridaki bu adami bugün bosuna bana göndermedi. Simdi anlatmazsam ne zaman anlatacagim. Zamanim mi var ki?” dedi. Bu kez kadinin da gözleri yasardi ve özür dileyip odayi terk etti. Ben de ne yapacagim bilemedim, ayaga kalkar gibi bir hareket ettim. 

Bu kez bana dönen Georg Hüseyin bey “lütfen gitmeyin kalin burada, size her seyi anlatmam gerekli, bu bana çok iyi geliyor” diyerek, yalvaran gözlerle bana bakti. Içim ürperdi ve oturdum kaldim… 

“Nerede kalmistik, ha… Benim bunalimlarim… Bu tür bunalimlara girdigimde dedemin benim için yaptigi sapani alip, köy disina çikarak kus avlardim. Böylece rahatlardim. Bu sapan benim için çok önemliydi, hem çok sevdigim dedemin bana yadigari hem de beni en iyi tedavi eden araçti. Bu sapani hiç yanimdan ayirmadim Bu arada sosyalizme takilmaya basladim, sürekli kitaplar okuyordum. Bu arada üniversiteye baslamistim. O zamanlar ögrenci olaylari çok oluyordu. Ben bu kez sapani bu ögrenci olaylarinda kus yerine baska seyler avlamakta kullandim. Tabii simdi utaniyorum. Hatta burada yillardir “Kus severler Dernegi” onur üyesi olarak adeta günah çikarmaya çalisiyorum”.  

“Isterseniz size biraz da okul hayatimdan bahsedeyim…”

Aslinda ben hala Hüseyin’in neden Georg oldugunu merak ediyordum, ama biraz daha sabir etmem gerektigini düsünerek “tabii, buyurun” dedim.

“Hüseyin Inan’i bilirsiniz herhalde?”

“Deniz Geçmis’in arkadasi mi?”

“Ha evet o… O Kayseri’de lisede benim de arkadasimdi, hem de çok sevdigim. Zaten bana tüm sosyalistlik ondan bulasti… Onunla lise arkadasligim Orta Dogu Teknik Üniversitesi’nde devam etti. Orada da onun eylemlerini hayranlikla izlerken, o zamanlar ürkekligim yüzünden pek aktif olamadim. Okuldan atildigi halde Denizlerle birlikte bizim yurtta kalirken, onunla ara sira görüsebiliyordum, fakat Subat 1969’da Ürdün’e geçtikten sonra onu bir daha göremedim. 1971 darbesi sonrasi Kayseri’de yakalandiginda çok üzülmüstüm. 1972’de okulu bitirdigim yilda idam edilince, “bu ülkede artik yasayamam” deyip Türkiye’ye küsüp, Avrupa’ya dogru yollara düstüm. Ne dogru dürüst param ne de oralarda bir tanidigim vardi”

“Bir süre Münih’te, yani senin kentinde, kaçak çalistiktan sonra Hamburg’a geçtim. Niyetim, buralarda biraz para biriktirip, Almanya disinda bir ülkeye gitmekti. Çünkü, nedense ne Almanya’yi ne de Almanlari sevebildim…”


Ben de sabirsizlik yaparak hemen “Yani Almanya’dan Yeni Zelanda’ya geldiniz?”

“Yok yok o is o kadar kolay ve çabuk olmadi…”

“Hamburg’ta günlük islerde çalisip, geçimimi saglamaya için mücadele veriyordum. Yeterli Almancam olmadigindan, bazen çok iyi para kazanamiyor, bazen ekmegimin yanina peynir bile alamiyordum. Zaten burada fazla kalmayacagim diye Almanca ögrenmek için de pek ugrasmiyordum. Bir gün bir parkta, sanirim deniz kenarindaydi, oturmus yine dalgin dalgin bakarken, çok güzel bir kiz bana fotograf makinesini uzatip Ingilizce olarak arkadasiyla bir resmimi çekmemi rica etti. Ben de hemen üniversitede çok basarili oldugum asil Ingilizce’mle “tabi neden olmasin, kim sizin gibi güzel bayana hayir diyebilir ki” dedim. Tüm ayrintilari, dün gibi hatirliyorum: Yüzü bir anda birazcik kizardi, Alman sandigi benim gibi garibandan böyle bir Ingilizce ve böyle bir kompliment beklemiyordu…    

“Ve böylece Scarlett ile tanistim. Bilmiyorum, ilk bakista ask mavalina inanir misin ama onu görene kadar ben de inanmazdim. Her ikimizde birbirimizin etkisi altinda kaldik. Liseyi bitirdigi için babasi mükafat olarak onu bir kiz arkadasiyla bir ayligina Avrupa seyahatine göndermis. Bir gün kalacagi Hamburg’ta bir hafta kaldiktan sonra Yeni Zelanda’ya geri döndü. Onunla bir yil boyunca sürekli mektuplastik, tabii ben daha da fazla çalisarak Dünya’nin öbür ucundaki ülkeye sevdigim kadina gitmek için ugrasiyordum”


Georg Hüseyin Bey’in öyküsünün yavas yavas Yeni Zelanda’ya dogru gelmesi beni sevindirdi. Çünkü, adamcagizin büyük acilar çekerek anlatmasi bana vicdan azabi veriyordu. Disarida bekleyen esine karsi mahcup oluyordum, çünkü kadincagiz sevdigi adamla son dakikalarini geçirmek istiyordu mutlaka… 

Georg Hüseyin Bey birazcik makinesiyle nefeslendikten sonra anlatmaya devam etti:

“Günlerce Hamburg limaninda dolandiktan, sorup sorusturduktan sonra Yeni Zelanda’ya giden bir gemide is buldum. Dünyalar benim olmustu. Aylarca süren deniz yolculugundan sonra bir Eylül sabahi Auckland limanina demir attik. Iste burada beni çok üzen bir olay oldu. Gemici belgemde ve pasaportumda bir sorun bulamayan sinir görevlisi esyalarimi karistirirken benim için kutsal olan sapanimi buldu. Hemen silah deyip, el koymaya kalkti. Yalvardim yakardim, ona dedemi anlattim, lastik kismini kesip atarsa sadece agaç kismini ülkeye sokmama izin verebilecegini söyledi. Çaresiz razi oldum, ama o lastigi keserken, sanki vücudumdan bir parça kesiyormus gibi geldi”

“Limandan sonra hemen elimdeki adresle Scarlett’lerin evlerine gitmek üzere yola çiktim. Nihayet sehir disinda ev yerine adeta bir saray diyebilecegim muhtesem bir binanin önüne geldim. Acaba, adres yanlis mi diye düsünürken birden bire arkamdan Scarlett’in sesini duydum. Düsüp bayilacagim sandim, orada dakikalarca sarili kaldik. O anin hiç bir zaman unutmuyorum…” Bu sözlerden sonra bir süre aglayan Georg Hüseyin Bey toparlanip özür dileyerek anlatmaya devam etti. 

“Sonra beni eve götürdü, hizmetçiler, usaklar ben afalladim kaldim. Bir yandan ailesi ne der babasi simdi görür tekmeyi kiçima vurursa ne yaparim? diye düsünüyordum. Scarlett oldukça bir medeni sekilde beni anne ve babasiyla tanistirdi ve “iste bekledigim adam. Ben size gelir dememis miydim?” dedi. Olayi bana daha sonra anlatti. Aslinda Hamburg’ta tüm olanlari, mektuplasmalarimizi ailesi tüm ayrintilariyla biliyormus. Evin tek kizi olan Scarlett’i çok seven babasi “kizim istersen uçak bileti gönderelim buraya gelsin” demis. Scarlett “Hayir, baba beni gerçekten seviyorsa tüm engelleri açar gelir, basaramazsa demek ki yeteri kadar sevmiyor demekmis” diye yanitlamis. Yani senin anlayacagin benim canim karim beni Ferhat etmis daglari deldirmis”

Ben bir yandan duygulanirken, kafamin hala Hüseyin Öztürk’ün Georg Smith olma hikayesine takili oldugunu fark ettim, yine ayni soruyu yöneltim..

“hah simdi gelelim senin çok merak ettigin soruya.. Hani Türkçe’de bir müzik aletinin son deligi derlerdi, düdük müydü neydi?”

“Hayir, zurnanin son deligi”



DEVAMI EDECEK…

Ahmet INCEL / AUCKLAND

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.