DERSİM İSYANI VE SEYİD RIZA GERÇEĞİ

ABONE OL
11:32 - 23/10/2020 11:32
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Almanya İmparatorluğunun girişimleriyle Birinci Dünya Savaşına sokulan Osmanlı İmparatorluğu, müttefiki Almanya ile savaşı kaybetmiştir. İmparatorluğa ait Ortadoğu topraklarının yanısıra bugünkü Türkiye`nin çok büyük bir bölümü de, İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan tarafından işgal edilmiştir. Türk halkı bu işgale karşı, 1919-1923 yıllarında Mustafa Kemal önderliğinde zaferle sonuçlanan Ulusal Kurtuluş savaşıyla ve Lozan Antlaşmasıyla tam bağımsızlığını kazanmıştır. Türk halkının sonderece ağır koşullar altında verdiği Ulusal Kurtuluş savaşı, çoğu sömürge ülkeye örnek ve meşale olmuştur.

29 Ekim 1923 de Cumhuriyet ilan edilerek, 623 yıllık Sultanlık, Halifelik kaldırılmış ve çağdaş Türkiye Cumuruiyeti`nin temelleri atılmıştır. Çok yönlü devrimci reformlarla, Türkiye’nin Ortaçağ düzeyinden 20. Yüzyıla ulaşmasına çalışılmıştır. Saltanatı, Halifeliğı, feodalizmi, derebeyliği savunan, toprak reformuna, eğitim seferberliğine, kadın-erkek eşitliğine ve Çağdaş Türkiye Cumhuriyetine karşı olan güçler, kurtuluş yıllarında ayaklanarak isyanlar yapmışlardır. Etnik kökenden bağımsız olarak, feodal/şeriat istemlerine doğudaki Dersim, İzmir/Menemendeki şeriatçı Kubilay isyanları, bunlara önektir.

Dersim İsyanı ve Seyit Rıza

Dersim’de bir Aşiret önderi olan Seyit Rıza, yeni ilan edilmiş Türkiye Cumhuriyet`ine karşı 1924 yılında ayaklanmıştır. Seyit Rıza 1924’te Hozat`ı işgal etmiş; çevredeki cumhuriyet yanlısı aşiretleri basmış, devlet içinde devlet gibi davranmıştır. Bu isyancı ayaklanmalara son verilmesi için kendisine yollanan onca nasihat heyetine silahla karşılık vermiştir.

Türkiye-İngiltere arasındaki çözüme kavuşamayan Musul ve Türkiye-Fransa arasında referandumla sunulacak olan Hatay sorunu, bu yıllara rastlamaktadır. İngiltere Cumhuriyet devrimlerine karşı ayaklanmalara ve özellikle de Dersim ayaklanmasına destek vererek, Türkiye’`nin bu ayaklanmalarla uğraşarak, Musul sorunundan vazgeçmesi istenmiştir.

Türkiye, Cumhuriyet devrimini, Kurtuluş Savaşının yarattığı büyük gücü ve heycanı arkasına alarak başarmıştı. Padişahlığın ve halifeliğin kaldırılması ve çıkarılan diğer devrim kanunları ile modern ve ileri bir toplumun kurulması ana amaçtı. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu 1920’li yıllarda feodal bir düzende yaşıyordu. Bu nedenlerle Cumhuriyet rejimine ve devrime en büyük direnişler de bu bölgelerde oldu. Bu bölgede etnik köken olarak Kürtlerin yaşaması, bu devrim ve cumhuriyet karşıtı hareketlerin Kürt ayaklanması olarak nitelendirilmesine ve algılanmasına yol açtı. Doğal olarak Kürt kökenli yurttaşların yaşadığı bir bölgede yapılan isyanlara, Kürt etnik yapısının damgasını vurması kaçınılmazdır.

Dersim İsyanı, Derebeyliğin Dış Destekle Cumhuriyet’e Karşı Ayaklanmasıdır

Dersim isyanı, Şeyh Said isyanında da olduğu gibi, aslında feodalizmin ve derebeylik sisteminin Cumhuriyete karşı direnişidir. Ayaklanmaların ana amacı, bir yandan yıkılan sultanlık ve şeriat düzenini geri getirmek, tarikat ve cemaatlerin yasaklanmasına karşı çıkmak, laikliği, Latin harfleriyle eğitim görmeyi reddetmek, kadınların medeni kanundan doğan haklarını reddetmektir. Öte yandan da diş destekli bir Kürt devletinin kurulmasını sağlamaktır. 

Derebeylik sisteminin Cumhuriyet rejimine temelden karşı olması ve karşı koyması doğal değil midir? Avrupa`daki devrimlerde de olduğu gibi, Krallık/Derebeylik sisteminden Cumhuriyete geçişlerde, ayaklanmalara ve direnişlere yol açmıştır. Gerici eski hâkim sınıfın direnmeden haklarını devretmesini düşünmek tabiiki gerçekci değildir. Eski sistemi yıkarak, yerine yeni cağdaş düzenlerin kurulmasi ve köklü Devrimlerin gerçekleşebilmesi, benzer süreçden geçen diğer ülkelerde de,  her zaman ayaklanmaların bastırılmasıyla sağlanabilmiştir.

Osmanlı’dan beri merkezi otoriteyi tanımayan ve sürekli problem olan Dersim bölgesi, Cumhuriyet döneminde masaya yatırıldı ve barışçi, anlaşmaya dayalı çözümler üretilmeye çalışıldı.  Nevarki Dersim`deki bazı Aşiret liderleri,  Cumhuriyet döneminde de çevre il ve ilçeleri talan ve soygunlara devam ediyor, vergi vermiyor, askere gitmiyordu. Bu bölgenin ekonomik gelişmesini önlüyor, üretimi baltalıyor, mal ve can güvenliğini ortadan kaldırıyor ve okulların bölgeye girmesine karşı çıkıyordu. Çevre il ve ilçelerde yaşayan vatandaşlar, özellikle tarımla uğraşan ve hayvan yetiştiriciliği yapan köyler Dersim aşiretlerinin hedefi durumundaydı. Dersim üzerine yapılan bütün inceleme ve araştırmalar, aşiretlerin soygunculuğunu ve talanlarını kanıtlamaktadır.

Genç Türkiye Cumhuriyeti, 1924-1925 de Türkiye-İngiltere arasında Musul sorununa çözüm ararken, Şeyh Said tarafından İngiltere desteğiyle Genç Cumhuriyet`e karşı başlatılan, Doğu ve Güneydoğu illerinin bir kesmini kapsayan büyük bir isyan kalkışması yaşadı. Benzer durumu Seyit Rıza olayında da görüyoruz. 1936 sonlarına doğru Fransa ile Türkiye Hatay sorunu yüzünden savaşın eşiğine geldiğinde, Seyit Rıza’nın önderliğinde Dersim’deki Kürtçü aşiretler yeniden saldırılarına başlarlar.

Devrimci Cumhuriyet Hükümeti, uzun yıllar Dersim aşiretlerini nasihatle ve ikna yoluyla yağma ve talandan vazgeçirmeye çalışmıştır. 1935 yılında Erzurum’a çağrılan aşiret temsilcileri ile görüşmeler yapılmış ve anlaşmaya varılmıştır. Ancak Erzurum’da kanun düzenine uyacaklarını söyleyen aşiret liderleri, döndükten sonra verdikleri sözlerden dönmüşlerdir. Hatta tam aksine Aşiret liderleri, devletin kendi aşiret yapılarını tanımasını istemişler, bir yandan da çevre il ve ilçelere yönelik yağma ve talan faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Hükümetin uzun süren ve barış yoluyla Dersim’i ülkenin bir parçası haline getirmek çabalarına, Seyit Rıza öncülüğünde silahla karşılık verilmiştir. Böylece 2 yıl sürecek son çatışmalar başlamış oldu.

21 Mart 1937’de Pülümür suyu üzerindeki asma köprü yakıldıktan ve Hozat tarafında bir askeri karakol basılarak çok sayıda asker öldürüldükten sonra, eşkıyalık yapmada ısrar eden aşiret kuvvetlerine karşı harekete geçilmiştir. Öte yandan Dersim aşiretlerinin çoğunluğu Seyit Rızalarla birlikte hareket etmemiş, isyana katılmamıştır.

1937’deki Dersim isyani kanlı çatışmalardan sonra 5 Eylül 1937’de Seyit Rıza yanındakilerle birlikte tutuklanmıştır. 5-13 Eylül 1937’de Elazığ`da askeri mahkemede yargılanarak idam cezasına çarptırılmış ve 15 Kasım 1937 tarihinde Elazığ’da infazı gerçekleşmiştir.

Dönemin Sosyalist ülkesi Sovyetler Birliği ve Komintern, Türkiye Cumhuriyeti’nin Dersim’de feodal derebeylik düzenine karşı yürüttüğü mücadeleyi desteklemiştir.

DERSİM İSYANI BİR ALEVİ İSYANI DEĞİLDİR

Dersim isyanı bir Kürt ayaklanması olmadığı gibi Alevi ayaklanması da değildir. Çünkü isyan nedenleri arasında Alevilik ile ilgili herhangi bir talebe rastlanmamıştır. Bu nedenle hem bölge halkı, hem de Alevi inançlı insanların büyük bir kesimi, bu bastırma hareketinin Alevilere ve bütün Kürtlere karşı bir yönü olmadığı görüşündedir.

Özellikle Alevi kitlesi bilmektedir ki, Cumhuriyet ve laiklik kendilerine özgürlük ve eşit vatandaşlık hakkını sağlamıştır. Geniş kitleler açısından bunun böyle kavrandığını seçim sonuçları da göstermektedir. Çok partili döneme girdiğimiz 1946’dan 1980’lere kadar hem Alevi kitleleri ve hem de aydınlanmış Kürt seçmenleri, Cumhuriyetin kurucu ve savunucu partisi olan CHP’ye oy vermiştir. Tunceli’de şimdiye kadar hep sol partiler kazanmış ve derebeyliği ve gericiliği savunan partiler hiçbir varlık gösterememişlerdir.

Ortaçağın derebeylik sistemini savunan, bu nedenle çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı ayaklanan Seyit Rıza’nın, Berlin- Kreuzberg`de heykelinin dikilmek istenmesi, laik Türkiye Cumhuriyeti`ne ve Berlinli Türklere karşı kabul  edilemez bir politika olacaktır. Bu heykeli destekliyen siyasi partiler bilmelidirler ki, Türk kökenli Berlin’li seçmenlerin oyunu alamayacaklardır.

Prof. Dr. Hakkı Keskin                                                                     

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.