EFENDİLER, KALKIN VE ARTIK CUMHURİYETİ KORUYUN

ABONE OL
21:14 - 29/10/2021 21:14
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Karamsarlık, kaderciliğin dostudur. Tüm umutlarınızı alır götürür, enerjinizi yok eder.

Kadercilikten nemalanan herkesin, sefalete sürüklediği ve yaşadığı çağdan kopardığı insanlara, ölüp gittiğinde cennette mutluluk umudu güzellemesi, yani ölümü umut olarak empoze etmesi, bu yüzden.

Bir insana, daha da ötesi bir millete yapacağınız en büyük kötülüktür umutlarını köreltip, yok etmek.

Umudunu kaybedenler sahip oldukları her şeylerini kaybeder ve yavaş yavaş yok olurlar.

Oysa bir çıkış mutlaka vardır! Buna inanmak ve gerçek olduğunu bilmek için özellikle yakın geçmişimizi tüm detayları ile öğrenmek boynumuzun borcudur.

Onur duyulası ve umut yüklü bir geçmişimiz, bu geçmişi bize bahşeden inanılmaz kahramanlarımız var. Biz, dünyanın bin yılın lideri olarak hayranlığını mühürlediği bir Atatürk`e; O’nun en büyük eseri Cumhuriyet’e sahip olan, kahramanlık, cesaret, mucize dolu Kurtuluş mücadelesini miras almış bir milletiz. Bizim umudumuzu yitirip, karanlığa gömülmek gibi handikapımız bu nedenle olamaz.

Bandırma vapuruyla yola çıkıp, Kurtuluş Mücadelesini başlattığında, çok değil 38 yaşında idi. Ardında destanımsı savaşlar bırakmış, ordusuz, yetkisiz, genç bir asker. Umudundan vazgeçmiş, savaş ve yokluk kurbanı halkı ideallerine inandırmış, emperyalizm işgalindeki topraklarını geri almış, zaten yıkılmış saltanatı fiilen sona erdirip, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni, bize tüm yükselen değerleri ile armağan etmiştir.

Atatürk’ün, Cumhuriyeti kurarken halkına sunduğu en güzel doktrini “ULUSAL BAĞIMSIZLIK VE DEMOKRASİYE “sahip” çıkmaları olmuştur.

Bundaki esas, Egemenlik hakkının belli bir kişi veya aileye verilmemesidir. Çünkü Cumhuriyet, monarşi ve oligarşi kavramlarının tam karşıtıdır.

Bu Atatürk’ün sahip çıkılması gereken en büyük emaneti ve mirasıdır. 98 yıl sonra geriye baktığımızda geldiğimiz nokta ise, basireti bağlanmış, hedeflerinden kopmuş, ilkelerinden tek tek taviz vermiş, en sonunda demokrasi, giderek Cumhuriyetinden bile vazgeçecek hale getirilmiş bir ülke.

Yani özetle, sevimli, çağdaş, dinamik, umutlu ve yükselen hedeflerin ardında bir ülke iken, bir saat sonra ne yaşayacağını bilemeyen, talana, cehalete ve korkuya yeniden teslim olmuş bir Türkiye.

Coşku ve heyecanla kutlamak elbette hakkımız. Âmâ kendimizle de yüzleşelim. Eğer aklımızı başımıza almazsak, elimizdeki emanetin kırıntıları bile kalmayacak.

Bu mirasa sahip çıkabilmenin yolunu da yine büyük Atatürk’ten öğrenebiliriz.

En önemli sözüdür … Tek bir egemenlik vardır. Milli Egemenlik. Ülkeyi yine Milletin kendi gücü kurtaracaktır.

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
    Tüm Yorumlar (1)
    • Muhammet

      Bakınız bu EFENDİLER, KALKIN VE ARTIK CUMHURİYETİ KORUYUN köşe yazısını
      okuyanlara, ben şöyle bir örnek cevap vermek isterim.
      Kim ya da kimler koruyacak desem yanlış cevap vermiş olmam sanırım. Ancak bundan
      1400 YIL öncesinde Mekke’de yaşamış, şimdi sıkı durun Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’den bahsetmiyorum, popüler olan ünü şöhreti kıyamete kadar sürecek olan Ebu Cehil, bu ismi almadan önce Ebu’l Hakem olarak tanınmakta ve Mekke’nin ileri gelenleri arasında yer almaktaydı. Hakem olarak anılmasının sebebi; tarafsız ve dürüst bir kişiliğe sahip olmasından dı. Sonralarında İslam’a karşı düşmanca hareketleri sebebiyle Ebu Cehil olarak isimlendirildi. Ticari bağları bulunan ve büyük bir serveti olan Ebu Cehil’in hayatı İslamiyet düşmanlığı ile geçti. Bu bağlamda, kendisi Müslüman olanları dinlerinden çevirmek için çeşitli işler yaptı. İtibarlı kimseleri bunu kaybetmekle, ticaretle uğraşanları ise iflas ettirmekle tehdit etti. Güçsüz ve kimsesiz olan insanları da İslam yolundan eziyet ederek çevirmeye çalıştı.
      Bedir Savaşı’nda müşriklerin tüm giderlerini karşılayan bu Ebu Cehil yine bu savaşta öldürülmüştür. Bu bağlamda, Ebu Cehil’in Ensarlar arasındaki Afra’nın iki oğlu (Muaz ve Muavviz) tarafından öldürüldüğü rivayet edilmektedir. Ebu Cehil, öldürüldükten sonra diğer müşriklerle birlikte kör kuyulardan birinin içine atılmıştır. Ebu Cehil’in ölümünün ardından oğlu İkrime’nin ise Müslümanlığı kabul ettiği görülmektedir. Hz. Muhammed, Ebu Cehil’in tüm bu hareketleri karşısında kendisine “Müslümanların Firavunu” yakıştırması yapmıştır.
      Şimdi birde gelelim günümüze. Şu içinde yaşadığımız 21’nci Yüzyılda Tayyip Erdoğan ile Ebu Cehil’in hayatında yaşananları bir araya getirin hiç bir fark olmadığını göreceksiniz. Yani tarih tekerrürden ibaret. 1980’li yıllarda imam hatipli diye tanınan Erbakan’ın koltuk altına sığınarak, daha doğrusu onu kullanarak siyasete atıldı. Önce İBB Başkanlığına, daha sonra kendi zihniyetiyle yanına bir kaç arkadaşını alarak Erbakan hocamızdan yollarını ayırdılar iktidara geldiler. O günden bu güne 20 yıl iktidarda kaldı, buda onun kibir küpüne bürünmesine neden oldu. Sonuçta bu Halk onun iktidarında 4000 Yıl öncesinde Firavun devrinde, ve 1400 Yıl öncesinde Ebu Cehil gibi Halkı ezmeye başladı. Demem oki, 21’nci yüz yılın Firavun’u ve Ebu Cehil’i olarak tarihe geçti. Ay hoca efendi, Ey hacı efendi, kendisinin 5 vakit namaz kıldığını söyleyen Müslüman olduğunu düşünen dindar efendi. Takdir sizindir, artık yetmedimi, yetsin artık sizde kendinize gelin.

      Yanıtla
      +0
      -0