DERS ALMALI

ABONE OL
13:11 - 05/11/2021 13:11
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bundan altmış yıl önce 30 Ekim 1961 tarihi, başta Almanya ve Türkiye olmak üzere birçok ülkenin yakın tarihini ilgilendiriyor.

İkinci Paylaşım Savaşı sonrası yeniden onarma ve kalkınma programları uygulandı. Savaşta kaybedilen çok sayıda insanların çoğu asker olan erkeklerdi. Bu nedenle işgücü açığı giderilmesi gerekiyordu.

Batı Almanya önce İtalya (1955), sonra İspanya ve Yunanistan (1968), Türkiye (1961), Fas ve Güney Kore (1963), Portekiz (1964), Tunus (1965), Yugoslavya (1968) ile işçi göçü anlaşması yaptı.

Doğu Almanya’ya komünist ülkelerden gelen göçmen işçilerin hak ve hürriyetleri daha azdı. Polonya (1965), Macaristan (1967), Vietnam (1980), Mozambik (1979), Angola (1984) ve Küba (1975).

Batı Almanya’da 23 Kasım 1973 göç durduruldu, fakat aile birleşme kapsamında göçen sayısı azalmadı. Kohl hükümeti, Türk işçi sayısını azaltma çareleri ararken, yeni kanunlarla para karşılığında geri dönüşe teşvik etti. Geri dönenler kendi ödedikleri emekli tutarını aldı, fakat işverenin ödediği miktarı kaybetti. Böylece emeklilik hakkını kaybeden ve sonunda pişman olup, geri Almanya’ya dönmek isteyenler oldu. Türkiye ile Almanya arasında yapılan işçi göçü anlaşmasının altmışıncı yılı kutlanıyor. Birinci neslin anlatılmayan iyi kötü hikâyeleri, çocukları ve torunları tarafından Almanca ve Türkçe anlatılıyor.

Federal Almanya Cumhurbaşkanı, Başbakanı, çeşitli kuruluşlar, dernekler ve partiler çok renkli kutlamalar yapıyor. Kitaplar yazılıyor, sergi ve paneller düzenleniyor.

Bu tarih, Türkiye’nin yurtdışına işçi göndermeye başladığı tarih olduğu halde, basın ve medyada, devlet nezdinde ben şahsen hiçbir etkinlik duymadım, okumadım ve görmedim. Türkiye’de çoğunluk tartışmalarda insanlar, partiler birbirleriyle uğraşıyor.

Türk işçileri Almanya’ya dilini, kültürünü de getirdi. Gelenek ve göreneklere renk kattı. Ülkenin gelişmesine katkıda bulundu. Almanların çalışmak istemediği en zor ve en kötü işlerde çalıştı.

Almanların çoğu bu tarihten sonra seyahat etmeye başladı.

Binlerce Alman, mesleğinde yükselme şansını buldu. Ülke ekonomi ve ticaret alanında, diğer endüstri ülkeleri seviyesine yükseldi.

İlk nesil tutumlu yaşamlarıyla, Türkiye’de kalan ailelerine yardım amacıyla, sürekli para göndererek Türkiye’nin döviz krizlerinden çıkmasını sağladı. Çoğu, çocuklarının iyi tahsil yapması için, kendi yaşamından kısıntı yaptı. Meyveleri, bugün her alanda görev alan çocuk ve torunlarında görülüyor.

Siyasette, kültür ve sanat alanında, sporda akademik bilim dünyası ve sporda başarı örneklerine şahit oluyoruz.

İlk neslin çalışma ve yaşama şartları zor olduğundan göremediler, erken vefat ettiler. Fakat hayatta olanlar sevinç gözyaşları döküyor. Hepsi bizim çocuklarımız deyip seviniyorlar.

Konumun başlığına göre, Türkiye Almanya’nın göç deneyiminden ders alabilir. Çoğu Suriye’den gelen göçmenlerin en az yüzde seksenin kalıcı olacağı varsayımıyla politika üretmelidir. Eğitim, öğretime çok küçük yaşlarda başlanmalı.

Adaletli paylaşım, Türkiye’den beyin göçünün önüne geçebilir. Bu durumda aşı gibi buluşlar Türkiye’de gerçek olur.

Birinci nesilden yaşayanlarla yapılan bir belgeselde, bir kadın ağlayarak Almanca öğrenmediğine üzüldüğünü, pişman olduğunu söyledi. Bu hata birinci neslin hatası değildi. Nitekim Almanya’ya sonradan gelenlere iş saatlerinde Almanca dersine katılma zorunluğu getirildi. İlk nesil geldiğinde genç idi, öğrenmeye açıktı. Fakat göç politikasını her iki ülke yanlış yaptı. Bugün aile birleşmesinde bile Almanca öğrenmeden ülkeye kimse kabul edilmiyor.

Almanya tarihinden ders çıkarmasını biliyor. Umarım Türkiye’de de bir tartışma başlar. Altı milyon Avrupa’da yaşayan, çok çeşitli mesleklerde çalışan insanların her yönden yaşadığı ülkeye ve Türkiye’ye katkısı bilinçli olarak tartışılmalıdır.

İsrail’de yurtdışında yaşayan vatandaşlar istatistikle gösteriliyor. Sayının gücü tartışmalara yol gösterir. Geliri, gideri konuşulur, yurtdışı Türklerinin kalbi Türkiye için atarken, bu sevgi Türkiye’de karşılık bulmuyor.

Her ne kadar Almanya’da sağ eğilimli parti ve kişiler hâlâ ülkenin çeşitli renkte olduğunu kabul etmese de, çoğunluk artık kabul ediyor.

Federal Almanya Cumhurbaşkanı, siz şahıslar göç kökenli değilsiniz, Almanya göç kökenli bir ülkedir, dedikten sonra Türklere karşı tutum daha iyimser oldu.

İkinci, üçüncü ve dördüncü nesil, Almanya benim de ülkem, annem babam, büyük annem babam ülkenin ekonomisine katkıda bulundu, burada doğdum büyüdüm, okula gittim, diyor. Ben ülkemi ırkçılara bırakmayacağım, diyerek siyaset ve sivil toplumunda daha aktif oluyorlar.

Genç nesiller başardıkça, ilk nesli temsilen, daha güzel, aydınlık güneşli günler göreceğimize inanıyorum.

Hoşça kalın!

Bu konuda okuduğum haber ve makale:

Türkiye Almanya’nın Göç Deneyiminden Nasıl Yararlanır?

www.ha-ber.com

Albert Scharenberg (Hrsg), Der lange Marsch der Migration, S.7

Rosa-Luxemburg_Stiftung-Edition, 2020

ISBN 978-3-948250-16-4

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.