DİLİ KATLEDEN DUYARSIZLIKLAR

ABONE OL
17:43 - 09/03/2021 17:43
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Her zaman, her fırsatta üstüne basa basa ve defalarca söylüyoruz ve dahi söyleyeceğiz. Kuru kuruya vatan-millet-Sakarya nidalarıyla milliyetçilik olmaz. Milliyetçilik şuur ister, milliyetçilik onur ister, milliyetçilik ilkelerden ödün vermemek ister, milliyetçilik manevî değerlere sahip çıkılmasını ister, milliyetçilik benlik, şahsiyet ister. Bütün bunların temelinde de kültür yatar. O kültürün var oluşu ve idamesini sağlayan en önemli kaynak da dildir. Eğer bir ulus diline özen göstermez ona sahip çıkmasını beceremezse bu saydıklarımızın hepsi eski bir ifadeyle laf-ı  güzaftır. Yani boş laf, laf salatası, ne derseniz deyin işte ondandır. Dolayısıyla böyle bir durumda milliyetçilik diye bir kavram söz konusu olamaz. Milliyetçiliğin kökeni dile dayanır. Dil milliyetçisi olamayan, ulusu adına milliyetçilikten söz edemez. Etse bile sadece sözde milliyetçidir, özde fostur.

Günümüzde bu konudaki duyarsızlık arşa çıktı desek yeri var. Diyeceksiniz ki “Neremiz doğru?” Evet. deve misali, siz de haklısınız. Fakat haklı olmakla iş bitmiyor. Develiği kabul etmeyenlerin, koyun gibi sürüye iştirak etmeyenlerin bu konulardaki duyarlı ve titizlikleri daha da önem arz ediyor. Emin olduğum bir şey var ki o da bunların bilincinde olan kesim, toplumun azımsanmayacak oranda çoğunluğunu oluşturmaktadır. “Bana ne?” diyerek, pireye kızıp yorgan yakma sevdasına kapılırsak bu iş nereye varır dersiniz? Bu ancak azınlık yaygaracının ekmeğine yağ sürecektir.

Günümüzde “sosyal medya” adı verilen yerlerdeki paylaşımların ne derece ses getirdiği ortadadır. Eğer herkes üstüne düşeni yaparsa bir yerlerde mutlaka kıvılcım çakacak işler daha da oluruna girecektir. Önemli olan azmetmek, sinmemek ve yılmamaktır. Bilinçli davranmak ve bilimsel verilere sırt dayamak kazanmanın temelidir. Aksi halde ya alay konusu olursunuz ya da silik kişilikli biri olmanın ötesine geçemezsiniz. Bu anlamda dil kullanımı kişinin aynasıdır diyebiliriz. Sözcüklerin hakkını verebilmek, onları doğru şekilde ve doğru yerlerde kullanmak sözcüklerin gücünü, dolayısıyla dilimizin etkinliğini yansıtacaktır. Bu da kişinin karakter yapısının göstergesi olacaktır.

Dil kullanımında yapılan yanlışlıkların en büyük nedeni körü körüne taklit ve özentidir. Birilerinden duyulan yabancı bir sözcük veya ilk defa işitilen herhangi ilginç(!) bir sözcük ne hikmetse anında dillere pelesenk oluveriyor. Hele ki o birisi üst makam işgalcilerinden bir zat ise arkadan gelen sürü kraldan çok kralcı oluyor ve olay iyice çığırından çıkıyor. Yanlış bile olsa o muhterem zat öyle dedi diye aynen tekrar etmeyi, o yanlışı sürdürmeyi kendilerine marifet sanıyorlar. Oysa birinin çıkıp da “Kral çıplak!” demesi gerekmez mi? Gerekir ama bunu söylemek için de söyleyecek kişide yürek olması gerekir. Yürekli olmak için de kişilik gerekir.

Şimdi ben birkaç noktada “kral çıplak” diyeceğim. Kişiliğimi, yüreğimi ortaya koyacağım. Bakalım bana kimler katılacak? Aslında kimlerin katılıp katılmayacağı umurumda bile değil. Ben doğruyu söyledikten sonra işine gelen alır, işine gelmeyen beni sallar geçer. Bu da bir kişilik meselesi değil midir?

Sanmayın ki söyleyeceklerimi yeni icat edeceğim, yoktan var edeceğim… Hayır, bilimsel dil verileri doğrultusunda bilinçli olarak bazı söcüklerle ilgili açıklamalar yapmaya çalışacağım.

İlki bir türlü kullanımında doğrusunu söylemeyi öğretemediğimiz “mütevazı” sözcüğü. Bunu daha önce çeşitli vesilelerle defalarca açıkladım, yazdım. Buna rağmen yine de haliyle herkese ulaşamadığımız için olacak ki hâlâ yanlış kullananlar var. Sıradan bir vatandaşa sözüm yok. İki kişi arasında söylenir, söz uçar gider. Amaaaa, siz eğer cumhurun başkanı iseniz ve o cumhura hitap ediyorsanız bu tür sözcükleri yanlış kallanmak gibi bir lüksünüz olamaz. Bu dil size o imtiyaz hakkını vermez. Ulusa saygı, ulusun diline saygıyla başlar. Siz kalkıp bu sözcüğü “mütevazi” diye dillendirirseniz topluma vereceğiniz yanlış örneğin vebaline katlanmanız gerekir. Bu affedilir bir hata değildir. Fakat ne hikmetse biri de kalkıp “Efendim mütevazi diyorsunuz, bu yanlış, lütfen bir daha bu sözcüğü mütevazı olarak yani “ı” ile söyleyin. Bu sözcük tevazu kökenlidir. Oysa diğeri çok farklı bir anlam taşımaktadır.” demiyor, diyemiyor. Kral da çırıl çıplak dolaşıp rezil oluyor.

Gelelim İSTİKŞAFİ sözcüğüne. Aslında hiç gelmesek daha iyi ama maalesef getirdiler. Sanki Türkçede yeterli sözcük yok gibi bu sözcüğü sivri zekâlının biri ortaya attı, atmasıyla da duyanlar bu ilginç(!) ve olağan dışı(!) sözcüğün yakasına yapıştı ve benimsedi. Eee niye onlar altta kalsın değil mi? İşin garibi ve komik olanı da neydi biliyor musunuz? Bu özenticilerin, papağan gibi taklitçilerin pek çoğu sözcüğü telaffuz etmeyi bile beceremiyordu. Buna rağmen yine de ısrarla kullanmaya devam ettiler. Bir Allah’ın kulu, ya da bilim adamı(!) çıkıp “Ya hu siz ne yapıyorsunuz? Dile bu dışlanası, kuralları alt-üst eden sözcüğü ısrarla yerleştirmenin ne gereği var?” demedi, diyemedi. Halk zaten istemedi, benimsemedi. Dil halkındır. Halk benimseyip kabul etmezse o sözcük zaten ölmeye mahkûmdur. Öyleyse ölü doğan bu sözcüğü hortlatmanın ne gereği var dersiniz? Acaba kaç kişi bu sözcüğü bir çırpıda doğru olarak seslendirebiliyor dersiniz? Çok az… Dahası kaç kişi bu sözcüğün anlamını biliyor dersiniz? Çok az… Belki de hiç kimse. Herkes cümlenin gelişinden kendine göre anlamlar çıkarmaya çalışıyordur eminim. Yazık değil mi bu insanlara? Yazık değil mi bu dile? Böyle garabet kokulu sözcükleri dilimize sığıştırmaya çalışmanın anlamı nedir? Saçmalık. Evet bu saçmalığın daniskasıdır. Dil yabancı sözcüklerden arınsın derken bu arınıklık sadece Batı kökenli dillerden diye bir kural yoktur. Her türlü yabancı sözcüğü kapsar. Arapçası, Farsçası dahil. Biz var olan, yaşayan yabancı kökenli sözcüklere hiçbir zaman karşı çıkmadık. Sözcük yaşadığı sürece ve yerine güzel bir Türkçe sözcük yerleşene kadar da çıkmayacağız. Bu da zaten bizim değil, dilin kendi kurallarının işlemesiyle gerçekleşecek bir olgudur. Durum böyle iken kalkıp istikşafi sözcüğünü zorla dilimize sokmaya çalışmak niye? Bunu anlatmak, yansıtmak için hiç mi Türkçe sözcük yoktu? Hiç mi düşünülmedi? Neydi anlatılmak istenen: Karşılıklı görüş ve düşünceleri keşfetmek, anlamak amacıyla yapılacak olan görüşmeler. Bu kadar basit bir tanımlama. Bunu da Türkçe sözcüklerle “yapıcı ön görüşmeler” veya “anlaşma ön görüşmeleri” dense kıyamet mi kopardı?

Son olarak güncel bir olayın ortaya sürdüğü sözcük grubu var: KAZA KIRIM Ağzını açan bu iki sözcüğü arka arkaya dillendiriyor. Bunu ilk defa hangi sivri zekâlı ortaya attı belli değil. Buna rağmen yine oturup, araştırıp, düşünmeden “O öyle dediyse ben de öyle derim.” mantığıyla bu yanlış söylem aldı başını gitti. Biri de çıkıp düzeltme gereği duymadı. Biz hariç elbette. Sesimizi duyurabildiğimiz kadar duyurmaya çalışıyoruz ama dedim ya sessiz çoğunluğuz. Sahiplenmesini yeterince bilmiyoruz sanırım. Fırsatı kaçırmayan cahil bozuntuları da çok bilirmiş gibi bastıra bastıra ısrarla iki sözcüğü birbirine yapıştırmaya devam ediyor. Oysa birazcık mabadını kımıldatıp araştırsalar işin aslını öğrenmek hiç de zor olmayacak. KIRIM denen olay askerî bir terim olup kavramı açıkça bellidir. Bu gibi olaylarda uçak, helikopter kaza yapmıştır. Kaza sonucu o taşıtın tamiratı söz konusudur. Bir yerleri kırılmıştır. Onarılır. Bu kadar basit bir tanım. En önemli noktası ise bu kırım olayı gündeme geldiğinde ölümle sonuçlanan bir durum yoktur. Oysa KAZA çok farklı bir kavramdır. Bunu açıklamaya gerek görmüyorum. Şimdi bu küçük açıklamadan sonra gerisini siz düşünün lütfen. Bu bir kaza mıdır yoksa kırım mıdır? Hele hele kaza kırım denir mi? Var mı böyle saçma bir kavram? Durum bu iken sivil ağızlara özenen askerî ağızların da “Kaza kırım” demesini nasıl kabul edersiniz bilemem.

Dilini seven, dilini doğru kullanandır. Lütfen bunu yansıtmaktan çekinmeyin. Gördüğünüz çıplak kralları da ikaz etmeyi unutmayınız.

Biz ne zaman adam oluruz: Krallar giysilerine büründüğünde.

Tahsin Melan

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.