EN DİNDARI BU!

ABONE OL
11:26 - 23/10/2020 11:26
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bildim bileli kimseleri beğenmez, herkeste bir kusur bulur, herkesin Müslümanlığını eleştirir… En doğru, en imanlı, en Müslüman kendisidir!..

Epey bir konuştuk, “Senin tek hatan, her şeyin doğrusunu ben biliyorum, kimse bir şey bilmiyor zannıyla, herkese öğretmeye çalışman ama bunu yaparken de, bağırıp çağırarak, kırıp dökerek, tersleyip azarlayarak yapıyorsun, öfkeden damarların fırlıyor, alelacele her şeyi bir anda söyleme yarışıyla öyle hızlı ve sözcükleri yutarak konuşuyorsun ki dediğin hiçbir şey anlaşılmıyor. Biraz yumuşak ol, alçak sesle tane tane konuş, tenkit etme, azarlama, güzel güzel söyle. Karşındakini de dinle, sen kimsenin dediğini dinlemiyorsun, sözünü kesiyorsun sürekli. Böyle devam edersen, herkesi kendinden soğutursun, lafını kimseye dinletemezsin, inandıramazsın da” dedim. “Ben kimsenin kötülüğünü istemiyorum, herkesi seviyorum, sevdiğim için de, yanlış yapmasınlar, günaha girmesinler istiyorum” dedi. “İyi de, böyle bağırarak olmaz, sürekli aynı şeyleri söyleyerek de olmaz. Ayrıca koskoca insanlar, onlar bilmiyor da, bir tek sen mi biliyorsun her şeyin doğrusunu” dedim, “Bilmiyorlar, bilseler yanlış yapmazlar” dedi. “İyi de, doğrusunu öğrenmek bilmek isteseler, herkesin evinde Kuran var, açar okur, öğrenir, bunca zamandır da öğrenemediyse, bu onun eksiği ve yanlışı ama neticede onun bileceği iş. Sürekli söyleyerek anlatamazsın, dinden de soğutursun. Sen görev bildiğini yapıyorsun, söylüyorsun, baktın oralı değil, hatta sana kızıyor, bırak ne hali varsa görsün, hesabı senden sorulacak değil” dedim. “ İşte ben de o eksiklerini gidermeye, yanlışlarını düzeltmeye çalışıyorum. Görevim bu, her Müslümanın da görevi doğruları anlatmak, insanları doğruya yöneltmek, hesabı da benden sorulacak, neden doğrusunu söylemedin diye” dedi. “E kaç defa söyledin, ömür boyu söyleyecek değilsin, onca söylemene rağmen, yanlışında ısrar ediyorsa, neden senden sorulsun hesabı dedim, “Anlamalarını sağlayana kadar söyleyeceğim, gerekiyorsa, ömür boyu söyleyeceğim…” dedi…

Konu nasıl geldi, neden geldi oraya bilmem, ölülere Kuran okunmasına, ölüm esnasında ve öldükten sonra Yasin okunmasına geldi…

“Ölüye Kuran okumanın yararı yok. Kuran hayattakilere öneriler, kurallar… Ölen kişi artık sorumlu değil, dünyayla da, Kuranla da işi bitti” dedim. “Peygamberimiz okuyun demiş, hatta kendisi, ölüm esnasındaki bazı kişilere, başucunda Yasin okumuş” dedi. “Evet okumuş ama zannımca bunu, ölenin yakınları, o esnada orada olanlar duysun, hatırlasın, bilmeyenler öğrensin diye yapmış ve önermiş de, çünkü insanların önünde, can vermekte olan ya da vermiş olan biri var, ondan ibret alsınlar, ölümün gerçeğini görmekteyken, bir yandan da, Allahın önerdiklerini duysunlar, ona göre hareket etsinler diye okumuştur” dedim, “Ne biliyorsun, bana kanıt göster” dedi bu defa. “Her şeyin elle tutulur kanıtı olmaz. Ben kesinlikle bu nedenle okumuştur demiyorum, tahminimi söylüyorum, mantıken bu doğru geliyor bana” dedim, bu defa, “İslamda bana göre olmaz, mantık olmaz, akıl yürütülmez, Kuran, peygamber ne diyorsa o” dedi. “Evet bana göre, sana göre olmaz ama nedeni açıklanmayan, yoruma muhtaç konularda neden akıl yürütülmesin, Allah aklı bize laf olsun diye mi verdi, kullanılmayan akıl neye yarar, ayrıca Kuranda, sıklıkla, aklınızı kullanın demiyor mu? İyi düşünürsen mantığını da çözersin, zaten İslam mantık dinidir” dedim, yine kabul etmedi.

“Aklını kullan, bir düşün bakalım, Yasin suresi sence ölüye mi hitap ediyor, diriye mi, iyi düşün” dedim. “Nesini düşüneceğim” sözü üzerine de ki ben o güne dek, Kuranı okudu, anlamaya çalıştı ama pek iyi anlayamadı sanıyordum, sordum yine, “Peki sen Yasin suresinde ne dendiğini biliyor musun, tefsir ve mealini okudun mu” dedim, “Hayır, ben sadece Yasini değil, hiçbirinin tefsirini okumadım, Cuma geceleri, dini geceler ve kabristana gittiğimde Arapçasını okuyorum” dedi. “Peki Arapça biliyor musun” diye sordum, “Hayır” dedi. “Belli dedim, çok belli, senin dilin Arapça mı, anlamadan okuyarak ne öğrendin bugüne dek, ne anladın da herkese vaaz veriyorsun, ne diye herkesi eleştiriyorsun? Allah’ın ne dediğini bilmeden nasıl ve neye inanıyorsun da, kendini dini bütün Müslüman sanarak, herkesi İslam dışı görüyorsun” “E hocalardan öğrendim, öğreniyorum ve öyle bilip inanıyorum” dedi bu defa. “Hocaların doğru söylediğini ne biliyorsun, ya doğru değilse dedikleri, sen onların dedikleriyle inandığın için ya günaha giriyor, dine aykırı şeyler yapıyorsan ne olacak” dedim, kızdı, köpürdü, sen de dinden çıkmışsın, senin de inancın kalmamış vb bir sürü laf sıraladı.” “Ya hu Allah varken, ne diye kulundan öğreneyim” dedim, “O tefsiri yazanın, doğru yazdığı ne malum” dedi bu defa da. “Bir tek kişin tefsiriyle inanma, hepsini oku, sonunda da hepsini harmanla, aklının süzgecinden geçir, mantığına danış, ondan sonra inan” dedimse de, yine olmadı!..

Pek çok kişi de böyle, yalnız o değil, inananı, inanmayanı böyle… Bir kez bile Kuranı okumamış, Allah ne diyor, bana anlatılanlar doğru mu diye merak etmemiş ama nasıl olmuşsa, inanmış, kimi de inanmamış!..

Yok, bu böyle olmayacak, adam namazda okuduğu duayla, ne demekte olduğunu bilmiyor, Kuran okunduğunda, ne söylendiğini anlamıyor, sonra da, ben Müslümanım diyor ya da inanmıyorum!..

Aslında, çok geç kalınmış da olsa, artık Kuran raflardan indirilmeli, kılıflarından çıkartılmalı ve Türkçe okunmalı evde de, camilerde de, cenazelerde de, namazlarda da…

Hatta, tabutlara örtülen örtülerde de Türkçe yazmalı!.. Kim bilir kaç cenaze merasimine katılmışızdır. Musalladaki tabutun üstündeki örtünün üzerinde ne yazdığını bilmediğimiz gibi, merak da etmemişizdir!.. Oysa o örtünün üzerinde, (Ankebut 29/57) ayeti, Arapça yerine, Türkçe, “Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz”  yazsa da, insanlar hiç değilse bir an öleceğini düşünüp de kendisine biraz çekidüzen verse, daha iyi olmaz mı?

Mezar taşlarında, camilerde de Türkçe yazsa… “Hüvel baki” değil de, “Allah baki” yazılsa da, insanlar her gördüğünde, Baki olanın sadece Allah olduğunu, kendisinin bir gün mutlaka öleceğini hatırlayıp, hiç ölmeyecekmiş, ne yaparsa yapsın her yaptığı yanına kâr kalacakmış, her istiflediği mal varlığını yanında götürebilecekmiş gibi yaşamasa…

Hatta olur şey değil ama cumhurbaşkanının, bakanların, vekillerin, meclisin, tüm makam odalarının, hatta hatta her evin kapısında yazsa da…

Özetle, dualar da, Kuran da Türkçe yazılsa, Türkçe okunsa da, henüz hayatta olanlara, vakit geç olmadan öğretse, düşündürse,  hatırlatsa, yol gösterse… Dolayısıyla da, insanlar kolaylıkla kandırılamasa, din kullanılamasa, dindarım diyenlere, din adına diyenlere inanılmasa, mensubu olduğu dinin aslında ne olduğunu öğrense!..

Perihan Reyhan Alkan

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.