CUMHURİYET KADINI

ABONE OL
22:05 - 06/11/2020 22:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Cumhuriyet kadını altmış yıllarında konuk işçi olarak önce Almanya’ya, daha sonra diğer Avrupa ülkelerine gelmişti.

Çoğu eşlerinden önce gelmiş, sonra eşlerini aile birleşme yasasıyla getirip, onlara iş yeri ayarlamışlardı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün yüzünü görmemişlerdi, ama onun fikirlerini, duygularını anlıyor ve hissediyorlardı.

Türkiye’ye döviz, Almanya’ya iş gücü gerekiyordu. Cumhuriyet kadını tek vasıfla yetinmedi. Kadın, insan, anne, işçi ve daha önemli birey olarak kalmayı başardı.

İşçiler arasında okur yazarlar ve Almanya’ya yüksek tahsil yapmaya gelen erkek işçi arkadaşlarının kurduğu derneklerde, kadın kollarında görev aldılar. Üyelere bavulda getirdikleri sucukla kahvaltı hazırladılar. Korolarda lâik sistemin hamurunda yoğrulan, kadınlara eşit hak tanıyan erkek arkadaşlarıyla, yan yana kol kola işçi marşları söylediler, el ele Anadolu’nun her köşesinden getirdikleri halk oyunlarını oynadılar.

O yıllarda Alman halkı yerini, haddini bilen, eşit haklar istemeyen bu sınıfa çok ilgi gösteriyordu. Yeterli Almanca bilmedikleri halde sözlük ve vücut diliyle anlaşıyor, evlerine davet ediyorlardı. Bu buluşmalarda İkinci Paylaşım Savaşı konu yapılmıyordu. Ama savaştan sonra ülkeyi nasıl yeniden inşa etmeye çalıştıklarını, fotoğraflarla anlatıyorlardı.

Almanca bilen Türkler iş yerlerinde çevirmen olarak vatandaşlarına yardım ediyorlardı. Getto kavramı Almanya tarihine iyi iz bırakmamıştı, bu nedenle ilçeden ilçeye taşınma sınırı getirildi. İş yeri açmaları için izin yoktu.

İçlerinde ticaret yeteneği, deneyimi olanlar Alman arkadaşlarının adıyla ilk marketleri açmaya başladılar. Artık bavul ve çantada bulgur, zeytin gibi gıdalar getirilmiyordu.

O zaman modern görünüşleriyle Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil ediyorlardı. Kadının olmadığı hiçbir iş yeri yoktu. İzbelerde camii ihtiyaçlarını gideriyor, dua ederek inançlarına sadık kalıyorlardı. Protestan kiliselerinden çok yardım ve dayanışma görüyorlardı.

Benim gibi Öğretmen Okulu mezunu öğretmenler, uyumun yalnız okulda olmayacağını anlatıyordu. Köy Enstitüler kapatılınca öğretmenleri, öğretmen okullarına tayin edilmişti. Özünde eğitim öğretim yalnız dershanelerde işlenmez, okulun kapıları halka açılırdı.

Yetmiş yıllarından itibaren Luther Cemaati, Yüksek Halk Okulu, Sosyal Demokrat Parti Belediye Başkanı ve yerel ilçe Milletvekilleriyle birlikte çalışmaya başladım. Yüksek Halk Okulu’nda velilere, bilhassa kadınlara yönelik Almanca Türkçe okuma yazma, dikiş kursları açılmasına ön ayak oldum.

Bu kurslar sayesinde sınıflarda Türk vatandaşları Veli temsilcisi görevi almaya cesaret gösterdiler. Sınıf aile toplantılarına geliyorlardı, zira mutlaka toplantıda bir Türk öğretmeni bulunuyordu.

Ailelerinden ayrı kalmayı, yataklarını yapmayı, yemekhanede yardım etmeyi, ailelerine mektup yazmayı öğrendikleri sınıf gezilerine öğrenciler gönderiliyordu, çünkü bir Türk öğretmenine bir anneye emanet eder gibi çocuğunu emanet ediyordu.

Dersten sonra ev ödevlerini yaptıkları, yaşıtlarıyla buluşup oynadıkları buluşma evleri açılmasında çok gayret ettim. Öğrencilere, kadınlara ve gençlere buluşma evleri açılıyordu.

Bu arada Berlin Kültür ve Bilim Senatörlüğü öğretmenlere sürekli kendilerini yetiştirme, bilimle donanmaları için ilerleme kurslarına yönlendiriyordu. Seminer toplantı, yetiştirme kursları aralıksız devam ediyordu.

Okulda kırk öğretmenden yalnız bir Alman müzik öğretmeni nota bilgisine sahip iken, Öğretmen Okulu mezunu Türk öğretmenlerin hepsinin nota bilgisi vardı, mandolin çalmayı beceriyordu. O halde müzik dersi de veriyorlardı.

Aile toplantılarında veliler Türkçe dersi istiyorlardı. Kürtler de Kürtçe istiyor, diyerek engel olundu. Halbuki Türkçe arzu edenler Kürt kökenli Türk vatandaşlarıydı. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların Türk vatandaşı olduğunu anlamak zordu. Zira o yıllarda Alman vatandaşı olma, kana bağlıydı.

Okur yazar Cumhuriyet kadını, 1935 yılında Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi’ne 36 ülkeden 360 delegenin katıldığı toplantıda Mustafa Kemal Atatürk’ün konuşmasını kulağında küpe olarak Avrupa’ya getirmişti. Türk kadını, erkeklerle eşit haklara sahip, Avrupa kadınlarından geri kalmayacaktı. Kadınlar bilgi, kültür, gerçek faziletle süslenip donanacaktı. Donanımı kılık kıyafetine, yürüyüşüne, kendine güvenmesine yansıyacaktı. Türk kadını, dünya kadınlarıyla el ele vererek, dünya barışı, huzuru için çalışacak, çoğu Nobel ödüllü delegeler buna emin olmalıydı.

İlçemde göçmen öğrencilerin geleceğine sağlam temel atarken, Berlin’de Türk toplumunda gelişmelere katılamamıştım. Batı Almanya’da dernekler kuruldu, işçiler sendikalara üye oldu. Sivil kuruluşların demokrasinin en önemli sütunlarından biri olduğunu Türkiye’den öğrenerek gelmişlerdi.

İki Almanya’nın birleşmesinden, 1990 yılından sonra olumlu olumsuz gelişmeler ayrı bir yazı konusudur. 

 

Geçmiş geride arkada kalmaz ve kaybolmaz, her an her yerde çevremizde değişmiş biçimde bulunur.   

Michelle Wrigt

 

Cumhuriyet kadını tarihini iyi bilirse, yönünü sağlam bulur ve gelecek nesillere örnek olur.

Tarihle kalın!

İlter Gözkaya-Holzhey

eMail: [email protected]

Kaynak:

Yılmaz Özdil, Mustafa Kemal, Kırmızı Kedi Yayınevi,

İstanbul 2018, Sayfa 242-243,

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.